DARBE KARŞITLARI PARMAK İNDİRSİN!

Son aylarda darbeye “herkes karşı”. Ne güzel.

Ama başarısız darbe örneğinden bakarak bunu söylüyoruz. Ve bu sebeple “herkes”in içindeki çokları için belirsizliklerle dolu bir söylem.

ÖNCE BİRİNCİ SORU:

Darbe başarılmış ve darbecilerce yeni bir düzen kurulmuş olsaydı ne olacaktı?

Cevabı belli. Tecrübeyle sabit. 12 Eylül 1980 sonrasını biliyoruz:

Meclis kapanacaktı. Hükümet devrilecekti.

Darbecilerin tümü “darbe iyidir” demeye devam edeceklerdi.

Onların kurdukları yeni düzende kendisine statü ve güç teklif edilen ve kabul eden kişiler de “ben iyiyim, benim statü elde etmem de iyi, bana statü veren darbe de iyidir” diyeceklerdi.

Sıradan insanlar, başarılmış darbeden sonra, önce sessiz kalacaklar, sonra alkışlamaya başlayacaklar ve sonra da darbeye ve darbe ile kurulan yeni düzene itiraz edenleri suçlayıp dışlayarak “düzen taraftarı” ve hatta “rejim savunucusu” haline geleceklerdi.

Darbe ile ortaya çıkan yeni devletten özel statü elde etmeyi açıkça reddedenler ise önce “devlet düşmanı” sayılacaklar, bir süre sonra, taşlar yerine oturunca, yavaş yavaş “galiba bunlar da haklı” denilecekti.

Başarılı darbeden sonraki devletin her icraatı, özünde yanlış da olsa, mecburen yapılmış icraat olarak görülecek ve toplumun geneli tarafından onaylanacaktı. Bu onaylamada darbeden sonraki devlete ve kurulu düzene taraftar olmak adına darbecilerin her icraatında hikmet arayacak ve bulacak olan gazetecilerin ve televizyoncuların büyük katkısı olacaktı.

Şükür ki darbe başarılamadı. Halk tarafından seçilmiş Meclis ve onun tarafından yetkilendirilmiş hükümet görevine devam ediyor. Biz de onları ikaz ve ihtar etmeye devam edersek doğru şeyler yapabilirler.

Şimdi darbecilerden hesap sorma vakti.

O HALDE İKİNCİ SORU:

Yarım kalan bu darbenin ve o gecede şehit olan ya da yaralananların hesabını Hak namına kimden soracağız? Kim masum kim suçlu?

Darbeyi kimlerin planladığını iyi kötü tesbit edebiliriz, kimlerin icra ettiğini de. Ama kimlerin gerçekten darbeye karşı olduğunu hiçbir zaman tam olarak bilemeyiz. Sadece bazı tahminler yapabiliriz.

Tahminleri doğru yapabilmek için önce bir şablona ihtiyacımız var. Biz de bu yazıda adalete ulaşmaya yardımcı olacak bir tasnif yapmayı deneyeceğiz. Ama öncelikle yanlış kullanılan ve yanlış anlaşılmaya da sebep olan bazı temel kavramları tarif edelim.

“Tiyatro” ve “senaryo” farklı şeylerdir. Aynı şekilde “darbe tiyatrosu” ve “darbe senaryosu” aynı şey değildir.

Tiyatro da senaryo üzerine oynanır, ama ölüm sahnesinde bile gerçek silah kullanılmaz. Ve tiyatro boyunca ölenler, son perde kapanıp perde yeniden açıldığında çıkıp seyircileri selamlar. Tiyatrodaki ölüm sahtedir, bu yüzden tiyatro ölümsüz senaryodur.

Oysa mesela her savaş kurmayların hazırladığı ve çeşitli ihtimallerden en uygun olanı seçen bir senaryoya göre oynanır. Bu bir ölüm senaryosudur. Ölüm de vardır kan da…

Senaryosuz ölüm ise ancak trafik kazasında veya iş kazasında olur ki orada da aslında senaryoyu yazan Biri vardır ve kaderdeki kazayı takdir edendir.

