Bu da geçer ya hû

Ferudun Özdemir AZ Kitap’tan çıkardığı yeni eseriyle, okurlarıyla buluşmaya devam ediyor. “Bu da Geçer Ya Hû!” adlı kitabında; hayatta önümüze birçok dert çıkabileceğini, belki de tüm kapıların yüzümüze kapanabileceğini, ama Allah’a yönelme farkındalığına eriştiğinizde, hiç ummadığınız yerlerden birçok kapının sizlere açılabileceğini anlatıyor.

En zor anların, belki de en fazla çare ve deva bulmaya başladığımız anlar olduğuna, hiçbir şeyin bu dünyada kalıcı olmadığına, dolayısıyla dertlerin de sabır ve dua ile er geç geçip gideceğine işaret ediyor. Hayata yeni bir ışık katacak, ruhu ve gönlü tekrar tekrar aydınlatacak bu muhteşem eseri tüm seçkin kitapçılarda bulabilmek mümkün…

Kitabınızda, “karanlığın en yoğun olduğu dönem, aydınlığın yüz bulmaya başladığı andır” diyorsunuz. Bu cümleyle insanlara neyi anlatmak istediniz?

Evet, aslında hayatın kendisini özetleyen bir ifadedir bu. Yaşam; ard arda gelen mevsimlerden oluşur. Her insan, mükemmel yazların ihtişamına ulaşmak için birkaç şiddetli kışa katlanmak zorundadır. Ve unutmamak gerekir ki kışlar, asla kalıcı değildir.
Her gecenin bir sabahı olduğu gibi, karanlığın en yoğun olduğu dönem, aydınlığın yüz bulmaya başladığı andır. Uzun çıkışların, er geç inişleri olur. Gözyaşları pınarları her daim akmaz, aktığında da bazen kederden, ama bazen de sevinçten akar. Her yağmur er geç sonlanır, ardından güneş açar; her fırtına durulur da etrafın tozu, dumanı, pisliği gider; kâinat, en güzel koku ve renklerini sana sunmaya başlar. Her kış mevsimi, gerçekte, gelecek olan baharın müjdecisidir. Gönül hüznü her daim kalmaz, gün gelir coşkular da doldurur içini.

İnsanoğlu mevsimler gibidir, derken neyi kastediyorsunuz?

İnsanların, tıpkı mevsimler gibi iyi ve kötü zamanları olabilir; bazen bulutlu, bazen gök gürültülü ve şimşekli, ama bazen de taze bir bahar gibi. Bu benzetim, olgunlaşabilmemiz için ve her bahar yeniden dirilişe ve eyleme geçebilmemiz için, bizim de zaman zaman dinlenmeye ve toparlanma sürecine ihtiyacımız olduğunu göstermektedir. Bu toparlanma süreci sabır ve dua ile süslendiğinde gelecek baharlar bizi kucaklayacaktır.

Zor durumlarda isyan etmemenin faziletinden bahsedebilir misiniz?

Zor durumlarda, kişi kendisine ihsan edilmiş olanlarla elinden geleni yapmalı, en güzel çareleri düşünmeli ve uygulamalı. Fakat yine de bir şeyler olmuyorsa, kişinin kendisini yerden yere vurması iyi bir durum değildir. İsyan etmekle, sadece ve sadece kendi iç huzurumuzu bozarız. İsyan etmemek, sabretmek ve şükretmek, elin kolun bağlı olarak oturmak demek değildir; imkânlarını denediğin hâlde olmuyorsa, onda senin için belki daha değişik güzellikler olacaktır veya senin için hayırlısı neyse o olacaktır. Bakara Sûresi 216. âyette bu husus şöyle belirtiliyor:
“…Olur ki siz bir şeyden hoşlanmazsınız; hâlbuki hakkınızda o bir hayırdır. Ve olur ki bir şeyi seversiniz, hâlbuki hakkınızda o bir şerdir. Allah bilir, siz bilmezsiniz.”

Sabır ve tevekkül kavramlarından biraz bahseder misiniz?

Sabır, başımıza istenmeyen bir şey geldiğinde, “kaderde varmış” diyerek elimizi kolumuzu bağlayıp beklemek, kesinlikle değildir. Zira Allah, bize akıl ve beden vermiştir ki, başımıza gelen olumsuzluklara karşı direnelim ve hatta öncesinde önlem alalım diye. Burada elbette sabrın kardeşi olan tevekkülü de unutmamak gerekiyor. Tevekkül, elimizden gelen her şeyi yaptıktan sonra, gerisini ve sonucunu Allah’a bırakmak, sabır ise bu sonucu kabullenmektir.
Zor zamanlarda sabredenler ve tebessümünü kaybetmeyenler, ileride gelecek güzellikleri gördüklerinden böyle yaparlar. Çünkü bilirler ki, sabır acı olsa da meyvesi tatlıdır. Sabretmedeki sır, acele etmeden işin sonunu beklemektir. Sabırsızlık ise, acelecilikten ve ileriyi görememektendir. Sabır ağacını yetiştirirsen, tatlı meyvesinden de yersin. Sabrın hikmeti buradadır.

Kitabınızda “aşk” konusuna da değiniyorsunuz. Aşk hakkında da bir iki cümle alsak sizden?

Âşık olmak günah değildir. Bir hadiste, bir kadına âşık olup onu gizleyen ve kimseye söylemeden ölen birinin şehit sevabı alacağı ifade edilir. Bildiğiniz gibi, aşk, nefsanî olan duygusallıktan ziyade, kalbî olan aşırı sevginin adıdır. Bu nedenle âşık olmak insanın elinde olan bir şey değildir. Sizin de onu düşünmeniz, elinizde olmadan aklınıza gelmesi caizdir. Ancak mukaddes şeyleri feda edecek kadar tapar gibi sevmek doğru değildir. Eğer evlenme imkânınız ve onu dinî ölçüler dairesinde istetip almanız mümkünse bunu hemen yapmanız, en doğru olanıdır. Eğer bu mümkün değilse, hakkımızda bunun hayırlı olduğunu düşünüp, Allah’a dua etmeye ve sabretmeye devam etmelidir. Zira neyin doğru, neyin yanlış olacağını ancak Allah bilir.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*