Yılbaşı mı?

Yine aynı manzaralarla yeni bir yıla daha girdik; Mânâsızlık, ruhsuzluk, israfla geçen seneleri aratmayan bir sürü olumsuz durum ile beraber. Fasit bir dairede mânâsına uygun yaşanmayan cansız, kof bir görüntü vardı yine… Başıboş, sarhoş-yani bilinçsizce-ve kendini bilmeme bahtsızlığına düşen bu bir yığın insanın gayesi neydi acaba?

Dünyada yaygın olarak kullanılan Gregoryen, yani milâdî takvime göre 1 Ocak yeni yılın ilk günüdür. Bu takvimi kullanan ülkeler için 31 Aralık’ı 1 Ocak’a bağlayan gece yıl başı gecesi olarak kabul edilir. Yılbaşının Hıristiyan dünyasının bayramı olarak kabul ettiği Noel ile bir alâkası yok. Hıristiyanlar arasında Noel kutlamaları Hz. İsa’nın doğum tarihi olarak kabul edilen 25 Aralık ile başlar ve bir hafta devam eder. Bizim için yılbaşı sadece bir takvim olayıdır.

Ve’l asr (asra), ve’l leyl (geceye), ve’s subh (sabaha), ve’d duha, yani kuşluka yemin eden Allah, bizden nasıl bir zaman geçirmemizi istiyor diye düşünmek gerekiyor. Maalesef her şeyden önce ümmî bir zaman anlayışımız var. Yani donuk, fakir ve kalitesiz… Allah, bizim için ayrı bir nimet olan zamanı rızasına mebnî bir şekilde değerlendirmemizi istiyor. Zaman; kulluğumuzu O’nun rızası istikametinde koordine etmemiz için en değerli hazinedir. Müslüman’ın zamanı da kendisi gibi mümin olmalı. Zamanı mümin olmayanın müminliğine hiç bir “zaman dilimi” tanıklık edemez. Dolayısı ile İslâm’da zaman bütün üniteleri ile önemli ve kutsal telâkkî edilmiştir. Buna göre mümin zamanı Allah’ın ondan istediği gibi yontmalı.

Bizim için sadece bir takvim olayından ibaret olan yılbaşının ne düşünsel bir boyutu, ne dinî bir bağlayıcılığı, ne de dikkat çeken bir özelliği var. Bizim zaman anlayışımız ile hiç bir denkliği olmayan yılbaşının amacı kutsal ve aşkın olan her ne varsa onu deforme etmek gibi bir amaca hizmet etmesidir. Yılbaşı için bir takım merasimlerin ve formalitelerin hazırlanması doğru değildir. Çünkü en basit anlamı ile hiç bir mistik özellik taşımıyor. Bizim için esas önemli olan Peygamberimizin (asm) Mekke’den Medine’ye hicret etmesi ile başlayan zaman ve tarihtir. Bu tarih milâdî 16 Temmuz 622’dir. Ayın yörüngesi üzerinde dönüşüne dayanılarak düzenlendiği için buna “hicrî, kamerî” gibi bir isim de verilmiştir. Takvim başlangıcı Hz. Ömer devrinde kabul olunmuştur. Hicrî takvimde Muharrem ayının ilk günü kabul edilen yılbaşını Safer, Rebiyülevvel, Rebiyülahir, Cemaziyelevvel, Cemaziyelahir, Recep, Şaban, Ramazan, Şevval, Zilkade ve son olarak Zilhicce ayı takip eder.

Hicret bizim için bir dönüm noktası olması hasebiyle hem düşünsel, hem mantıksal, hem de İslâm’ın bir din olarak yelpazesini genişletmesi bakımından son derece önemlidir. Müslümanlar için önemli toplumsal kodların olduğu bu yıl ve zaman kendi içinde önemli ve düşündürücüdür.

Aynı zamanda yelpazesi böylesine geniş bir İslâm dini ve şuuru içerisine sayısız kahramanları da misafir etmiştir. Zeynel Abidin bu kahramanlardan yalnızca bir tanesidir. “Noel baba” sempatisi ile yetişen nesiller evlerinin bacalarından girip hediyeler dağıtan sözde kahraman(!)’a hayrandır. Ancak bu nesiller sırtları nasır tutana kadar çuval ile çeşitli erzakları ihtiyaç sahiplerinin kapılarına sessiz sedasız bırakan Zeynel Abidin’den bihaber… Evlerinin kapılarından erzakları gören ihtiyaç sahipleri bırakının kim olduğunu Zeynel Abidin vefat edene kadar öğrenememişler. Zeynel Abidin’in vefatı ile düzenli olarak dağıtılan erzaklar gelmez olunca ve sırtındaki çuval nasırı görülünce o kahramanın Zeynel Abidin olduğu anlaşılmıştır.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*