YALANA HAYIR, DOĞRUYA EVET!

İnsan azizdir. Azizliği sıddîklığından, doğru sözlülüğünden, her hâliyle hakikati tasdik etmesinden gelir. Bu çağın soylu sesi Bediüzzaman, lahikalardaki mektuplarına genelde “aziz, sıddîk kardeşlerim” diyerek başlar. Barla’dakilerin % 68’i, Kastamonu’dakilerin % 81’i, Emirdağ’dakilerin % 89’u “sıddîk” ibaresiyle başlar. Oranlara baktığımızda zaman ilerledikçe insanın azizliğini yitirdiği ve sıdkın buharlaştığı, bundan dolayı Üstadın daha çok sıdka vurgu yaptığı görülmektedir. Günümüz siyaset, ticaret hatta diyanet dünyasındaki yalanlara baktıkça “Üstad yaşasaydı her mektuba sıddîk ibaresiyle başlardı” denilebilir.

Dünya iyi-kötü, güzel-çirkin, sıdk(doğruluk)-kizb(yalancılık) gibi değerler üzerine kuruludur. İyilik, güzellik, doğruluk tarafını iman; kötü, çirkin, yalancılık tarafını küfür tutmuştur. Dünya kurulduğundan bu yana bu değerler mücadele ediyor. Bazen iman, bazen küfür galip geliyor.

Doğruluk ve yalan bütün değerlerin özüdür. Doğruluk ve sıdk Muhammedü’l-Emin Aleyhissalatü Vesselam gibi a’la-yı illiyyîne çıkarır. Yalan, yalancı Peygamber Müseylime gibi esfel-i sâfîlîne düşürür.

Hz. Mustafa (asm), “Bu âlem, koskoca bir yalandır.” dese de kendisi doğruluk ve sıdk peygamberidir. Herkes ondan emindir. En çok nefret ettiği şey yalandır. Sahabeleri ekseriyet-i mutlaka itibariyle hakka âşık, sıdka müştak, adalete isteklidir. Birlikte saadet asrı denilen insanî ve imanî değerlerin zirve yaptığı bir medeniyet inşa ederler. Yalanın ve kizbin çirkinliği, bütün çirkinliğiyle, sıdk ve doğruluğun güzelliği bütün güzelliğiyle o asırda öyle bir tarzda gösterilir ki, ortalarındaki mesafe arştan ferşe kadar açılır.

Bu medeniyetin temelini doğruluk (sıdk) oluşturur. İslâm inkılâbının ortaya koyduğu sosyal havanın terbiyesi ile yetişen, bu sebeple “hakperest, ciddî ve doğru adam olan” sahabeler, sıdk ve doğruluk için can, mal, peder ve vâlidelerini, kavim ve kabîlelerini feda edip sıdk ve hak için fedaî olurlar. Sıdk ve doğruluğa muhabbet edip, kizb ve yalandan nefret ederler. Kizb ile kendilerini kirletmezler. Müseylime-i Kezzab’a benzetmezler. “Sahabeler, daima doğru söylerler” hükmünü hayatlarıyla tescil ederler.

 

Sahabe ruhu Barla Sıddîkları’nda

Zamanla sıdk ile kizb, iman ile küfür birbirine yaklaşır. Siyaset propagandaları yalana çok fazla değer verir. Fenalık ve yalancılık meydan alır. Suların iyice bulandığı, yalan karanlığının her yanı sardığı günlerde Bediüzzaman ve talebeleri sahneye çıkarlar.  Barla Sıddîkları dediği talebeleriyle sahabe ruhunu çağımıza taşırlar. Her anlarını bu şuurla yaşamaya çalışırlar. Asr-ı saadet medeniyetini Barla’da ihya ederler. Hz. Mustafa’nın (asm) yanında onu her şeyiyle takip eden, her sözünü tasdik eden, her hâlini takdir eden, her şeylerini ona feda eden, hayatlarında yalana ve harama yer olmayan Sıddîk Hz. Ebu Bekir’ler; Hz. Üstadın yanında Sıddîk Hz. Ebu Bekir (ra) ruhlu Sıddîk Süleymanlar vardır.

Süleyman Kervancı Bediüzzzaman’ın şahsında Risale’deki hakikatleri tam tasdik eder, yalan ve yanlışlarla hakikatin incinmesine müsaade etmez. Böylece ‘sıddîk’ unvanını kazanır. