Depresyon

Depresyon ruhsal çöküntü anlamına geliyor. Uzun süredir morali bozuk, yediğinden içtiğinden zevk alamayan, arkadaş çevresinden kopuk ve odasından dışarı çıkmayı istemeyen gençlerde depresyon ilk akla gelmesi gereken ihtimal.

Tabi, durduk yere olmaz bu. Gençlerin belki çocukluktan beri süregelen kendilerine ilişkin yetersizlik ve değersizlik hisleri, lise ve üniversite yıllarında yaşadıkları(nı düşündükleri) başarısızlıklarla birleşince, iç dünyalara yoğun bir çaresizlik duygusu hâkim olur. Çaresizlik duygusu karamsar bir gelecek algısını tetikleyince de, “Benden bir şey olmaz”, “Ben bir hiçim”, “Hiçbir işi başaramıyorum” gibi aşırı genelleme cümleleri dökülmeye başlar dilden. Kara bulutların asumanı kapladığı fırtınalı havaya benzer şekilde, güneş ışığı sızmayan iç dünyasının karanlık odalarında bu gençler, mahpusluk günlerine her gün yeni bir çizik atarlar.

Ümitsizlik hisleri had safhadadır. Onlara kimsenin yardım edemeyeceği inancındadırlar. Kapısı içeriden kilitlenmiş bir ev gibi, kendi dünyalarına gömülü yaşarlar. Olur olmaz konularda kendilerini suçlayıp benlik saygılarını yiyip bitirirler. Şahsiyetlerine dönük olumsuz ve yıpratıcı düşünceler, haksız eleştiriler, facialaştırmalar kafalarından hiç eksik olmaz. Bu şartlar altında zamanla cesaretleri kırılır, hiçbir şey yapmak istemez olurlar. Yataktan kalkmaya bile mecalleri kalmaz. Çünkü ne yaparlarsa yapsınlar, kendilerine ilişkin olumsuz algılarının ya da geleceğe dönük karamsar bakışlarının değişebileceğine dair umutları kalmamış gibidir. Onları intihar düşüncesine yatkın hâle getiren de, bu umutsuz bakışlarıdır zaten.

37

Bununla birlikte, depresyon tablosunun bir sebep değil sonuç olduğunu gözden kaçırmamak gerekir. Depresyon, dışarıdan girip vücudu hasta eden bir mikrop gibi insanı hasta etmez. Başka birtakım sebepler bir araya gelerek depresyon tablosunu ortaya çıkartırlar. Meselâ gençler depresyon nedeniyle kendilerini değersiz ya da yetersiz hissetmezler, kendilerini değersiz ve yetersiz hissettikleri için depresyona girerler. Depresyon ise yol açtığı dikkat eksikliği, odaklanamama sorunu ve motivasyon kaybıyla bu süreci daha fazla derinleştirebilir.

Öte yandan, depresyondan muzdarip olanların farklı hayat öyküleri elbette olabilir, ama ortak noktalarından bir tanesi, “tek boyutlu” bir hayat felsefesine sahip olmalarıdır. Bu tek boyutlu felsefeyle yaşamları boyunca hayatın sadece belli bir katmanına sığışmaya çalışırlar. Tüm enerjileriyle o katmana sığışmaya çalıştıkları için de karşılarına bir engel çıktığında, işler iyi gitmediğinde yahut hayatın normal akışını bozacak güçlü bir etkiyle karşılaştıklarında, ruhsal düzeyde ciddi bir travmatik sürece girerler ve bu süreçten çıkmaları da kolay olmaz. Örneğin, küçüklüğünden beri doktor olacağını söyleyen (ya da çevresi tarafından buna inandırılmış olan) bir genç, üniversite sınavında başarısız olduğunda ya da pek istemediği bir üniversitede okumak durumunda kaldığında, depresif bir ruh hâline bürünmesi, acı ve ızdırab çekmesi, kendi içine kapanması neredeyse kaçınılmazdır.

Bu örnekten de anlaşılacağı üzere depresyona yatkın olan gençlerin başta gelen özelliklerinden biri, başarısızlık karşısında kırılgan bir yapıya sahip olmalarıdır. Genellikle olmak istedikleri (ideal ben) ile mevcut hâlleri (gerçek ben) arasında bir uçurum vardır. Hazmedilmesi zor olan bu farkın kaynağı, çoğu zaman çocukluktan tevarüs edilen aşağılık hislerinin bastırılmaya çalışılmasıyla ilgilidir. Küçük yaşlarda ihmale uğrayan ya da anne babanın aşırı ilgisiyle onların istediği gibi bir çocuk olmaya zorlanmış olan gençler, ruhlarına kazınmış olan aşağılık hislerinden kurtulmak istedikleri oranda kendilerince “mükemmel” ve “başarılı” kıstaslarına erişmeyi hayâl ederler. Böylece benlik yapıları, merkezdeki incinmişliğin etrafına giydirilmiş ve aslında o incinmişliği başkalarından gizlemeye yarayan yapay bir benlikle kaplanır. Bu yapay benlik açısından başkalarının gözünde nasıl göründüğü son derece önemlidir. Çünkü dışarıdan onay aldıkça, içinde sadece kendisinin bildiğini düşündüğü aşağılık tarafını yok sayabilme imkânına kavuşmaktadır. İşte, depresyon tablosunu ortaya çıkaran önemli benlik şablonlarından biri budur. Çünkü sürekli onaylanma ihtiyacında olduğu için başarısızlık karşısında fevkalâde kırılgandır.

Dolayısıyla aslında meselenin özünde, yeterli ve dengeli biçimde gelişememiş şahsiyet yapıları yatıyor diyebiliriz. Büyük oranda ebeveynlerin yanlış tutumları yüzünden dış dünyayı tehdit olarak kodlayan çocuklar, kabuğuna çekilmiş kaplumbağa misali, hayata karşı kendi nefislerini koruma yönünde bir tavır aldıklarında ve kendi iç dünyalarına gömüldüklerinde şahsiyet gelişimleri de ciddi oranda sekteye uğruyor. Bu hâl üzere gençlik yıllarına adım atan kişiler, yatırımlarını sadece nefsin bekâsı üzerine yapmış olmaları ve ne tam olarak aileleriyle ne sosyal çevreleriyle ne de Rableriyle sağlıklı ve dengeli bir bağlanma gerçekleştirememiş olmaları yüzünden, hafif bir rüzgarda bile kolayca depresyon iklimine girebiliyorlar.

O bakımdan çözüm, depresyon yaşayan gençleri bu sözünü ettiğimiz hâlden kurtarmak üzerine kurulmalıdır ki, bu konuda yapılabilecek pek çok şey, atılabilecek pek çok adım söz konusu olabilir. Fakat her ne olursa olsun, sonuçta kalbe çöreklenmiş olan nefis ve onun endişelerinin bertaraf edilmesi gerekmektedir. Bunun da hakikî ilacı ve panzehiri, aslında kalbe ilahî nurların girmesine izin vermektir. Çünkü, depresyonun yol açtığı ümitsizlik batağından ancak insana temel güven duygusu ve ümit aşılayan ilahî nurlar sayesinde çıkılabilir. Bu yönüyle depresyona, kendi fıtratından uzaklaşmış bulunan gence ilahî bir uyarı ve doğru yolu bulma yönünde yapılmış bir çağrı olarak da bakabiliriz.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*