SEN NE ZAMAN BÜYÜYECEKSİN ÇOCUK?

“Muhakkak helâl belli, haram da bellidir. İkisinin arasında çok kimselerin bilemeyecekleri (birtakım) şüpheli şeyler vardır. Kim şüpheli şeylerden sakınırsa dinini ve ırzını kurtarmış olur. Kim şüpheli şeylere dalarsa, korunun etrafında (sürüsünü) otlatan çoban gibi, çok sürmez içine düşer. Haberdar olun! Her hükümdarın bir korusu vardır. Dikkat edin Allah`ın yeryüzündeki korusu da haram kıldığı şeylerdir. Haberiniz olsun! Cesed içinde bir parça et vardır ki o iyi olursa bütün cesed iyi olur. O bozuk olursa bütün cesed bozuk olur. Biliniz ki o, (et parçası) kalbdir.”1

“Nefsine muhabbet ise, ona acımak, terbiye etmek, zararlı hevesattan men etmektir. O vakit nefis sana binmez, seni hevasına esir etmez. Belki sen nefsine binersin. Onu hevaya değil, hüdaya sevk edersin.”2

İnsan BİLE BİLE ateşe yürür mü?

HANGİ insan bile bile ateşe yürür?

Bir insan NEDEN bile bile ateşe yürür?

Bana öyle şaşkın bakma, şimdi bütün bunlar da nereden çıktı, deme… Beni ateşe götürüyorsun. Aslında biliyorum, sen de mutlu olmak istiyorsun; ama senin istediğinin, bir çocuğun her markete gidişinde inatla aldırdığı şekerden gelen mutluluktan farkı yok. Onun gibi devamsız ve hasta edici. O yüzden bu istediğin mutluluk sana da bana da zarar!

Bana öyle üzgün bakma, kusura da bakma; ama biz baş başa kalamayız. Beni ateşe götürüyorsun, çocuk. Bizi ateşe götürüyorsun. Sen, sen dediğime darılma. Biz aslında bir olmuşuz, ben o birliği hissettim. Ama yine de biz baş başa kalamayız. Sen düşersen ben seni tutarım; ama ben düşersem sen beni tutmazsın. İkimiz de yanarız. O yüzden bu hikâyenin kahramanı benim. Benim kalbim. Ben, kalbim. Sen, nefissin… Bu hikâyede kalemi elinde tutan ben olmalıyım. Yoksa sen hikâyeyi mutlu sonla bitiremezsin. Kalem kırılır. Hakkımızda kalem kırılmadan rahat bırak beni. O kalem bir kez kırılırsa temyizi yok bunun, biliyorsun. Sana da bana da darağacı…

Bana öyle kızgın bakma. Sen, sen dediğime de alınma. Biz bir olmuşuz… Ama bak, ne diyorum: Hani bir korudan bahsetmişlerdi bize, “oraya girmeyin” demişlerdi. Sen de yerini iyi biliyorsun hani, bir kere kapısına kadar gitmiştik. İçeri giresimiz gelmişti ikimizin de. İşte sen çok iyi biliyorsun. Âdem ile Havva da çok iyi biliyordu, değil mi? Ama bir kez yanıldılar. Biz de seninle çok kez yanılmadık mı, nefsim? Biz de seninle şeytana uymadık mı? Ama bak işte ben pişman oldum. Hani Âdem ile Havva günahlarının ardından fark ettiklerinde çıplaklıklarını nasıl utanmışlardı. İşte ben de günahımla yüzleştiğimde kendimi öyle çırılçıplak hissettim. Bu çıplaklık ne, biliyor musun? Gizlenememenin temsili aslında; saklanamamanın, ne olursa olsun işlediğin günahtan kaçamamanın… Ben pişman oldum, çocuk. Sen de olacaksın, biliyorum. Ama, bak işte ben sana daha fazla düşmememiz için elimi uzatıyorum; senin benim ellerimi bırakmanı arzu ederken…

Bana öyle hevesli bakma! Diyorum ya, bir çocuğun hevesi gibi seninki. Sen ne zaman büyüyeceksin çocuk! Bana zulmetmeyi ne zaman bırakacaksın? Ama ben sana iyilik ediyorum, bak! Sana uymayarak ikimize de iyilik ediyorum. Gördün mü? Beni rahat bırak!

Kızgınsın, biliyorum. Anlayamıyorsun. Farkında değilsin; ama bizi Cehennem’e götürüyorsun. Sen, sen dediğime bakma, biz bir olmuşuz. Ben o birliği hissettim. Bütünüyle seni suçlamıyorum. Ben de bizi Cehennem’e götürebilirim, ben de bize zulmedebilirim. Ama görüyorsun ya, ikimizden birinin aklının başında kalması lâzım. Yoksa ateşe gideceğiz. Bu ateş bizi hem dünyada, hem ahirette yakacak. Bunu ne zaman göreceksin?

 

Bana öyle ümitli bakma, benden yumuşamamı bekleme. Sen bana zulmetsen de ben bize etmeyeceğim. Mutlu olabilecek miyiz sanıyorsun? Âdemle Havva bir daha mutlu olabildi mi? Evet, belki bağışlandılar. Ama yitirdikleri akıllarından bir türlü gitmedi. Sen ki, Âdem’in tövbesini benden çok daha iyi biliyorsun. Senle ben Âdem gibi tövbe edemeyiz. Seni küçümsemiyorum. Seni büyütmeye uğraşıyorum, çocuk. Senin bana ettiğinin aksine sana şefkat ediyorum. Sana iyilik ediyorum. Henüz geç değilken dönelim şu korunun yolundan…

Ha şöyle!

Sen bana hep pişman bak… Beni o kadar mutlu ettin ki! İnan olsun ben senin ellerini asla bırakmam. Sen bana emanetsin. Ben seni her koşulda seviyorum. Sen bana uy. Bırak, bu hikâyede kalemi elinde tutan ben olayım. Ben olursam bu hikâyemiz mutlu sonla bitecek. Çocuk… Seni Allah için seviyorum.

 

Dipnot:
1- Riyazüssalihîn, 419, 420, M. Emre terc.
2- Sözler, Bediüzzaman Said Nursî

 

Psk. Ayşenur Aydoğdu
aydogdu.aysenur@gmail.com

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*