ŞİMDİ BANA KAYBOLAN İHTİYARLIĞIMI VERSELER

40 ihtiyarlığa, yani ahirete ayak basıldığı yaş. İnsanın dünyası ahirete döner. Hz. Mustafa’ya (asm) peygamberlik 40’ı çıkmadan gelmiştir. Hz. Hatice (ra), ona (asm) 40’ında ermiştir. Bediüzzaman Osmanlı’ya darbe (!) yapıldığında 47 yaşındadır. Ankara’da zafer sarhoşluğu vardır. Naraların kitleleri birbirine kör, sağır, dilsiz edeceğini hissederek inzivaya çekilir.

15 Temmuz tarihli darbe girişiminde 40’dan bir fazlaydım. Son yıllarda saçlarımdaki akları, hâllerimdeki karaları görsem de, dünyamda yaşadığım artçı deprem ve darbeler dolayısıyla inzivaya çekilmek istesem de, dünyadan el-ayak çekememiştim. 15 Temmuz gecesi salâlarla uyandım. Büyük bir çöküntü yaşadım. Bir gecede 20 sene yaşlandım. “Harb-i umumiyi gören ihtiyardır” demişti üstadım. Darb-ı 15 Temmuz’u gören sekarattadır; ihtiyarlık ne ki Üstadım!

O geceki salâlar sanki benim salâlarımdı. İhtiyarlığıma doyamadan ölmüştüm. O geceden sonra sosyal medyada yıllanmış dostlar günlerce birbirine darbe yaptı. Gıybet, iftira, hakaret, küfür dalga dalga sosyal medyadan sosyal meydanlara yayıldı. Düne kadar haremlik-selamlık uygulayan aileler kadınlı/erkekli binlerce namahremin bulunduğu meydanları sloganlarla inlettiler. Bir kısmı o kadar bağırıyorlardı ki, ötekilere karşı sağırlaştılar. O kadar gözleri dönmüştü ki, ötekilere karşı körleştiler. Yetmedi, Face’lerde eşleri ve mahremleriyle çektirdikleri fotoları lanet ifadelerle paylaştılar. 1923 yılını hatırlatan zafer sarhoşluklarını gördükçe endişelendim. Darbenin püskürtülmesinden duyduğum sevinç kursağımda kaldı. Sosyal medyada ve sosyal meydanlarda insanlığın yitirilişine şahitlik ederken, gencecik şehitlerin vefatında kendi ihtiyarlığımı ve ölümümü gördüm. Üstadın 1923’te Erek Dağı’nda inzivaya çekilmesi gibi kendi Barla’ma ve Ravza’ma çekilme kararı aldım. Değil mi ki, Hz. Bediüzzaman Barla’da, Hz. Mustafa (asm) Ravza’da ebedî inzivadadır.

12
Fotoğraf:Selçuk Aydın

 

Gece sessiz olduğundan çırçır böceklerinin sesleri bile duyulur. Gündüzse ezan sesi bile zor duyulur. Kalabalıklar acıların sesini kısar. Darbeler insanları kör, sağır, dilsiz, sözsüz eder. 15 Temmuz’da dünyanın fenasını ve faniliğini bir daha gördüm. Son darbeyi aldım. Her şerde bir hayır var. Darbe bana iyi geldi. Dünyayla alakamı kestim. Dünyanın hâli nicedir, bilmiyorum. Yaşayanların, yaşanılanların savunulacak tarafı yok. Kendimi ölmüş bildim. 1943 Denizli Hapishanesi darbesinde şehit olan Hafız Ali, üstadından ayrılık darbesine dayanamayan aşk şehidi Hasan Feyzi ile Peygamberimizin adını yaymak için Denizli’ye gelen sahabe mezarına gittim. Hasan Feyzi ve Hafız Ali’nin İhtiyarlar Risalesi’nde geçen bölümlerini daha derin bir hüzünle okudum. Anladım ki, İhtiyarlar Risalesi’ni yazmak için inzivaya çekilmeli, ihtiyarlığın bereketiyle yaşamalı.

 

Bu salâlar bana hep ölüm darbesini hatırlatıyor

Taşkendi Hazretleri sık sık mezarlığa gidermiş. Ölümün gerçek yüzünü görür, ruhu cesedine galip gelir, şekli değişirmiş. İnsan yaşlandıkça mezarlığa daha sık uğruyor. Önce atası, sonra babası, nihayet arkadaşları dünyalarını değiştirirken o da parça parça öbür âleme taşınıyor. Üstad, güz mevsiminde Denizli’deki kavak yaprakları solarken hüzünlenmiş, ağaçlar misali sallanmış. Hafız Ali’nin mezarında sarsıla sarsıla ağlamış. Ben de aynı ağaçları görüyor, aynı mezarı ziyaret ediyordum, ama o kadar tesir etmiyordu. 15 Temmuz’dan beri eskisi gibi değilim. Sarsılmasam, ağlamasam da gülemiyorum artık.
11

İhtiyarlık ve ölüm birbirinin yâr ve yardımcılarıdır. Tek yumurta ikizleridir. Biri giderse öbürü kalmaz, o da gider. Her ölüm erken olsa da insan ihtiyarlamadan ölmüyor. Zira insanları yaşlandıran yaşı değil yaşadıkları. Misal, 15 Temmuz darbesi beni 20 yıl yaşlandırdı.

Üstad, İhtiyarlar Risalesi’ni 58 yaşında yazmış. 26 ricâ olarak düşünmüş, ama Eskişehir Hapishanesi (darbe) yüzünden yarım kalmış. “Mevsimi geçtiği için” yazamamış. Zaten yaşayamayan yazamaz. 1923 Üstadın ruhuna, Eskişehir Hapishanesi İhtiyarlar Risalesi’ne darbe yapmış.

