NASIL YANİİİ? ŞAKA YAPIYOSUN!

—Hoooyynnn…  A dudu ebeeee, nataan, gelsen ya buraaa!

—Hoooyynnn, Ahmet emmi, sigaran var mı sigaran, bakkal babuşa çıkarma beni hindi.

—A Musaaaa yuuuuuu i rezil oldun gel get oğlum gel geett.

Dışarıda sürekli yankılanan bu seslere bir kulak verin. Nerde olabilir insan, bu sesleri duyuyorsa, tabi ki Toroslar’ın yaylasında…

“Sıçanı severin, yılanı da severin, bi sümüklü böcekten haz etmen a yavrım” diyen babaannemin Yaylası’nda.

İstanbul’dakileri arayıp, “Burada bizim balkondaki minderde de kim otursun, işte kertenkeleyle örümcek Sarıkız” demeyi çok büyük bir şey gördüğüm gün, kelebek gelmesin diye ışığını yakmadan rahat rahat oturduğum balkona, yarasa düşünce rahat rahat oturmamam gerektiğini bana her an anlatan bir yayladayız.

İstanbul’da kalp krizine eceli gelmiş denirken, yılan sokmasına eceli gelmiş denen bir yaylada yani…

Hayvanların hiç abartısız bin bir, böceklerin bir milyon türlüsüyle yaşamaya alışmak. Burada eve girerken senden önce kapının önüne uçup eve girmeye çalışan sinekler var. Yahu bir sinek ayağa kalktığını görünce hemen kapının önüne uçup ‘vıızz vıızz vıııızzzz’ diye kapıyı açmanı bekler mi ya, bekliyormuş valla. Aynı evde olduğun için paha biçilemez işkence bonusuna sahip bir de bu sinekler. Zaten burada insan başına düşen sinek sayısı yirmi-yirmi beş, bana düşen ise otuz beş-kırk civarı. “Ah canlarım çok şekersiniz, ama gitseniz çok iyi olur yoksa sinek ilacıyla işiniz biter, elimi kana bulamadan hallederim hepinizi, dağılııınn leeeyynnn” diye tam çirkinleşecekken ben, “insan olmayan yere gitmezler, insan oldu mu gelirler zaten” dedi annem ve “al şu latif nükteyi oku, işin gücün gırgır” diyerek elime verdiği kitabı okuyunca bir de ne göreyim:

 

Hz. Musa soruyor, “Ya Rab, bu muavin mahlûkları ne için bu kadar çoğaltmışsın?” İlhamen cevap gelmiş ki; “Sen bir defa sineklere itiraz ettin, bu sinekler çok defa sual ediyorlar ki, “Ya Rab, bu koca kafalı beşer Seni yalnız bir lisan ile zikrediyorlar. Bazı da gaflet ediyor. Eğer yalnız kafasından bizleri halk etseydin binler lisan ile seni zikredecek bizim gibi mahlûklar olurlardı” diye Hz. Musa’nın (a.s) şikâyetine bin itiraz kuvvetinde yaratılış gayesini müdafaa ediyor sinekcik. Feyâlilaceb!

 

Ne güzel Üstadım, ne güzel… Beraber yaşadıkça da onlarla olan tefekkürünüz düşünceniz artıyor tabi. Sineğin teki de okuduklarımı duymuş, benimle dalga geçer gibi geldi kulağımın dibinde bir o yana bir bu yana başladı şova, sabrımın sınırlarını merak ederken o, ben de sınırını geçip taşan sabrımın verdiği hareket sonucu elimin tersiyle çakacakken, aklıma okuduklarım ve Rabbim geldi. Dedim, az önce okudun, sineğin derdi sinir etmek olabilir mi, asla, yaradılış gayesi çıldırtmak olabilir mi, asla, kısacası rabbinin varlığını her an duyurmak, sana mesajlar vermek olabilir mi, kesinlikle! Tamam, Üstadım “rahat bırak sinekleri, vazifeleri mühim” dedi anladım bıraktım, diğerlerini napcaz arkadaş?

Buraya gelmeden önce çok aradık yengemle, böceklerin üzerinde duramadığı, yürüyemeyip kaydığı taşları. Başımıza gelecekleri biliyoruz, bari çıkmaya çalışırken sürekli düşsünler başarısız olsunlar, diye ama yok, daha çıkmamış öyle bir şey.

Sesimi duyan kardeşler, yapabilecek ilmi nasip ettiyse Rabbim, bunu yapmak üzerinize verilmiş bir vazifedir sevgili yerli sermaye, vicdanımız da rahat olsun, hayvancıklar da uzak dursun, üretin böyle bi şey, bekliyoruz.