Hükümet darbesi rütbeli askerler ya da polisler eliyle yapılıyorsa bir cunta tarafından yapıldığını anlarız. Senaryoyu onlar yazmıştır. İçlerinde ve arkalarında kimlerin olduğunu ve elde edecekleri iktidar aracılığıyla aslında neyi elde etmeyi umduklarını ayrıca tartışır ve anlamaya çalışırız.

On beş Temmuz’da tanklar ve savaş uçaklarının da katıldığı bir darbe teşebbüsü oldu. Halkın, siyasetçilerin ve basiretli yöneticilerin dik duruşu ile engellendi.

Darbeyi planlayanların, darbe başarılı olsa ve yeni bir yönetim kadrosu ülkeyi yönetmeye başlasa kimler eliyle ve nasıl bir yönetim sergilemeyi planladıklarını henüz bilemiyoruz. Aynı şekilde darbeyi planlayanların darbe başarısız olursa bir sonraki aşama için ne öngördüklerini göremiyoruz. Darbe ve devlet bir araç olduğuna göre başarısız darbe başarısız araç demektir. Darbecilerin amaca ulaşmak için B planı anlamında ne yapmayı planladıklarını da bilemiyoruz. Bunları zamanla belki biraz öğreneceğiz.

Bu uzun girişten sonra, darbe yanındaki ve karşısındaki tavır açısından bazı net gruplaştırmalar ve alt ayrımlar yapabiliriz:

BİRİNCİ GRUP:

Darbe lehinde eylem ortaya koyanlar (Suçluluğu kesin olanlar)

1.1. Darbeyi planlayanlar (senaryosunu yazanlar): Bunlar herhalde elli-yüz kişidir. Kim olduklarının tesbit edilmesi ve Hak namına tam hak ettikleri ceza ile cezalandırılmaları gereklidir. Ta ki gelecekte de birileri bu menhus işe teşebbüs edemesinler.
1.2. Darbeyi icra edenler: Darbe yaptığının farkında olarak (ve yaptığı şeyin yanlış olduğunu bilmesi gerektiği halde) fiilen darbeyi icra edenler. Herhalde beş yüz ya da bin kişilerdir. Bunların kim olduklarının tesbiti zordur, ama bu başarılmalı ve bu suçlular da hak ettikleri cezayı almalıdırlar.
1.3. Darbeyi bilen ve yararlanmayı umanlar: Darbe planlayanların “başarılı olursak şunu şuraya bunu buraya getirelim” diyerek listesini yaptıkları ve kendilerine de haber verip “hazır olun” dedikleri kişiler de elbette suçludur. Kaç kişi olduklarını bilemiyoruz, ama devletin yüksek bürokrat sayısına bakınca herhalde üç beş bini geçmezler diye düşünüyoruz. Cezaları ilk iki grup kadar olmasa da ağır ceza almalılar.

İKİNCİ GRUP:

Darbe lehinde fikir sahibi olanlar

Herhangi bir darbenin planlayıcısı, icracısı ya da sahiplenicisi ve faydalanıcısı olmamakla birlikte darbecilik fikrine sahip olanlar bu yanlış fikirlerinden dolayı ahirette mesul olsalar da dünyada sorumlu tutulamazlar. Zira “hükümet (devlet) kalbe değil ele bakar”.

Ancak bunlara karşı da devlet bazı koruyucu tedbirler alabilir. Ceza değil ama bir tedbir olarak sadece devletin kritik makamlarından uzak tutulmaları gündeme getirilebilir. Zira halk tarafından seçilmiş Meclisin yetkilendirdiği ve kanunlarla yönlendirdiği bir amire -kendince- “gerektiğinde” itaat etmemenin doğru bir şey olduğu ya da olabileceği fikrini benimseyen bir memur, potansiyel bozguncudur.

Bu grubun alt grupları şunlar olabilir:

2.1. Darbecilerle aynı dünya görüşüne sahip olanlar: Hiçbir darbede ana mesele, sadece iktidarın ideolojisine ya da icraatına karşı olmaktan ibaret değildir. Darbe bir araç olduğuna göre darbecilerin belli bir ideolojik hedefinin olduğu varsayılır. Bazen darbeciler bir koalisyon oluşturur ve bu ideolojik hedef çatallanır.

