Adnan Menderes ve mektuplar

Gazeteci Nuriye Akman’ın 90’lı yıllarda Menderes ailesiyle irtibat kurarak edindiği mektuplardan bazı örnekler ve Akman’ın bazı ifadeleri:

Adnan Menderes’in ruh fotoğrafının kâğıtlar üzerindeki yansıması bu mektuplar… Bu mektuplar, hasretin isyana, isyanın boyun eğişe dönüşüp durduğu bir med-cezir. Bu mektuplar, yalnızlık denizinde yüzen bir geminin, tek küreği. Ateşin ateşle söndürüldüğü, acının acıyla teselli bulduğu mektuplar…

24

Yassıada’nın “özel kanunları”

Menderes’e günde bir mektup yazmaya izin veriyordu. Ona da günde bir mektup yazılabilecekti. Menderes’in yakınları, bu haklarından Berin Hanım adına feragat ettiler. Adnan Bey de, o günlerdeki tek lüksünü genellikle eşi için kullandı. Kurallar bununla bitmiyordu… Eski harfle yazmak yasaktı. Mektuplar elli kelimeyi geçmeyecekti. Olaylarla ilgili yorum yapılamaz, içinde yaşanılan durumdan şikâyet edilemezdi. Ne mahkemenin seyri, ne de adadaki yaşam koşulları anlatılabilirdi. Bu kısıtlamalar içinde Adnan Menderes’in gönlünden geçenlerle, kâğıda dökebilecekleri arasında herhalde dağlar olmuştu. On satırlık matbu kâğıtların ilk birkaç satırı, mecburen eşinin hangi tarihli mektubunu aldığını veya kaç günden beri ondan haber alamadığını belirtmeye ayrılıyordu. Kalan satırlarda hangi malî ve hukukî problemler için çözüm aranacak, hangi hayatî kararlar birlikte alınacaktı? Hasretin bin bir renginden hangisini kalan satırlara sığdıracaklardı?

 

Her gün yazdılar

Adnan ve Berin Menderes ayrı kaldıkları 16 ay boyunca her gün birbirlerine yazdılar. Ancak bu mektuplar kendilerine bir düzen içinde verilmedi. Bir günü bile atlamadıkları halde, mektupları ellerine bazen bir hafta on gün gecikmeyle geçiyor, sakıncalı görünenler verilmiyordu. Bazen de mektuplar topluca geliyordu.

Adnan Menderes, Yassıada’daki odasında hiç yalnız kalmadı. Bir nöbetçi 24 saat süreyle yanındaydı. Onunla konuşması yasaktı. Sadece, Kur’ân-ı Kerîm okumasına izin veriliyordu. Bunun dışında kitap okuması, radyo dinlemesi yasaktı. Avukatlarıyla sağlıklı ve düzenli bir görüşme yapamıyordu. Onu hayata bağlayan tek şey mektuplardı. Sabah ilk işi mektup yazmaktı, öğleden sonra da gözü kapıda eşinin mektubunu bekliyordu.

 

Son mektup

Adnan Menderes’in eşine ulaşan son mektubu 9 Eylül 1961 tarihini taşıyor. Kuşkusuz asıldığı 17 Eylül’e kadar yazmaya devam etti. Ancak bunlar Berin Hanım’a gönderilmedi. Berin Hanım eşinin son anlarındaki duygularını, bu mektuplar yıllar sonra basına sızdırılıncaya kadar öğrenemedi. Berin Hanım eline ulaşan son mektupta şu satırları okudu:

“Berin’im; mektup almadım, müteessirim, fakat iki telini adım, birisi eksik mektuplarımı aldığını öğrendiğimden bir derece ferahladım. Bugün mektuplarını alırım inşallah. Mektupların gelmediği gün tâ ertesi günü beklemek ne zor ya Rabbi. Günün ve gecenin kaç saat olduğunu benden sorsalar ve ben de iştiyak ve hasreti duyduğum gibi anlatabilsem. Gözlerim hep kapıda, gönlüm sende, her an mektuplarını bekliyor, dua ediyorum. Yüksel orada değil herhalde. Canım Mutlu ve Aydın’ımı kucaklar, en derin hasret ve sevgiyle sizi, seni öperim canım Berin’im.”

 

Adnan Menderes’in eşine yazdığı başka bir mektup:

Hayatım,

Dün o kadar bekledim, mektupların gelmedi. Hüznüm bir kat daha arttı. Bugün alırım inşallah. O dayanılmaz hasretini bir derece hafifleten, ayrıca heyecan veren, sevgini getiren, nefes alma imkânı veren mektupların… Uykumda da, uyanıkken de hep onlar beni meşgul etti, en büyük acılara onlar sayesinde katlanabildim. Binlerce teşekkür ve minnet… Görülmemiş bir sevgi ve iştiyakla güzel yüzünü öptüm.

10

Berrin Menderes’in yazdığı mektuplardan biri:

“Asıl ben sana minnettarım ve müteşekkirim… Beni habersiz bırakmıyorsun. Bugün beş mektubunu birden alınca bayram çocuklarına döndüm. Kaç günlük yakıcı intizardan sonra bu mektupları almak en büyük memnuniyet oldu. Gözümden boşalan yaşlarla ıslattım onları. Senin söylediğin gibi, günlerce susuz kalan, çatlayan toprak nasıl suya kanamazsa, ben de onlara kanamıyorum işte… Kaçar defa okuyorum bilsen… Benim de hayalimde yalnız ilk günlerimiz canlanıyor.

“Bazen yanımda nefes alışını duyar gibi oluyorum” diyorsun. Şu birkaç kelimen beni ta içimden sarıyor, heyecanlandırıyor. Ya ben seni nasıl büyük bir iştiyak, hasretle özlüyorum, bunu bir ben, bir de Allah bilir…”

 

Menderes’in asılmadan bir gün önce oğlu Yüksel’e yazdığı mektup:

“Yüksel oğlum, mektuplarınızı muntazam alamamamın hüznü içindeyim. Annenizin etrafında toplandınız. Çok memnun oldum. Bana teselli kaynağı oluyor. Sana, hepinize itimadım tamdır. Hakkımda müspet düşünün. Rabbim sabır ihsan etsin. Beşeri zaaflar insanlarda mevcuttur. Söylenenlere, etrafa inanma. Herkese yardım et. Bankalardan asla tavassut etme (aracılık yapma). Bulunacağın mevkilerde inan etme, kararlı ol. Bütün bu olaylardan sonra benim mefkûrem olan millete, vatanına varlığınla hizmet et. Ruhumla daima sizinleyim. Sizi şefkatle anıyorum. Hakkınızı bir kere daha helal edin. Benden helaldir. Hepinize hüzün ve heyecanla hitap ediyorum. Yanınızdayım. Sonsuz, dayanılmaz, hissedilmemiş bir özleyişle ve gözyaşları ile hepinizi öperim.”

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*