Sinekler, böcekler, haşerat ve hayvanat, ‘ya bu insanlar gerçekten bizden çok rahatsız, gelmeyelim bir müddet, göçüp gidelim buralardan, yazık onlar da can taşıyor’ demeyeceklerine göre, alışması gereken biziz tabi ki.

Annemle babam müthiş uyum gösterdiler, gerçi annem biraz tedirgin oldu, ama bana çaktırmadı.

—Hiiiaaaa, çekirgenin sesi bu, bizim balkona atlamak için bekliyor, atlayacak birazdan içeri ve üzerimize geleceeeekkkk, olamaz içeri girmeliyiz di mi baba, bu bir çekirgeee, sesine bak çekirge bu ya kesin çekirge!

Bana ters ters bakan babam,

—O onun sesi değil, zikri kızım, zikri.

Demesin mi? Bana verilecek cevap bu muydu yani…

O sırada çekirge içeri uçmaz mı, ne anasının gözü ooo, içeri hoplayınca ‘ha iyi hayvan da lafının üzerine geldi’ demelerinin, hoşlarına gitmelerinin, benim iki büklüm babamın arkasına saklanmalarımın, babamın bana cık cık cık cıklamalarının ardından süper kahraman annem, aldı eline fırçayı, bi şut ve goool yapacak diye beklerken, “gel bakalım çekirge, seninle biraz bahçeye doğru yürüyüşe çıkalım”, diyerek yavaş yavaş iteklemesin mi onu. Allahım Ya Rabbim, sonra da diyor ki, “ay kız topal bu topal, bak zıplayamıyor”, he anne he, topal, 3 metre yukarıdaki balkona da zıplarken arkadaşları yardım etmiş. Neyse, onunla sohbet ede ede uğurladı onu bahçeye. İçeri fırçayı koyacakken, “hiiiiii, aman Allah’ım, sen ne kadar değişik yaratılmış bir şeysin böyle” diye annemin sesi geliyor, “bak seni öldürmeden dışarı göndereceğim, bir daha bu eve gelmek yok, anladın mı, gelirsen bozuşuruz, haydi” diye dışarı sürüklediği şey ne olsa, yetişkin bir insanın eli boyutunda bir örümcek. Asıl babaannemin tepkiye gelin siz;

—Anaaaaaaa, geline bak hele örümcekler konuşur olmuş, gelir gider onlar gelin, gelir gider, bişeycik etmez hayvancık.

—Bişeycik etmiyorlar diye onlara da bir yer açalım babanne evde.

—Tabi yavrım, tabi çocum, bişey etmezler yavrucum onlar, sen gel get bakim gel get, karışma onlara.

Buradaki insanlar sadece kuyruklu diye bir böcekten korkarlar, o da ısırıp zehirleyebildiği için, yoksa bütün böceklerle kardeşiz, hepimiz böceğiz mitingi yapacaklar akıllarına gelse, gerçi hâl dilleriyle onu da yapıyorlar, sofra kuruluyor tam yemek yicez arılar geliyor, heh onlar da acıkmış rızıklarının peşine düşmüşler, deyip yemekler tabaklara katıldıktan sonra dibi de yan tarafa arılara bırakılıyor, senin tabağına gelirse kış kış, seninki orda bak, diye güzelce uyarıyorsun… Çok hoş aslında, di mi?

Burada hayvanlar ve insanlar kardeşlik duygusuyla yaşıyorlar anlayacağınız, bir ben anlaşamadım şunlarla, annemle babamın tepkileri olumlu yönde, ama ben her böcekle karşılaştığımda odama geçip, “sen onların evine geldin, onlar İstanbul’daki binaya girseler haksızlar, ama buraya gelmekte çok haklılar, sen onların evindesin, suç senin, ya geleceksin seveceksin, yok sevmem diyorsan gelmicektin” deyip durdum, ama şimdi içeriden, “kadın kızım benim (büyümüş iş yapar olmuş anlamında) gözel kızım benim, yaradanına kurban olımm kuzum benim mee (gel) gök nohut yolalım da yoyulmasın nohutlarımız kızım benim” diyor babaannem. Yukarıda anlattığım bütün gerginlikler bu sesi duyunca son buluyor işte, her şey eli öpülesi yaşlılarımız, onların gönülleri ve hoşnut olmaları için… Onlar olmasaydı belalar üzerimize sel gibi yağmaz mıydı?

 

 

Şulenur Yaşar
slnr_1905@hotmail.com

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*