Charlie Habdo saldırısı ve İslâmofobi

İslâm dinine ve Müslümanlar’a karşı önyargı, nefret, kin ve korkuyu ifade eden İslâmofobi, maalesef kitlelerin kâbusu haline gelmiş durumda. Son olarak 7 Ocak 2015 tarihinde, yüzleri maskeli üç kişinin Charlie Hebdo dergisinin Paris’teki ofisine yaptığı saldırıyla bu durum daha da alevlendi. Zirâ bu saldırı, 1989’da Christian Dornier tarafından düzenlenen saldırıdan sonra, Fransa’da gerçekleştirilen en fazla kayıplı saldırıdır. Müslümanlar ekseriyet itibariyle İslâmofobi’nin sanal ve gerçek dışı bir algı olduğu noktasında hemfikir. Bize göre İslâmofobi, en basit analizle Batı’nın (politikacıların, medyanın, hegemonik sermayenin) kitleleri yönetmek ve düşman bulma ihtiyacından dolayı ortaya çıkardığı sosyolojik bir virüs. Bu noktada haklıyız. Çünkü, Müslümanlığın şiddet dini olmadığını biliyor ve buna inanıyoruz.

İslâmofobi kelimesi ilk kez 1991 yılında kullanılmış olup, 11 Eylül saldırılarıyla gündeme getirilmiştir. Ama aslında İslâmofobi’nin tarihi Endülüs’ün fethedilmesine kadar gidiyor ve Haçlı Seferleri ile de yakından ilgilidir. Özellikle 1991’de Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra Avrupa’nın kadim düşmanları olan Marksizm ve Komünizm düşman cephesinden çıkmıştır ve güç kaybetmiştir. Bu durum Avrupa için yeni küresel bir tehlikenin varlığını zorunlu kılmıştır.

Üzülerek söylemeliyiz ki, bu yeni düşmanın adı İslâm ve Müslümanlar olmuştur. Sanki SSCB ve Komünizm’in yıkılmasından sonra İslâm ve Müslüman aleyhtarlığı için birileri hızlıca düğmeye bastı. Zaman zaman yoğunlaşıp durağanlaşan İslâmofobi krizi, 30 Eylül 2005’te Kurt Westergaard tarafından çizilen, Danimarka’nın Jyllands Posten adlı gazetesinde yayınlanan ve Hz. Muhammed’i saldırgan bir terörist olarak gösteren karikatürle beraber bir kez daha tırmandırılmıştır. İlginçtir ki bu şahıs, 2007 yılında Charlie Hebdo dergisinin editörüdür. 2 Kasım 2011’de ise Charlie Hebdo dergisinin kapağında Hz. Muhammed’in “Gülmekten ölmezseniz 100 kırbaç” diyen bir karikatürü de yayınlanmıştır. Bu olaydan sonra Almanya, Hollanda, İtalya ve İspanya’daki bazı gazeteler de sayfalarında karikatürler yayınlayarak buna arka çıkmışlardır.

Bütün bu saldırı ve hunharca yayınların ardından maalesef İslâmofobya, Müslümanların günlük hayatlarının bir parçası haline getirildi. Bu da sistemli bir şekilde Müslüman ülkeleri ve Müslümanları Batı’ya karşı bir kompleks duygusunun içerisine itmektedir. Yine bu yayınlar ve devamında gelen diğer hakaretlerle İslâmofobi söyleminin net bir şekilde baskı aracı olarak kullanıldığını gördük. Bütün dünya da buna tanıklık etti. Elbette bunun bir histeri oluşturmak ve nefret söylemi üretmek için yapıldığını biliyoruz. Yine 2012 de Peygamber Efendimiz’i (asm) hedef alan “Müslümanların Masumiyeti” filmi ve ona karşı İslâm dünyasında ortaya çıkan olaylar tam bir tiyatroydu. Filmin yapımcısı ve yönetmeni İsrail asıllı Amerikan vatandaşı Sam Bacile, Amerikan Wall Street Journal gazetesine verdiği demeçte, “İslâm kanserdir, Müslümanlar da yok edilmesi gereken böceklerdir. Bu film ile İslâmın nefret içerikli bir din olduğunu göstereceğim” ifadelerini kullanmıştı. Bu film için ayrıca 100 Yahudi bağışçıdan 5 milyon dolar aldığını ve filmi İsrail için yaptığını bütün dünyaya itiraf etmişti. İslâmofobi’nin siyasi araç olarak üretilmesi ve uygun zamanlarda sahneye sürülmesi neyin ifadesi sormak gerekir.

1 Yorum

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*