 

İhtiyarlık Rabbimize “yâr”lıktır

İhtiyarlar Risalesi ihtiyar peygamber Hz. Zekeriya’ya selam ile başlıyor: “Bu âyetler, kulu Zekeriya’ya Rabbinin rahmetini zikirdir. Hani o Rabbine gizlice niyaz ederek demişti ki…”

İhtiyarlık rindanelik, din ve dinginlik devri. Günde ikindi, ömürde gündüz. Güz mevsiminde, ikindi vaktinde, Çam Dağı gibi yüksek bir dağdan Üstadın gözüyle dünyaya bakmak, Zekeriya’nın kalbinden dualara tutunmak, Rabbimizin rahmetini anmaktır.

İhtiyarlık rahmetin kaynağıdır. Hâlık-ı Rahim’imizin rahmeti “ihtiyarlığımızda en büyük ricâ ve en kuvvetli bir ziyadır.” Beli bükülmüş ihtiyarlar olmasa nasıl gelecek rahmet. Rahim olan Rabbimiz ihtiyarlara Hz. Zekeriya gibi rahmetiyle muamele eder. İhtiyarlık “rahim”dir, doğumlar getirir. İhtiyarlar Risalesi “gençlik gecesinin uykusundan ihtiyarlık sabahıyla uyandığım vakit, kendime baktım” diyen Üstad tarafından sabah namazından sonra yazılmıştır. Her sabah yeni bir güne doğmaktır. Madem Rabbimiz rahmeti ile bize hürmet ederek uyarıyor, uyandırıyor, kendini andırıyor, o hâlde biz de “rahmetin bu hürmetini” ubudiyetimizle ihtiram etmeli değil miyiz?

Yaşlıların erkeğine ihtiyar, hanımına ihtiyâre denir. İhtiyarlık insanı kadın gibi aciz, zayıf ve ihtiyâre kılıyor. Kadınlar yaşlanınca daha ihtiyâre, daha yâre, daha “yâr” oluyor. Değil mi ki ihtiyarlık yaradır. Yarası olanın Rabbine yâr olması yakındır. O yara, yâre şefaatçi olacaktır. Annelerin çocuklarını ihtiyarlatan kıyamettir. Çocuklardan daha çocuk şairleri ihtiyarlatan darbedir.

İhtiyar, tercih demektir. “Madem sonunda yalnız kabre gideceğim. Yalnızlığa alışmak için şimdiden yalnızlığı ihtiyar edeceğim” demiş Üstadım. Fakat biz ‘madem sonunda ihtiyarlayacağım. İhtiyarlığa alışmak için şimdiden ihtiyarlığı ihtiyar edeceğim’ diyemiyoruz. Kimse ihtiyarlamak istemiyor. Kimse Rabbine yar olmak istemiyor. Gençken karşı cins, ihtiyarken karşı dünyadan Rabbin seviyor, yetmez mi?

13

Bir teselli, bir ricâ ver bana Orhan Baba

“Şimdi bana kaybolan yıllarımı verseler” diyen S. Aksu “Eski Said’in on senelik gençliğini bana verseler ben şimdi Yeni Said’in bir senelik ihtiyarlığına vermeyeceğim” diyen Üstadın sesini duysaydı o şarkıyı söyler miydi? “Bir teselli ver” diye inleyen O. Gencebay, “rikkatli hüzün ve firakı, kuvvetli bir ricâ ve parlak bir teselli nuruna çevirmek” olan İhtiyarlar Risalesi’ni okusaydı teselli olmaz mıydı?

Hormonlu yiyecekle beslenen erken ergen oluyor. Hormonlu hislerle beslenen erken ihtiyarlıyor, ümitsizliğe kapılıyor. Ricâ, ümit demektir. Cüz’i cüz-ü ihtiyarî olan ihtiyarlıkta derd, zulmet ve ye’s vardır. İman gözüyle bakıldığında, “Her derde deva, her zulmete bir ziya, her ye’se bir ricâ” vardır. İhtiyarlar Risalesi, hormonlu hislerle, darbelerle, erken ihtiyarlamış bizleri uyarıyor: İhtiyarlıktan korkma, ihtiyarının (iradenin) elinden alınmasından kork.

Hayat denize benzer. Med-cezirleri vardır. Gençlik med hâlidir, yürür, gider. İhtiyarlık cezir, geri çekilme, içe kapanma hâlidir. Ric’ât, geri çekilmektir. İhtiyarlar Risalesi’ndeki Ricâ’lar bize ricâ ediyor: Ey insan! Yeter bu kadar met hâli. Ölüm son darbeyi vurmadan kendine ric’ât ve hicret etme zamanı gelmedi mi? Daha kaç darbe bekliyorsun?

Kalpler de demir gibi paslanır. Cilası Kur’ân okumak, ölümü hatırlamaktır. Hayvanlar ölüm hakkında insanoğlunun bildiğini bilselerdi insanlar semiz et yiyemezlerdi. Hz. Musa ot yiyen koyuna “Ölüm var…” demiş. Koyun daha bir şey yiyememiş; kederinden vefat etmiş. 15 Temmuz salâları haykırıyor: Şehitler var. Hâlâ kalpleri cilalayan ölümü hatırlamayacak mısınız? Koyun kadar da mı olamadınız?

İhtiyarlık kabirden önceki son çıkış ve menzildir. Şimdi 17. Lem’a’nın 12. Nota’sındaki Üstadım gibi dünyadan hayâlen ayrılıp, kabre girme zamanı.  Değil mi ki, ne kadar seversen sev ayrılacaksın. Ne kadar genç olursan ol ihtiyarlayacaksın…

 

Mustafa Oral
mustafaoral74@hotmail.com

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*