Emek ve sermaye savaşında Kur’ân’ın çözümü

Tarihin en eski çağlarından itibaren insanlar arasında devamlı olarak çatışmalar yaşanmıştır. Hazreti Âdem’in çocukları olan Hâbil ve Kâbil arasında meydana gelen anlaşmazlık ve Kâbil’in Hâbil’i öldürmesi ile başlayan hadise günümüzde şiddetlenerek devam etmektedir.

Peki, bu çatışmalar yok edilmese bile en aza indirmek çaresi var mıdır? Bu soruya cevap aramak maksadıyla Kur’ân-ı Kerim ve onun tercümesi olan Risale-i Nur külliyatına müracaat edilmiş ve iki önemli husus tespit edilmiştir. Bunlar:

I-Faizin yasaklanması

II-Zekât’ın emredilmesidir.

Savaş ve çatışmalar nasıl başladı?

İnsanlar ilkel yaşam döneminde dahi birbirleri ile çatışmaya başlamışlardır. Kutsal kitaplarda yer alan ve Kâbil’in Hâbil’i öldürmesi ile başlayan çatışma süreci son yüzyılda milyonlarca insanın öldürüldüğü dünya savaşları ölçeğine kadar büyümüştür.

Gelirlerin adaletli bir şekilde pay edilmemesi ile başladığı düşünülen çatışmalar insanların toplum hayatına geçmesi ile birlikte daha da büyümüştür. Aşiret ve benzeri yapılardan devlet ve imparatorluk şeklindeki büyük topluluklara geçen insanlık, maalesef bu süreçte de çatışmalardan kurtulamamış ve savaşlar artarak devam etmiştir. Bu savaşlar ilk önce milletler arasındaki çatışmaya dönüşmüş, daha sonra Fransız ihtilali ile birlikte sınıflar arasındaki kavgaya dönüşerek daha şiddetli bir şekilde devam etmiştir.

Bediüzzaman Said Nursî “Devletler, milletlerin hafif muharebesi; tabakat-ı beşerin şedid olan harbine terk-i mevki ediyor”1 diyerek bu gerçeğe işaret etmiştir.

Said Nursî burada sınıf çatışmasının milletler arasındaki çatışmadan daha şiddetli olacağını dile getirmiştir. Nitekim Ekim 1915’te başlayan Bolşevik devrimi ile beraber Komünizm akımı sınıflar arasındaki çatışmanın en önemli aşamalarından birisi olmuştur. Daha sonra

Çin’de Mao önderliğinde ortaya çıkan  ‘Kültür Devrimi’ 50 milyon insanın ölümü ile sonuçlanarak çatışmanın ne derece büyüdüğünü gözler önüne sermiştir. Bu örneklerden de anlaşılacağı üzere sınıf çatışması daha şiddetli ve dehşetli olmuştur.

Mehmet  Abidin  Kartal  ‘İktisadi  Prensipler’ kitabında “Maddi buhranlara manevi buhranlar sebep olduğu gibi, manevî buhranlara da maddi buhranlar kuvvet verir. Ekonomik dengenin bozulup maddi farklılığın artması korkunç felaketin habercisidir.” demiştir. Zengin-fakir arasındaki  mesafe  arttıkça, maddi  sıkıntılar  çoğalmış  ve  toplum  huzuru tehlikeye düşmüştür. “Nasıl ki hayatın hayatı imandır, sosyal hayatın ruhu da zekattır.”2

Diğer bir konu ise faizdir. Bediüzzaman Said Nursî faiz yani ribanın bir zakkum ağacı olduğunu ifade eder. İnsan şeref ve haysiyetine aykırı olan faiz ile sömürü sistemi kurmanın ne kadar kötü bir şey olduğu anlaşılmaktadır.

