KENDİNE DOST OLMAK

-Önce kendine dost ol…

-Bunu nasıl yapacağımı bilmiyorum ki…

-Sana dost olmasını istediğin kişi gibi davran kendine, nasıl bir dosta ihtiyacın varsa, kendine de öyle dostluk et…

İnsan eksik hisseder, ötekinin yüreğinde kendini tamamlayacak bir kelime arar.

Tam bulduğunu düşündüğünde bir de bakar ki o da eksik, o da yarım, o da bir arayış içinde… Bu tamamlanma ve tam olma arzusu, huzurun sadece bu tamamlanış ile olacağı inancı, insanı bir ömür boyu aramaya iter.

Her rastladığı, her fark ettiği ve her gönlüne düşen insanda bu sefer bulacağına dair inancı daha da artar. Her ne kadar tekrar tekrar hayal kırıklıkları yaşamış olsa da, hep bir yerlerde aradığı şeyin kendisini beklediğine inanır.

Çevresine realist söylemlerle artık kimseye ihtiyacı olmadığı çığlıkları atsa da, herkesten sakladığı kapıların arkasına geçip, geleceğine inandığı şey için gizli gizli dua eder. Bir dost ister, hesapsız sevip, sevileceği, koruyup kollanacağı, dinleyen, anlayan ve şefkatle sarmalayan bir dost…

İçindeki muzip ve muhalefet ses, ‘Ne çok şey istiyorsun?’ diye güler. İmkânsız görünen mümkünlere âşıktır insanoğlu, kendi de güler. İnişler, çıkışlar, hayal kırıklıkları…

‘Tamam, sonunda buldum’ diye başlayan, ‘bu da değilmiş, artık kimseye inanmam’ diye biten cümleler…

‘Yine mi ben, hep mi ben’ diye kendine acımayı, sızlanmayı, bir kurban rolünde hissedip kendine ağıtlar yakmayı sever insan. Ağıt yakmak, kolay vazgeçilen bir şey değildir, yan kazançları vardır, her ne kadar acınası görünse de, sorumlukları erteler, çünkü o bir mağdur, o bir kurbandır.

Bitmiş hikâyelerin bile bitmemiş ağıtçıları vardır. Çünkü hikâyeyi okumaya çalışmaktan daha kolaydır, daha konforludur kendine acımak.

Değişmek ise sancılıdır, mağduriyetinden beslenen bir kahraman olmaya benzemez, önce kendini adam etmen gerekir. Önce kendine dürüst olman, önce kendine sahici bir dost olman, önce kendine doğruyu söylemen gerekir.

Kendine bunları ikram etmezsen, hep ötekinde ararsın mutluluğu da teselli edilmeyi de…

Öteki aynadır, o aynada iyi ve kötü tüm yanlarını görebilirsin.

17

Ötekinde en hoşlanmadığın şey, kendinde en sevmediğin, fakat bu zamana kadar hiç fark etmediğin bir yönün olabilir. Ya da ötekinin aynasında tahammül edemediğin şey, senin kendinden esirgediğin, onun kendine lutfettiği bir şey olabilir… Her gördüğünde bilinçaltında kendine zulmünü hatırlattığı için tanımlayamasan da kötü hisler duyarsın. O sıralar nefsinle en çok neyin savaşını veriyorsan, ötekinin aynasında ona dair izler görür, aynaya ait lekelermiş gibi öfkeyle onu silmeye çalışırsın. Ötekinde ne rahatsız ediyorsa seni, önce bunun hangi duygu olduğunu sor kendine, sonra en dürüstünden sadece kendine samimi bir cevap ver, sonra da bu duygunun sendeki geçmişe dair izlerini ara. İnan bana, bundan öte bir seyahat tanımadım ben…

Önce kendine dost ol, azarlamak, aşağılamak, senden adam olmazlar yerine, şimdi zorlanıyorsun, acı çekiyorsun, belki bir süre bu durum devam edecek, gel birlikte okuyalım bu yaşadıklarımızı, diye fısılda kulağına…

Önce ona ebeveyn ol, önce ona dost ol, bunu senden başka kimseye devredemezsin… Senin yerine kimse yapamaz bunu…

Dinle onu, arada sessiz sedasız bir yere oturt, kalabalıkların içinde kaybolmasına izin verme, bırak ağlasın ara sıra, hemen üstünü örtme, hatırlamasın diye gürültüler içinde oyalama, dozunda acı da çeksin, yasını da tutsun, yaşadıklarını okumasına yardım et, öğrenmesi için zaman ver, acele etme, senden alamadıklarının dilencisi olmasın başka yerlerde, sen ver gerçek ihtiyaçlarını, şımarır, kontrol edemem diye korkma, ‘çok istiyorsun biliyorum, ama böyle olmaz’ diye sınırlar da çiz ona, biraz sızlanır, ama hisseder neden bahçe duvarına ihtiyaç olduğunu… Ona kapısını açmayanların davrandığı gibi davranma.

Nasıl bir dost istiyorsan, kendine öyle bir dost ol…

 

Psikolog&Psikoterapist Banu Yaşar
yasarbanu@yahoo.com

1 Yorum

Risale-i Nur TV için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*