Cümle ölmüşlerin ruhu

Kimi sevgisizlikten öldü. Kimse gelmedi cenazesine. Bir mevlid programında dua eden hocanın, “Cümle ölmüşlerin ruhuna” cümlesi de olmasa Fatiha okunmayacaktı ardından.

Kimi aşırı sevgiden öldü.  Ya bir göğse fazlaca bastırılarak nefessiz kaldı, ya şiddetli bir kıskançlığın gözü kör aşkının kör kurşununa hedef oldu.

Kimi çok sevildi, ama belli eden olmadı. Belli edilmemiş bir sevginin kurbanı oldu. Hep bir eksiklik hissetti kalbinde. O boşluğu doldurmak için eski gazete kâğıtlarını doldurur gibi doldurdu içine ne bulduysa. Zehirlendi gazete kâğıtlarının ucuz mürekkebi ile.

Kimi ölmedi, ama ölüden daha ölü yaşadı. Beyinsel ölüm değildi, bitkisel hayat hiç değildi; kalbi atıyor, nefes alıyor, görüyor, duyuyordu. Ama ne gördüğünden, ne duyduğundan, ne de aldığı nefesten zevk aldı. Soranlara o yıldan doğduğu yılı çıkarıp verilen “yaş” adlı sayıyı söyledi. O “yaş” adlı sayıyı gösterip göstermediğine dair tartışmalar yaşandı. Ama hiç o “yaş” adlı sayının niteliği tartışılmadı. “Yaş”andı bitti, saygısızca; bir nevi…

Her ne sebeple olursa olsun ve eninde sonunda herkes öldü. Ölülerin arkasından ağlayan, dua eden, ruhuna Kur’ân tilavet eden, “ne iyi insandı” diye methiyeler düzenler de öldü. Gün geldi, ölenler de, ölenlerden bahsedenler de unutuldu. Kimdi o büyük binaları diken, kimdi o uzun konuşmalarla kâh güldürüp, kâh hüzünlendiren, kimdi o şık kıyafetler içinde büyüleyen, kimdi o cilt cilt bilgilerle ufuk açan, bilinmez oldu.

Hayatın faniliği, kefenin cepsizliği, mühim olanın öbür taraf olduğu ile ilgili tüm ezberlere büyük bir iman edilmiş olsa da, cümleyi söyleyenin bir yudum su içecek kadar ağzı kurumadan, gelen bir telefonla her şey unutuldu.

“Koşturuyoruz işte” parantezine alınacak bir hayata koyuldu herkes. “Şah-mat”tan sonra hiçbir şey olmamış gibi taşların eski yerlerine dizilmesi gibi, herkes o cenaze haberini almadan önceki yerine geçti.

 

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*