Gerekirse, karikatürist kendine çizmeli

Demirhan Kadıoğlu ile bir çizerin dünyasını konuştuk. Bir çizerin dünyasında endişeler, umutlar nerede?

Fikir dünyanızı niçin çizgilerle ifade etmeyi tercih ettiniz?

İnsan yazarken duygularını ifade edebildiği gibi çizerken de ifade edebiliyor. Ama bana göre çizerek ifade etmek çok daha zor. Yazarken geniş dünya var önünüzde, tüm detayları kâğıda aktarmanız mümkün. Ama çizerken görsel bir sunum sergiliyorsunuz ve bu sunumda konuyu özetleyerek vermeniz gerekiyor. Mesela film yönetmenleri, bir kitabı filme aktarırken yazarla çok fazla uyuşamaz. Bu durum, görsellikle yazarlık arasındaki farkı ortaya koyuyor. Zaman zaman kitap resimlerken de bunun zorluğunu yaşıyoruz. Çünkü yazarın dünyası farklı, çizerin dünyası farklı. İkisinin buluşması çok zor oluyor. Ama kendi dünyanızı resmederken,  fikirlerinizi çizimle aktarırken daha özgür oluyorsunuz. Çizgi dünyasında kalıcı bir iz, gök kubbede hoş bir seda bırakıyorsunuz. Bıraktığınız her iz, sizin düşüncenizi yansıtan önemli figürler oluyor. Bu anlamda çizerlik benim fikirlerimi yansıtmak anlamında ilk tercihim oldu.

Bir yazıyı hemen herkes bir şekilde anlayabilir, ama karikatürü herkes okuyabilir mi, çizgileri anlayabilir mi?

Karikatürün belli safhaları var. Komik karikatürler dediğimiz; yere düşen adama gülmek gibi. Kara mizah vardır. İllüstrasyon tarzında çok boyutlu çizimler var. Ama karikatürde sınırlıyorsunuz. Karikatür bazı alanlarda sizi sınırlarken, illüstrasyon çiziminde daha geniş ve  ayrıntılı bir şekilde düşüncelerinizi yansıtabiliyorsunuz. İstediğinizi kağıda aktarma konusunda daha özgür olabiliyorsunuz. Bu bir mizah olur, desen olur,  afiş olur, bir kitap tasarımı olur. Çok çeşitli versiyonları var. Burada mesele geride bıraktıklarınıza, okurlarınıza ilham vermek. Bir şeyleri tekrar etmek değil de yeni şeyler üretmek sürekli. Okurla çizer arasında ilginç bir telepati oluşuyor.

242

Çizgilerinizde düşüncenizi ifade edemediğiniz zamanlar oluyor mu?

Farklı anlamlar çıkaran okurlar olabiliyor. Bazen benim göremediğim detaylara bakarak, siz burada bunu anlatmak istemişsiniz diyenler oluyor. Karikatürü bir prizma gibi düşünelim, siz kendi düşünce yapınızla bir yerden bakıyorsunuz, bir başkası başka yerinden bakıp farklı yorum getirebiliyor. Yani karikatürde ucu açık anlamlar çıkıyor diyebilirim.

Karikatürlerinizde hiç yanlış anlaşılmaktan endişe ettiğiniz oldu mu?

Bunu hiç yaşamadım. Çünkü, içimde oluşturduğum bir oto-sansür mekanizması beni frenliyor. Daha net ve kesin bir şekilde aktarmaya çalışıyorum genelde.

Karikatüristlerde genel olarak bu endişe var mıdır peki?

Tabi, mümkündür. Zaman zaman bu endişeler yüzünden mesleğini bırakan çizer dostlarımız bile oldu. Bir yandan yanlış anlaşılma endişesi, bir yandan da düşüncelerini özgür ifade edememeleri…

Karikatüristler ve mizahçılar sizce özgün müdür?

Kendi içinde özgün ama tutarlı olmalı. Karikatür illa da yayınlanacak veya afişe edilecek bir meslek olmamalı. Gerekirse, karikatürist kendine çizmeli… Sonra da bıraksın bir kenara, onlar bir gün mutlaka zamanı geldiğinde anlaşılır. Bazen zamansız çizimler, yanlış tepkilere yol açabiliyor. Bugün, geçmişteki bazı karikatüristlerin çizimlerine bakıyorum, adeta bugünün Türkiye’sini anlatmışlar, aynı zamanda geleceğe de ayna tutuluyor bir bakıma. Şahsen, bugün bile Semih Balcıoğlu’nun, Vehip Sinan’ın karikatürlerinden ilham alırım.

342131

Ülkemizde karikatüristlerin değerinin yeterince bilindiğini düşünüyor musunuz?

