“SENİN GÖZLERİN UMUTTUR ÇOCUK!”

Vahap IŞIK:

“Bilgi toprağı olmadan fikir filizi halüsinasyon olur”

16
Özel Eğitim Öğretmeni Vahap Işık

 

Türkiye onu, otizmli Burak’ın karnesine yazdığı o özel notla tanıdı. Burak’ın karnesi sosyal medyada milyonlarca paylaşım aldı ve öğretmeni Vahap Işık’a övgüler yağdı. Bu gönderiyle karşılaşan pek çok insan duygulandı ve öğretmenlik mesleğinin kutsal yönünü bir kez daha heyecanla fark etti. Vahap Işık, İstanbul’da görev yapan bir Özel Eğitim Öğretmeni. Geçtiğimiz yaz otizmli öğrencisi Burak’ın karnesine yazdığı şu notla gönülleri fethetti: “Martılara senin kadar güzel bakanı hiç görmedim. Sait Faik Abasıyanık’tan bu yana denizi senin kadar seveni de görmedim. Gözlerinde, ‘o her an çıkabilen’ ışıltıyı seviyorum. Gözlerin… Senin gözlerin umuttur çocuk! O güzel gözlerinden öperim…” Bu satırlar öylesine yazılamazdı. Her satırının hissedilerek yazıldığını Vahap Işık’la konuşurken de anlıyorsunuz. O kendisini mesleğine, öğrencilerine adamış, onların umudu olmuş bir örnek insan. Aşağıdaki satırları okuyunca bunu siz değerli okurlar da anlayacaksınız. ‘Böyle öğretmenler de var işte, Allah sayılarını artırsın’ diyeceksiniz. Bu hissi yakaladığınızda, otizmli ve diğer Özel Eğitim’e muhtaç çocuklara, onların ailelerine ve öğretmenlerine dua etmeyi unutmayın. Eğitim sayımızda bir eğitimci ile konuşmak gereklilikti; bunu Vahap ışık’la yapmak, Burak ve onun gibi özel çocukların dünyalarına yolculuk etmek ise şansım oldu. Sizi Vahap Işık’la yaptığım söyleşi ile baş başa bırakırken, “farkındalık” ve “umut” kelimelerinin hakkıyla dünyamıza girmesi gerektiğini hatırlatmak istiyorum… 

18Burak Can’ın karnesi

 

Sizin akıllı telefon kullanmadığınızı biliyoruz, ama şükür ki sosyal hesaplarınız var, yoksa size ulaşmam zor olabilirdi. Öncelikle kısaca kendinizden, duygularınızdan bahsetmenizi istiyorum ve tabi ki neden akıllı telefon kullanmadığınızı da merak ediyorum.

Eğitim Fakültesi’nden mezun olalı sekiz yıl oldu, dokuzuncu yıla gireceğim. Otizm ve özel eğitim konusunda farkındalık oluşturmuş olmak güzel bir duygu, bu sebepten dolayı mutluyuz. Tabii ki bilgisayar kullanıyorum, gündemi de akşamdan akşama takip ediyorum, varsa araştırmak istediğim bir şey, onu da. Bazen gün içinde ayaküstü de olsa okuldan da haberlere göz atma şansım olabiliyor.

Ama akıllı telefon dedikleri velet ile alıp veremediğim bir şeyler var. Hem faydalı ve hem de faydasız bir kutu o. Toplumsal konularda, bireyin kendi içindeki handikaplarda pasif durabilen biri değilim, akıllı telefon alırsam eğer,  elde olmadan, kısa aralıklar ile çıkarır bakarım ona, akıllı telefon aynı haberi bin farklı şekilde bize sunan bir mecra da aynı zamanda, zamanınızı bir Firavun gibi yiyebiliyor da, en acı sonuçlarından biri de kitaplardan sizi bir ustura gibi kesip uzaklaştırabilmesi. Son birkaç yılda hiç olmadığımız kadar hazırcı bir toplum olduk biz, her konuda hazırcı olduk: Özlemlerimiz, yeme içmelerimiz, kültürel konuda… Bu hazırcılık konusunda en büyük pay akıllı telefona ait maalesef. Kendisine güvenen insanların akıllı telefonu kullanmasında bir sakınca görmüyorum, ama dürüst olmak gerekirse henüz o olgunluğa geldiğimi düşünmüyorum.