“Beşer rahatı isterse sarılmalı zekata, ribayı terk etmeli. Kur’ân’ın adaleti bab-ı alemde durup ribaya der, Yasaktır! Hakkın yoktur, dönmeli. Dinlemedi bu emri beşer yedi bir sille. Müthi-

şini yemeden bu emri dinlemeli.”3

İlginçtir ki Bediüzzaman bu sözü söylemeden önce I. Dünya savaşı çıkmıştı ve bu savaşın nedenlerinden birisi olarak faizin yasaklanması gerektiğini söylemiş; eğer bu yapılmazsa müthiş bir felakete gidileceğini ifade etmiştir. Nitekim faiz kaldırılmamış ve zekat müessesesi kurulmamış ve II. Dünya savaşı patlak vermiş, milyonlarca insan hayatını kaybetmiştir.

Savaş ve çatışmanın nedenleri

Bediüzzaman  Said  Nursî  bütün  ihtilallerin çıkış nedenini iki cümlede toplamıştır.

-Ben tok olsam başkaları acından ölse neme lazım.

-Rahatım için sen çalış ben yiyeyim.

Bu iki cümleden anlaşılacağı üzere; insanın sadece kendini düşünmesi çatışmaların kaynağını oluşturmaktadır. Bu nedenle benlik, kibir ve enaniyet gibi duyguların insanların en tehlikeli hastalığı olduğu gibi; savaş ve çatışmaların da kaynağını oluşturmuştur.

Diğer bir çatışma ise insanların başkalarını köle olarak çalıştırmak istemesi ve diğer insanların özgürlüklerinin kısıtlanmasıdır. İnsanlığı beş devirde inceleyen Bediüzzaman Said Nursî:

“Beşerin başı ihtiyar,  edvarı hamsesi  (beş devri) var. Vahşet ve bedeviye, memlukiyet, esaret, şimdi dahi ecirdir başlamıştır geçiyor.”4

Bediüzzaman burada beş devirden bahsetmekte ve ücretlilik döneminin sona ererek

‘Malikiyet ve Serbestiyet’5 devrinin geleceğini söylemiştir. Son devir hariç diğer üç devirde de insanlar  başkalarını  köle-esir-ücretli  şeklinde çalıştırmış ve kendi rahatları için diğer insanları ezmişlerdir. Malikiyet ve serbestiyet devrinde adından da anlaşılacağı gibi özgürlükler ve adalet en geniş şekilde uygulanacaktır. Bu sayede gelir dağılımının düzelmesi ve hakkaniyetli olması beklenmektedir.

Marksizm ideolojisine ismini veren Karl Marks, toplum hayatını dört aşama şeklinde tarif etmiştir. Beşinci aşamada ise insanlığın gelişe gelişe, en sonunda sınıfsız bir toplumun diğer bir ifade ile komünizmin geleceğini söylemiştir. Fakat gelişmelere baktığımızda başta Sovyetler Birliği olarak komünist sistemi çökmüştür.

Bediüzzaman Said Nursî ise eserlerinde Marks’ın öngörülerine paralel olarak toplum hayatını devirlere ayırmış, fakat Marks’ın aksine beşinci dönemi “Malikiyet ve Serbestiyet” dönemi olarak adlandırmış ve bu dönemi isabetli bir şekilde tahmin etmiştir. Lakin bugün dünya ekonomisinin gidişatına bakacak olursak Bediüzzaman Said Nursî haklı çıkmış, Marks ise yanılmıştır.

Görüldüğü üzere Bediüzzaman Said Nursî’nin ekonomik tespitleri ekonominin önemli düşünürlerinden biri olan Karl Marks’ın önüne geçmiş ve dünya ekonomisine yeni bir ufuk kazandırmıştır.

 

Dipnotlar:
1) Bediüzzaman Said Nursî, Sözler
2) Mehmet Abidin Kartal, İktisadi prensipler, S.248
3) Bediüzzaman Said Nursî, Sözler
4) Bediüzzaman Said Nursî, Sözler
5) Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*