Mesela 1979’da İran’da darbeyi komünistler ve İslamcılar birlikte yaptılar ve sonra ikinciler birincilerin kafasını kestiler. Aynı şekilde 1960 ihtilâlini yapan cunta da bir koalisyondu. Kısa sürede ayrıştılar ve bir taraf diğerini tasfiye etti.

On beş Temmuz’da da şimdi anlaşıldığı kadarıyla emir komuta zinciri dışında bir kalkışma yapıldığına göre darbenin icrası sırasında veya sonrasında böyle bir fikir çatallanması ve ekip çatışması ihtimali akla gelmelidir.

Darbecilerin ideolojik hedefini benimseyen diğer kişiler darbecilerin fikirdaşıdır. Suçu planlamış, icra etmiş ya da neticesine fiilen iştirak etmeye hazırlık yapmış olmayıp sadece neticeyi arzu etmiş olanlar suç işlemiş sayılamazlar.

2.2. Darbe fikrine fikren taraftar olanlar: Darbe suçunu planlama, suçu icra ve suça iştirak etmiş olmamakla birlikte “bu iktidarın devrilmesi lazım, seçimle olmuyor, o halde darbe ile de olsa gitmeliler” fikrine sahip olanlar. Bunları tesbit etmek zordur, ama tesbit edilseler de suçlu sayılmaları mümkün değildir.

2.3. O gece darbeye karşı fiilî bir duruş gösterme imkânına sahip olmakla beraber, darbeye fikren taraftar olduğu için bunu yapmayanlar: Eli silahlı askerlerle, tanklarla … karşı karşıya gelmek pahasına meydanlara çıkmak yerine “bu darbe başarılı olsun” diye dua ederek evinde oturan bu grubun da durumu net. Bu gruptakileri tespit ve ispat etmek çok zordur. Ancak ispat edilseler dahi, sadece “taraftarlık” hali suç işlemek anlamına gelemeyeceğinden, darbe fikrine fikren taraftar olan bu kişiler de vicdanen sorumlu olsalar da hukuken sorumlu tutulamazlar.

2.4. Aslında darbe fikrine taraftar olmasına rağmen darbeye karşı imiş gibi görünmek üzere on altı Temmuz’dan itibaren meydanlarda ve sokak gösterilerinde yer alanlar: Bunların bu sebeple suçlu sayılması elbette söz konusu olamaz, ama vicdanen mesuliyetlerinin olduğu açık.

 

ÜÇÜNCÜ GRUP:

Eylemli olarak darbeye karşı çıkanlar (Fiilî kahramanlar)

Esasen bu gruptakiler için bir tasnif yapmaya gerek yok. Onlar ister demokratlık, vatanseverlik ve benzeri duygular adına veya isterse seçilmiş bir hükümeti korumak ya da devleti ve düzeni korumak adına harekete geçmiş olsunlar, ya da hatta sadece “görevini ifa” gereğince darbecilere karşı gelmiş ve dik durmuş silahsız ya da silahlı memurlar olsunlar, netice itibariyle, “bu darbeye” karşı olmakla “darbe fikrine” de karşı olduklarını fiilen göstermiş oldular. Mesele, bu gruptakilerin, “o karanlık gecede ben de oradaydım” şeklindeki iddiasını ispat etmesinde. İspat edebilen darbeci olmadığını da çok net biçimde ispat etmiş olur.

Ama yine de bu grup için de bazı alt ayrımlar vardır:

3.1. On beş Temmuz gecesi tavrını darbe karşıtı ve demokrasi taraftarı olarak net belli edenler, yani eli silahlı askerlerle, tanklarla … karşı karşıya gelmeyi göze alarak canı pahasına meydanlara çıkıp darbeye fiilen karşı duranlar. Bu gruptakiler “demokrasi iyidir ve ben canımı vermek pahasına da olsa demokrasiyi korumak adına meydanlara çıktım” diyenlerdir.

Bu gruptakilerin “en iyi demokrasi bizzat halkın koruduğu demokrasidir” anlayışı çerçevesinde doğru bir iş yaptıkları açıktır. Tahribe ve linç gibi uygulamalara yönelmediği sürece bu davranışın müsbet hareket ilkesine aykırı bir yönünün olmadığını düşünüyoruz.

