Öyle bir Rahmet’tir ki o

(14. Lema’nın Sırları ışığında yazılmıştır.) 

Öyle bir Rahmet’tir ki O;

Kendi rahmetinin en güzel tecellisi olarak “anne”leri yaratır,

Bilmüşahede şu hadsiz kâinatı şenlendirir ve bilbedahe bu karanlıklı mevcudatı ışıklandırırken hadsiz ihtiyaçlar içinde yuvarlanan mahlûkatı da terbiye eder.

Öyle bir Rahmet’tir ki O;

Bir ağacı her şeyiyle meyvesine müteveccih yaptığı gibi,

Bütün kâinatı insana müteveccih eder ve her tarafta O’na baktırır ve muavenetine koşturur.

Öyle bir Rahmet’tir ki O;

Sen, eğer, Sultan-ı Ezel ve Ebed’in tahtına yanaşıp, o Rahmet Sultanına muhatap ve halil ve dost olursan, o rahmetin şefkatiyle ve şefaatiyle ve şuaatıyla ışıklanırsın.

O Rahmet Sultanı, zaten seni biliyor, rahmetiyle bildiğini bildiriyor;

Sen de onu bil, hürmetle bildiğini bildir.

Öyle bir Rahmet’tir ki O;

“Yeryüzünü insanlara bir döşek, bir mesken

Ve nimetlerine bir maide/sofra

Ve gökyüzünü bir kubbe yapmıştır.

Gökyüzünden bir su/rahmet indirip,

Onunla türlü meyveleri ve mahsulleri rızık olarak göndermiştir.” (Bakara, 22)

“Öyle Rahmet sahibi bir Rahman’dır ki, O;
Hükümranlığı arşı kaplamıştır.” (Taha, 5)

Öyle bir Rahmet’tir ki O;

Bütün validelere verdiği rahîm şefkatiyle ve süt gibi latif gıda ile

Aciz yavruları terbiye etmesi, ne kadar geniş bir Rahmet cilvesi olduğunu gösterir.

Öyle bir Rahmet’tir ki O;

Biz insanlardan küllî ve halis bir şükür ve ciddî ve safî bir hürmet ister.

O halis şükrün ve o safî hürmetin tercümanı ve ünvanı olan Bismillâhirrahmânirrahim’i diyerek; biz de o rahmetin vusulüne vesile ve o Rahman’ın dergâhında şefaatçi aramalıyız.

Öyle bir Rahmet’tir ki O;

Zeminin yüzünde binlerce çeşit ayrı ayrı nebatatın ve hayvanatın taifelerini,

Hiçbirini unutmayarak, şaşırmayarak, vakti vaktine, tam ve mükemmel bir intizam ile

Hikmet ve inayet ile terbiye ve idare eder ve küre-i arzın simasında birlik mührünü va’z eder.

Öyle bir Rahmet, hiç mümkün müdür ki;

İnsana bu simayı vermiş ve o simada böyle rahmet ve ehadiyet mühürleri koymuşken,

O insanı başıboş bıraksın; ona ehemmiyet vermesin, onun harekâtına dikkat etmesin

Ve ona müteveccih olan bütün kâinatı abes yapsın, hilkat şeceresini meyvesi çürük, bozuk, ehemmiyetsiz bir ağaç yapsın.

Öyle bir Rahmet’tir ki O;

Onun arşına yetişmek için bir miraç var. O miraç ise, Bismillâhirrahmânirrahim’dir.

Ve bu miraç o kadar ehemmiyetlidir ki, Kur’ân’ın yüz on dört sûresinin başında tekrar edilmiştir.

Öyle bir Rahmet’tir ki O;

Onu bulan, ebedî tükenmez bir hazine-i nur buluyor.

O Rahmet hazinesini bulmanın çaresi, rahmetin en parlak bir misali ve mümessili,

Ve o rahmetin en beliğ bir lisanı ve dellâlı olan Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın sünnetidir ve ona (asm) uymandır.

Ve bu rahmeten lilâlemîn olan cisimleşmiş rahmete vesile ise, salâvattır.

Öyle bir Rahmet’tir ki O;

Hazinelerinin en kıymettar pırlantası ve kapıcısı olan,

Zat-ı Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm’ı gönderdiği gibi,

En birinci anahtarını “Bismillâhirrahmânirrahim” olarak tayin etmiştir.

Öyle bir Rahmet’tir ki O; 

“…her şeyi kapsamıştır.” (Araf, 156)

İllüstrasyon: Müberra Yüksel

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*