Avrupa veya Amerikan medyasına göre kıyas yapmak, bizi utandırır. Eğer değerimiz bilinseydi bugün şatolarda yaşardık. Pazarda limon satan karikatüristlerimiz var.  Zaten karikatürü meslek olarak icra eden çok yok. Hobi olarak yapan çok… Bu işi meslek olarak yapanlar ise bir elin parmaklarını geçmiyor.

Aslında çok önemli bir meslek. Ama köşe yazarlarının gördüğü ilgiyi görmüyorlar.

Arka plânda kalıyorlar. Ve dergi sayfalarında veya gazete köşelerinde dolgu malzemesi olarak görülüyorlar. Sayfada bir boşluk varsa, bir çizimle doldururuz gibi bakıyorlar olaya. Hâlbuki bu kadar basit değil. Çok derin anlamları olan, belki de 3–4 köşe yazısına bedel olan çizimlerin olduğu bir meslek.  Bir sanattır aynı zamanda. Ama bu sanatın Türkiye’de çok değeri bilinmiyor. ABD’nin 1980–1990 yılları arasındaki zenginler listesinde ilk beşte bir karikatüristin ismi yer alıyordu. Bir Garfield’in çizerinin servetini bu gün torunları yiyor. Bir Snopy’nin çizeri Charles Schulz ilk beş zengin listesinde yer alıyorsa, bizim içine düştüğümüz durumu kıyaslamak bile züldür. Bizde ünlü karikatürist var, ama zengin bulamazsın, yoktur! Cafer Zorlu geliyor aklıma, perişan bir hayat yaşadı. Bir iki istisna dışında karikatüristlerimize çok değer verilmiyor. Eğer değer verilseydi bugün çok başka şeyler olabilirdi.

Acaba kültürel alt yapı yeterli olmadığı için mi böyle?

Evet. Aslında geleneklerimize baktığımız zaman minyatürlere verdiğimiz önem var. Ama karikatür bize Cumhuriyet’ten biraz önce geldi. Cem imzasıyla. Cumhuriyet’ten sonra Cemal Nadir vardı. Sonrasında devam ede gelen bir çizer parametresi oluştu. Ama onlar da hep belli bir zihniyetin temsilcisi oldular. Hep tepeden, kontrollü bir şekilde karikatürist jenarasyonu yetiştirildi. Onlar da belli mevkutelere bağlıydı. Tek taraflıydı. Cumhuriyet dönemi karikatürlere baktığımızda halk hep ikinci sınıf vatandaş, dindarlar ise çukur gözlü, kırçıl sakallı olarak çizildi. Böyle bir algı dayatması oluştu. Ancak 1960-70’lerde bizim mahalleden tek tük çizer çıktı. İlk akla gelen isim; Vehip Sinan…  Sonrasında Gırgır ekolü, 80’li yıllarda diğerleri, genç jenerasyon arkadan geldi, ama muhafazakâr diye tanımlayacağımız bir karikatürist yetişmedi işin doğrusu. Sadece ciddi anlamda Yeni Asya gazetesinde İbrahim Özdabak var, onun dışında başka yok.

Avrupa’da karikatüristler kutsal değerlere hakaret etmeyi hedefleyebiliyorlar. Bu fikir özgürlüğü olarak değerlendirilebilir mi?

Kutsala saldırmak fikir özgürlüğü değildir. Malum derginin karikatürlerine baktım, sanattan yoksun, çok basit, adice çizimler. Sürekli hakaret ve ötekileştirme var. Tüm kutsallara saldırı var. Sadece Müslümanlara değil, Hıristiyan ve Musevilere de saldırıda bulunuyorlar. Bu da birileri tarafından kullanılmaya çok müsait bir zemin oluşturdu. Kullanıldılar da… Fransa’da yaşanan terör saldırısı bunun apaçık göstergesidir. O malum derginin gerçek anlamda mizah yaptığı, karikatür çizdiği de yok yani. Ciddi kalitesiz çizimler. Evet, Avrupa’da fikir özgürlüğü var, Avrupa ikidir ve o ikinci Avrupa dediğimiz Avrupa, böyle şeylere çanak tutuyor, milliyetçiliği, ırkçılığı körüklüyor. Ama Allah’tan birinci Avrupa var da bugün Pegida’nın karşısında dur diyebiliyor. Pegida karşıtı çizerler de olsa keşke. Ortadoğu’da var aslında, Carlos Lattuf gibi. Ama Avrupa’da da Türkiye’de de, dünya meselelerini, insan hakları ihlallerini gerçekten yansıtabilen, ucuz ırkçı söylemlere kurban gitmeyen karikatüristlere ihtiyaç var.

