Zulme rıza zulümdür; taraftar olsa, zalim olur, meyletse “Zulmedenlere en küçük bir meyil göstermeyin; yoksa Cehennem ateşi size de dokunur.” ayetine mazhar olur.
[Risale-i Nur şakirdleri tarafından sorulan suale cevaptır.]
Sual: Geçen sene sizden sormuştuk ki; elli gündür merak edip dünya cereyanlarına bakmadınız ve sormadınız, o zaman bize bir cevap verdiniz. Gerçi o cevab hakikattır ve kâfidir. Fakat Risale-i Nur’un intişarı ve hizmeti ve âlem-i İslâmiyetin menfaati noktasında bir derece bakmanız lazım iken, şimdi on üç ay oluyor aynı hal devam ediyor. Merak edip hiç sormuyorsunuz.
Elcevap: [1] ﺍِﻥَّ ﺍﻟْﺎِﻧْﺴَﺎﻥَ ﻟَﻈَﻠُﻮﻡٌ âyetine en a’zam bir tarzda şimdiki boğuşan insanlar mazhar olmalarından, onlara değil taraftar olmak veya merakla o cereyanları takip etmek ve onların yalan, aldatıcı propagandalarını dinlemek ve müteessirane mücadelelerini seyretmek, belki o acib zulümlere bakmak da caiz değil. Çünkü zulme rıza zulümdür; taraftar olsa, zalim olur. Meyletse [2]ﻭَ ﻟﺎَ ﺗَﺮْﻛَﻨُٓﻮﺍ ﺍِﻟَﻰ ﺍﻟَّﺬِﻳﻦَ ﻇَﻠَﻤُﻮﺍ ﻓَﺘَﻤَﺴَّﻜُﻢُ ﺍﻟﻨَّﺎﺭُ âyetine mazhar olur.
Evet hak ve hakikat ve din ve adalet hesabına olmadığına ve belki inat ve asabiyet-i milliye ve menfaat-i cinsiye ve nefsin enaniyetine dayanan dünyada emsali vuku’ bulmayan gaddarane bir zulüm hesabına olduğuna kat’î bir delil şudur ki: Bin masum çoluk-çocuk, ihtiyar, hasta bulunan bir yerde, bir-iki düşman askeri bulunmak bahanesiyle, bombalarla onları mahvetmek ve tabakat-ı beşer cereyanları içinde, burjuvaların en dehşetli müstebidleri ve sosyalistlerin ve bolşeviklerin en müfritleri olan anarşistlerle ittifak etmek ve binler, milyonlar masumların kanlarını heder etmek ve bütün insanlara zarar olan bu harbi idame ve sulhu reddetmektir.
İşte böyle hiçbir kanun-u adalete ve insaniyete ve hiçbir düstur-u hakikata ve hukuka muvafık gelmeyen boğuşmalardan, elbette âlem-i İslâm ve Kur’an teberri eder. Yardımcılıklarına tenezzül edip tezellül etmez. Çünki onlarda öyle dehşetli bir firavunluk bir hodgâmlık hükmediyor; değil Kur’an’a, İslâm’a yardım, belki kendine tâbi’ ve âlet etmekle elini uzatır. Öyle zalimlerin kılınçlarına dayanmak, hakkaniyet-i Kur’aniye elbette tenezzül etmez.
Ve milyonlarla masumların kanıyla yoğrulmuş bir kuvvet yerine, Hâlık-ı Kâinat’ın kudret ve rahmetine dayanmak, ehl-i Kur’an’a farz ve vâcibdir. Gerçi zındıka ve dinsizlik, o boğuşanların birisine dayanıp ehl-i diyaneti ezer. O zındıkanın tazyikinden kurtulmak, onun aksi cereyanına taraftar olmak bir çaredir. Fakat şimdiye kadar o taraftarlık, bir menfaat vermeyerek çok zararları dokunmuş.
Hem zındıka, nifak hâsiyetiyle her tarafa döner. Senin dostunu kendine dost edip, sana düşman eder. Senin taraftarlık cihetiyle kazandığın günahlar, faidesiz boynunda kalır. Risale-i Nur şakirdlerinin vazifeleri iman olduğundan, hayat meseleleri onları çok alâkadar etmez ve merakla baktırmaz. İşte bu hakikate binaen, değil on üç ay, belki on üç sene (Haşiye) dahi bakmasam hakkım var. Sizler baktınız. Günahlardan başka ne kazandınız? Ben bakmadım, ne kaybettim?
Haşiye: Hem tam yedi senedir aynı hal devam etti. Ne merak etti ve ne de sordu ve ne de bildi.
Kastamonu Lahikası, 124. mektup
Bediüzzaman Said Nursî
[1] “İnsan şüphesiz ki çok zâlimdir.” (İbrahim Sûresi, 34.)
[2] “Zulmedenlere en küçük bir meyil göstermeyin; yoksa Cehennem ateşi size de dokunur.” (Hûd Sûresi, 113.)
İlk yorumu siz yazın