3.2. On beş Temmuz gecesi sevdikleri ve oy verdikleri partiyi ve lideri korumak ve desteklemek adına meydana çıkıp darbecilerle fiilen karşı karşıya gelen demokrasi taraftarları. Bu gruptakiler hem darbe karşıtıdırlar ve hem de demokrattırlar.

3.3. Demokrasinin erdemine inanmayan ve fakat on beş Temmuz gecesi sevdikleri ve oy verdikleri partinin iktidarını ve liderini korumak ve desteklemek adına meydana çıkıp darbecilerle fiilen karşı karşıya gelenler. Bu gruptakiler “her darbeye karşı” değil iken “bu darbeye” karşı çıkmış olmakla şeklen darbe karşıtıdırlar. Ama “her darbeye karşı” olmadıkları sürece demokrat olamazlar. Zira her “darbe karşıtı” aynı zamanda “demokrasi taraftarıdır” demek kolay değildir. Nitekim o gece ve sonrasındaki meydan gösterilerinde “demokrasi adına değil din adına buradayız” diyenleri hepimiz hatırlıyoruz.

 

DÖRDÜNCÜ GRUP:

Darbeyle işi olmayanlar (fikren masum olanlar)

Darbeye “fiilen” karşı çıkmak, herkes için kolaylıkla mümkün değildir. Zira on beş Temmuz gecesi tüm ülkede bir askerî hareketlilik başlamış olmadığından, vatandaşlarımızın çok büyük bir kısmı, bulunduğu coğrafi konum itibariyle, darbeye fiilen direnmek üzere meydana çıkma imkânından zaten mahrum idi.

İşte bu gruptakiler için önemli olan darbeye fikren ve gerçekten karşı olup olmadıklarıdır. Ancak bu gruptakilerin duygu ve düşüncelerinde darbe taraftarlığının ve karşıtlığının ne manaya geleceğini bulmak zordur. Milyonlarca yetişkin vatandaş için “darbeye taraftar olup olmamak” açısından sadece bir tahmin yapma hakkımız var, ama buna mecburiyetimiz yok. Bu alanda sadece şu söylenebilir: “Eğitim şart kardeşim!”.

4.1. Darbe hakkında bilgisi ve darbecilik konusunda herhangi bir fikri de yok iken on beş Temmuz ile karşılaşan ve konuya ilgisiz kalan kişiler elbette masumdurlar.

4.2. O gece aslında meydanlara çıkma imkânına sahip iken bu cesareti gösteremediği için ya da ailesinden izin alamadığı, destek göremediği için evinde oturanlar da masumdurlar.

4.3. O gece hakkında ve darbecilik ve demokratlık hakkında yorum yapmayanlar, yapmaktan kaçınanlar, “kafam karışık” diyenler. Bunlar da elbette masumdurlar.

 

BEŞİNCİ GRUP:

Fikren darbeye karşı çıkanlar (Fikrî kahramanlar)

Bir kişinin darbeye fikren karşı çıktığını ispat etmesinin çeşitli yolları olabilir.

En kolayı, eskiden yazıp söylediklerini arşivden çıkarıp bu fikrini ispat etmesidir.

İkinci yolu başkalarını şahit göstermektir. Ancak unutulmamalıdır ki “bozacının tek şahidi şıracı” olursa iddia ispat edilememiş olur.

Darbe fikrine karşı çıktığını bir şekilde ispat edenler de alt gruplara ayrılabilir.

5.1. “Ben darbeye eskiden beri karşıyım” deyip bunu ispat edenler elbette masumdur.

5.2. “Ben ve benim gibi düşünenler eski darbelere karşı olduk” deyip bunu delilleriyle ispat edenlerin on beş Temmuz’da da darbe karşıtı olduğu açıktır.

5.3. “Ben ve benim gibi düşünenler her türlü darbeye eskiden beri karşıdır” deyip bunu delilleriyle ispat eden demokrasi kahramanlarının darbe taraftarı ya da destekçisi olduğunu iddia etmek akla ihanettir.

Şimdi okuyucuya düşen, kendisini ve tanıdıklarını bu şablondaki on altı kutudan birine yerleştirmek ve o kutunun hükmüne razı olmaktır.

İtidal ve adalet budur. Gerisi zulümdür.

 

 

Prof. Dr. Ahmet Battal
drbattal@yahoo.com

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*