 

321

Karikatüristin kendini doğru ifade edebilmesi ve karikatürlerin anlaşılabilirlik düzeyine göre o toplumun kültür düzeyinin gelişmiş olduğunu söyleyebilir miyiz?

Evet, çünkü mizahın özünde zekâ vardır, dolayısıyla karikatür bir zekâ ürünüdür. Mesela, Nasreddin Hoca fıkralarına baktığımızda, doğru veya yanlış, kurgu veya değil, ama temelinde bir zekânın dehasını görmek mümkün. Dolayısıyla karikatür de böyle, çizgili nüktedir. Bu zekâyı pozitif yönde kullanmak gerekiyor. Belden aşağı herkes kullanır, herkes hakaret amaçlı çizebilir. Ama zekâya dayanan ve ileriye dönük mesajlar veren karikatür yapmak gerçekten zordur.

Karikatürist olmasaydınız ne olmak isterdiniz?

Kendime karikatürist diyemiyorum ben. Çizerim… Aklıma gelmedi çok, ama belki yazar olurdum. Yazarlığımız da var gerçi. Yazarlıkta, rahatlamak istiyorsanız bir sürü kelime var önünüzde, yazar, rahatlarsınız. Ama çizerlikte doğum öncesi sancı gibi bir stres süreci vardır. Çizim tamamlanınca gerçek bir rahatlama söz konusu oluyor. Her yapılan işin, sanatın elbet bir sancılı süreci olur, ama çizerlik bana göre yazarlığa göre biraz daha zor.

Genç Yorum okuyucusu gençlere tavsiyeleriniz var mı?

Öncelikle günlük gazete okumaları yapsınlar. Yani mutlaka gazete manşet ve özetlerini okuyup, kendi düşünceleri ile kıyas yapsınlar. Olayları doğru analiz ederek,  birtakım fikir önermeleri getirsinler. Başkasının fikrini karalamadan kendi düşüncelerini özgürce ortaya koymaya çalışsınlar. Sürekli zihin egzersizleri yapsınlar. Karikatüre yeteneği olanlar, onu bir hakaret, alay aracı olarak kullanmasın… Ben 20 yıl önce politik karikatürler çizmeyi bıraktım mesela. Şimdi bakıyorum, o zamanlar kişiler üzerinden bir şeyler anlatarak mizah yapmaya çalışmışım ve zaman zaman da zorlanmışım. Çizgimizi evrensel ve özgür boyutlara taşımamız lazım. Bunu yaparken de etnik kimliğimizi muhafaza etmeliyiz. 20 yıl, 30 yıl sonra çizdiğimiz karikatürlere baktığımız zaman utanmamalıyız. Daima istikamet üzerine olsunlar. Bu onlara hayır getirecektir, emin olun.

 

BİYOGRAFİSİ

Demirhan Kadıoğlu kimdir?

Karikatürist, gazeteci, yazar, radyo ve televizyon programcısı Demirhan Kadıoğlu, 20 Aralık 1966’ da İstanbul’ da doğdu. Yazılarında ve televizyon programlarında Davut Şahin imzasını kullanan Kadıoğlu, ilkokulu Tokat’ta ortaokul ve liseyi de İstanbul’ da tamamladı. 1984 yılından bu yana çeşitli radyo, televizyon ve gazetelerde çalıştı. Çizgi roman, grafik tasarım, röportaj ve kapak çalışmaları yaptı. Televizyon eleştirileri de yazan Kadıoğlu Can Kardeş Çocuk Dergisi Yayın Koordinatörlüğü’nü yürütmektedir. Bir dönem, TRT Arapça kanalında “Elvan-ı Seb’a” adlı programda hafta içi her gün gündemle ilgili çizimleri ekrana geldi. Karikatür dersleri de veren Kadıoğlu, şimdilerde hafta içi her gün Bizim Radyo’ da “Bizimle Sabah” programını sunmaktadır. Yeni Asya Gazetesi’nde yazmaya devam ederken, haftada 3 gün de “Çocuk Kalbi” sayfasını hazırlamaktadır. Kadıoğlu, sarı basın kartı sahibi ve Türkiye Yazarlar Birliği İstanbul Şubesi yönetim kurulu üyesidir. Evli ve üç çocuk sahibidir.

Eserleri:

Mevlana’dan Hikâyeler, Eğlenelim Bulalım, Eğlenceli Tatil Kitabı, Satıcı Çocuk, Cennette Burak, Doya Doya Boya, Küçük Beylere Masal Keyfi, Küçük Hanımlara Masal Keyfi, Küçük Beylere Uyku Masalları,  Küçük Hanımlara Uyku Masalları,

İslâmın Şartları Masal Boyama, Yetiştirilmiş Hayatlar (roman).

 

1 Yorum

ÜLKÜ CEYLİN ARSLAN için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*