MEŞRUTİYET-İ MEŞRUA

Cumhuriyet, kelime anlamı olarak; bir halkın egemenliğini kendi elinde bulundurduğu ve bunu, arasından seçtiği milletvekilleri aracıyla kullandığı bir devlet şekli olarak tanımlanmaktadır.

Cumhuriyet kelimesinin zaman zaman demokrasi kavramıyla karıştırıldığı görülmektedir. Şimdi demokrasinin ne olduğunu kısaca hatırlayalım.

Demokrasi de, siyasal denetimin doğrudan doğruya halkın ya da düzenli aralıklarla halkın özgürce seçtiği temsilcilerin elinde bulunduğu, toplumsal ve ekonomik durumu ne olursa olsun tüm yurttaşların eşit sayıldığı yönetim biçimi olarak tanımlanmaktadır.

Burada Cumhuriyet’in aslında biraz demokrasiden rol çaldığı görülmektedir. Mesela demokrasi ile hiç alakası olmayan ülkeler de kendilerini cumhuriyet olarak tanımlayabilmektedir.

11

Geçmişteki, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği (SSCB), şimdiki Çin Halk Cumhuriyeti gibi ülkelerin isminde “cumhuriyet” kelimesi geçmesine rağmen; bu ülkelerin cumhuriyetle yönetildiği gibi bir anlam çıkarılamaz. Birleşik Krallık, İsveç Krallığı, İspanya gibi ülkelerin başında birer kral olmasına rağmen, bu ülkelerde cumhuriyet kelimesi tam karşılığını bulabilmektedir.

Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti yani Kuzey Kore’nin isminde hem demokrasi, hem cumhuriyet olmasına rağmen; bu ülkede ne demokrasi ne de cumhuriyetin var olabileceğini iddia edebilmek mümkün değildir.

Demek ki isimlere fazla takılı kalmak doğru olmayabilmekte; adı krallık olan cumhuriyetle; adı cumhuriyet olan krallıkla yönetilebilmektedir.

Fakat adı her ne olursa olsun, içinde demokrasi barındırmayan bir cumhuriyetin, hiçbir şekilde gerçek bir cumhuriyet olarak tanımlanmaması gerekir.

Bize hem demokrasiyi hem cumhuriyeti en güzel bir şekilde Üstad Bediüzzaman, Meşrutiyet-i Meşrua ifadesiyle anlatmaktadır. Bediüzzaman, meşrutiyet-i meşrua, İslam ile mayalandığı takdirde; millî hâkimiyetin ve dünyadaki beşer saadetinin gerçekleşeceğini, fakat meşrutiyet-i meşrua için de iyiyi kötüden ayırabilmek gibi, toplumu oluşturan fertlerin belli bir istidatta olması gerektiğini aşağıdaki şu ifadelerle vermektedir:

“Hem de meşrûtiyet-i meşrûa denilen dünyada beşer saadetinin bir sebebi ve hâkimiyet-i milliyeyi temin ile makine-yi hayatın buharı olan hürriyetteki irade-i cüz’iyeyi istibdat ve tahakkümün belâsından kurtaran meşveret-i şer’iyenin mayasıyla mayalandıran meşrûtiyet-i meşrûa sizi herkes gibi imtihana dâvet ediyor ki, sinn-i rüşde bülûğunuzu ve vasîye adem-i ihtiyacınızı görmek istiyor. İmtihana hazırlanınız. Mevcudiyetinizi ittihadla gösteriniz ve hamiyet-i diniye-i millî ile fikir ve vicdan-ı şahsiyenizi milletin kalb ve akl-ı müştereki gibi gösteriniz. Yoksa, sıfır çekecek ve şehadetnâme-i hürriyeti elinize vermeyecektir.” (Divan-ı Harb-i Örfî)

Peygamber Efendimiz (asm) bir hadisinde; “Nasıl olursanız, öyle idare edilirsiniz.” buyurmaktadır. Yani; keyfiyetiniz ne ise, başınızdakilerin keyfiyeti de o olur. Siz nasıl bir kaynak iseniz, başınızdakiler de o kaynağın bir mahsulüdür.

Öyleyse, tüm bu yukarıda anlattıklarımızdan; gerek demokrasinin gerek cumhuriyetin, aslında tepeden inme bir şekilde uygulanamayacağı; demokrasi ve cumhuriyet anlayışının bireyden topluma, yani tabandan tavana doğru yayılabilmesi gerekmektedir. Tabanı, demokrasi ve cumhuriyetten bihaber olan bir milletin, demokrasi ve cumhuriyetle yönetilebilmesi mümkünat dâhilinde değildir.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*