Ne kadar zamandır özel eğitim öğretmenliği yapıyorsunuz? Bu branşı seçmeye sizi sevk eden ne oldu? İnsanlar kolay kolay özel eğitime yanaşmıyorlar…

Bunu daha önce bir dergiye verdiğim röportajda da yanıtlamıştım. Erciş Depremi’ne kadar  Erciş’teki bir okulda görev yapıyordum, Ercişliyim de. Bu tarz afetler hayatımıza birer kavşak çiziyor, nitekim depremden sonra ”Ya nasip!” deyip Erciş’ten ayrılmış bulundum. İstanbul’a geldikten sonra gerekli formasyonu alıp özel eğitim kurumlarında çalışmaya başladım.

Öğretmenlik mesleğini neden seçtiğimi o zaman tam tahlil edemesem de, bugünden bakınca sebebini biraz da olsa görebiliyorum. Çocukluğum ile alıp veremediğim bir şeyler vardı, çocukluğum eksik kalmıştı benim. Öğretmenlik mesleği sayesinde başka çocuklar, çocukluğum ile aramda köprü oldu. Eğitim Fakültesi’ne kayıt yaptırmakla, çocukluğuma bir çeşit serbest geçiş vizesi kazandım diyebilirim.

Öğrencilerinizin hepsi otizmli mi? Hepsinin karnesine böyle gönül yapıcı notlar yazıyor musunuz?

Hayır tabii ki. Özel Eğitim alan çocuklar hercai çeşittir. Üstün zekâlısından tutun da, yaygın gelişimsel bozukluk yaşayanına kadar, oradan tutun da mental retardasyon yaşayan çocuklara kadar… Sonrasında Özel Öğrenme Güçlüğü (Disleksi-Disgrafi-Diskalkuli), Down Sendromu da dâhil olmak üzere farklı tanılar almış çocuklar ile çalışıyoruz.

İlköğretimdeyken de karnelere hep yazardım, sonrasında çalıştığım özel eğitim kurumlarının hepsinde karne verilmiyordu, bu son çalıştığım kurumda tekrar karneye kavuştuğum için yazma geleneğini sürdürdüm, seviyorum karnelere yazmayı. Karne olmasa da çocukların defterlerine ders sonunda yazmak mutlu ediyor beni, aileyi de.

 

17
Vahap Işık öğrencisi Burak Can ile…

 

Türkiye’de otizmli çocukların eğitimleri noktasında rakamsal verilere baktığımızda tablo üzücü. Siz işin içinde biri olarak nasıl değerlendiriyorsunuz mevcut durumu? Ve neler yapılmalı bu tablonun yüzleri güldürmesi için?

Bana göre ülkemiz bu konuda iyi bir seviyede değil. Özel Eğitim Kurumları açılmış, iyi bir şey bu, ama sağlıklı olmayan bir doktor hiçbir zaman tam teşekküllü bir şifaya vesile olamaz. Bu kurumlarda çalışan eğitimcilerin şartları çok ağır, yılın on iki ayı çalışıyorlar. Devlet okullarında tipik çocuklar ile çalışan öğretmenden çok ama çok daha fazla çalışmalarına rağmen, maalesef neredeyse her konuda onlardan daha aşağı istihdam koşullarına sahipler. Bir çamaşır makinesi bile art arda 3-4 yıkamadan sonra ara verilmeden tekrar çalıştırılırsa bozulur, düşünün artık bu eğitimciler günde 8 saat, yılda da 12 ay durmadan çalışıyorlar, en kralının yılda iki hafta, çok istisnailerinin de 3 hafta izni var. Bu çocuklara daha faydalı olmaları için dinlenmeleri gerekmez mi? Sonra bu eğitimciler, eğitim bedeninin tam beyninde görev yapıyorlar, nörolojik bozukluk yaşayan çocuklar ile çalışıyorlar. Hiç olmazsa yılda birkaç seminer ya da sempozyuma gitmeleri gerekir, hangi izin ile gidecekler?

