AHH ÇOCUKLUK AHH…

Çocukluğumda bebek, büyüdüğümde ise çocuk olan şimdiki koca adam… Daha ben büyümeden sen ne zaman büyüdün, diyerek izliyorum pencereden mahalleyi…

Topun peşinde, terlerini tişörtünü kaldırıp silerek koşan, “oğlum burdayız burda kör müsün, pas atsana” diye çağrışan, şıpır şıpır terli saçları koşarken artistik hareketlerle uçuşan, maç süresince bir orda bir burda saniyede iki, dakikada 180 farklı hareket yapabilen çocuk şimdi yeni aldığı arabasını yıkıyor. Aman ya Rabbim.

Sanırım ben ruhen kendimi büyümemiş gördüm onu da fiziksel olarak büyümüş, ondan bu sarsıntı. Onun da ruhu belki hâlâ öyle top peşinde koşuşturan, annesini “aykuuuutttt artık eve gelsene oğluummmm” diye gerçekten şaka değil 30 kez bağırttıran şeklinde kalmıştır.

İşin gücün yok, onu mu saydın diceksiniz ve beni küçümseyeceksiniiiz, çok beklersiniz canlarım. Her gün aynı senfoni olursa insan işini yaparken bi yandan da onu sayabiliyor.

“Yok artık, anne bu kadın yine bağırıyor, dokuuzzz, ayyy on olduuu, hadi bakalım on bir ne zaman gelecek?”

Eee kadın da napsın gelmiyor ki oğlu sokaktan eve. Küçükken annem sokağa yollarken camdan seslendirme kendine, beni camda görür görmez gel derdi, ben de evin önünden hızla uzaklaşırdım ki annemi görme ihtimalim ortadan kalksın… Biz mahallecek çocuklar olarak benziyorduk, ama anneler farklıydı sanırım. O yüzden sadece bazı pencerelerden sesler yükselirdi.

Hepimiz çocukken neler neler yaşadık ya. Soruyorum etrafımdakilere, “Sen çocukken neler yaşadın, en büyük zevkin neydi?” diye…

İşte feyâlilaceblik cevaplar!

“Çocuk baktık, daha çocukkene hayvan güttük, tarlalarda çalıştık” diye dertlendi biri, “ah be kızım, biz çocukluk mu yaşadık, sorduğuna bak hele!” dedi.

“Kutu meyve suyu bittikten sonra üzerine zıplayıp patlatırdık biz” dedi diğeri. “Tüplü televizyon vardı bizim evde, ekranına elimizi koyardık cızır cızır ederdi, ona bayılırdık.”

“Bizim çocukluğumuzda yoktu bu tablet laptop felan, siyah beyaz tek kanal tv’miz vardı, tek eğlencemiz oydu valla.”

“Karınca yuvalarını arar bulur içine değişik şeyler atardık.”

“Kremalı bisküvinin kremasını dişlerdik. Bisküvisini yemezdik.”

“Mahallede toplanır hep beraber sakız şişirir patlatırdık. Yüzümüz gözümüz sakız olurdu.”

“Yağmur yağdı mı görücektin sen bizi. Hemen dışarı çıkar su birikintileri üzerinde doyasıya zıplardık, sonra eve gelir anneden birde dayak yerdik. Şimdi gör bak bizim yaptığımızı deterjan reklamında çocuk yapıyor, kirlenmek güzeldir diyor, annesi gülümsüyor felan, ah ah şimdi çocuk olmak varmış.”

“Bir gün topumuz patladı, Allaahhh nasıl ağlıyoruz nasıl nasıl. Sonra düşündüm dedim napıyoruz oğlum biz ne ağlıyoz lan, gelin bi şaka yapalım. Topun içini doldurduk taşlarla. Sonra her fırsatta topunuzu keserim diyen mahallenin kasabını kızdırdık kızdırdık adam o gazla geldi topu bir dikmeye kalktı, ayağı çatladı alçıya aldılaar, hahahahahahaha, ama tabi çok doğru bişey değil canım.” dedi sonra vicdan yaptı arkadaş.

“Halının desenleriyle oyun oynardık biz hep.”

“Bir sürü çöpü toprağı toplar karıştırır yemek yapardık.”

“En büyük zevkim meyve suyunu alırdım, birazını içerdim, sonra camı açıp yoldan geçenlerin kafasına sıkıp kaçardım, hahhahaaa çok eğlenceliydi ama ya, büyüyünce yapılmıyo biliyo musun?”

“Portakal kabuğundan diş yapar, dışarı çıkıp gelen geçene gülümserdik.”

“Her önümüze gelenle ellerimizi biraz kanatır kan kardeşi olurduk. Şurayı görüyo musun şu mahalleyi, yarısı benim kan kardeşim.”

“Kaldırım taşları kenarında dengede yürümek sevdasına üç kere alnını yarıp acile kaldırılan bir çocuktum ben. Doktor bir daha başını yarıp gelirsen başın yuvarlak olmaktan çıkacak ve kenarları düzleşecek demişti. Ve bir daha yürüyememiştim, hâlâ içimde.”

“Önümüze gelene bir tekmeeeeeee hahahahahahaha. Bayılırdık ama sonradan kaçması zordu be.”

“Ağzımı musluğa dayayıp annemden gizli su içerdim, içeri bi giderdim. “Sıpa seni. Sen yine mi musluktan su içtin gel buraya” diye söylenip üzerime yürüyen annemi görünce kaçardım, ama tabi ki fırlatılan terlikle etkisiz hale getirilir ve annemin eline düşerdim. Arkadaş meğer önüm ıslanıyormuş annem oradan anlıyormuş ya, bende sessiz olmak her zaman yeterli sanıyordum, ahh benim saf temiz çocukluğum.”

“Balkondan “piiissttt” diyip yoldakilere seslenip içeri kaçardık, aşağıdakiler de bakınırdı. Çok zevkliydi ya…”

“Bisküvileri çayın içine atar öyle yerdik.”

“Çekirdekleri ayıklayıp biriktirip hepsini bir yerdik.”

“Kapı pervazına tırmanırdık. Sonra atlamaya korkup nasıl iniceem diye ağlardım.”

“Bütün parmaklarımıza mandal takardık. Öyle bir müddet iş yapmaya, yaşamaya çalışırdık.”

“Top şekeri yer sapını dişlerdik.”

“Yastık ve koltuk minderlerinden ev, çadır, kule yapardık.”

Yukarıdakilerin pek çoğunu bizler de yapmadık mı, bir düşünsenize, okurken “hakkaten hee, bende şöyle yapmıştım” demediniz mi? Gidip anne-babalarınıza sorsanız, muhtemelen onlardan da benzer cevaplar alacaksınız. Ahh çocukluk ahh, gelmiyor bir daha işte. İçimizdeki çocuğu yitirmeyelim bari…

 

Şulenur Yaşar

slnr_1905@hotmail.com

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*