Toplum olarak, yetkili merciler olarak özel eğitim konusunda bilgi sahibi olmalıyız. O zaman özel eğitim konusunda karşımıza çıkacak olan tablo yüzlerimize bir ben misali gülücük olup yerleşecektir.

Hani  şöyle diyeyim; herkesin fikri var ama bir de sor bakalım, o fikirleri olan mevzuda bilgileri var mı? Özel Eğitim de dâhil birçok mevzuda sınır koymakta zorlanacağınız fikir sahibi insanlar ile dolu ülkemiz, ama bilgi konusunda maalesef Arap çöllerini andırıyoruz, gidin ve çölde kardelen çiçeği ekin bakalım, olmaz tabii ki. Bilgi toprağı olmadan fikir filizi halüsinasyon olur.

 

Eğitimin ve eğitimcinin önemini hakkıyla anlamamışız desem, ne dersiniz? Nasıl bakıyoruz eğitim-öğretime, öğretmenliğe?

Hakkıyla bakıyoruz, hakkıyla anlamışız dersem doğru konuşmuş olmam. Hakkını vererek bakmıyoruz, hakkıyla anlamıyoruz. Öğretmenlik maalesef günümüz koşullarında yerlerde sürünen bir meslek, bir sürü mezun var her yıl, mezun olduktan sonra güvenceli bir iş bulacakların sayısı ise sınırlı. Çoğu güvencesiz çalışacak bu genç öğretmenlerin, gencecik öğretmenler en verimli yıllarını bu şekilde, güven ihtiyaçlarını gidermeden geçirecekler. Mezunlarımıza güvenceli iş imkânı sağlamaz isek, torpil ve adam kayırmalar araya girer, insanlar asıl işlerini yapmazlar, mutlu bir toplum yetiştirilmesi zor olur.

 

Burak’tan ve karnelerine not yazdığınız diğer öğrencilerinizden bahsedelim mi biraz da?

Burak benim canım ciğerimdir. Bu şekilde gündeme geleceğimizi hiç bilemezdim. Diyebilirim ki insanı yalnızlaştıran, hem de çok fazla yalnızlaştıran şu koca kent İstanbul’da,  en yakın üç arkadaşımdan biri oldu Burak. (Diğer ikisi: Veli ve Sedat) İzin gününüz olan pazarınızın yarısını paylaşıyorsunuz mesela onunla, bu çok yakın bir arkadaşlık değil midir? Beni dinlerdi ve hissettiklerimi hissettiğini çok iyi bilirdim. Mutlu olurdum onunla, insanın biriyle hislerde hemhâl olması kadar güzel ne olabilir?

Diğer öğrencilerim de şahsına münhasır insanlardır, Burak’tan bahsettiğiniz için konuşurken ağırlığı ona verdim, yoksa hepsi de özgündür.

 

İşini böylesi şefkatle yapan biri olarak tanındınız, sevildiniz. Dergimizin hitap ettiği kitle lise ve üniversite gençliği, içlerinde muhakkak öğretmen olacak olanlar da vardır. Onlara neler söyleyebilirsiniz?

Kendi işlerini yapsınlar. Öğretmen olacaklar ise, bu konuda uzman hem de gerçek birer uzman olsunlar. Gerçek birer uzman olduktan sonra da, tabii dilerlerse işte o zaman idareci olsunlar, bir uzman gözüyle rehberlik etsinler eğitim dünyasına. İlk sıfatları öğretmenlik olsun, nasıl ki mazlum insanın dini, dili sorulmaz; çocuklarınki iki defa sorulmaz. Ülkenin en kervan geçmez yeri neresi ise orayı bir ”besmele” olarak kabul edip dua eder gibi şefkatle bize yol göstersinler.

 

Konuşan: Şulenur Yıldırım
ysulenur@gmail.com

3 Yorum

  1. Çocukların eğitimi ve hayal güçlerinin sınırını zorlamak için onlara masal ve hikaye okuyun.

hsgokdere için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*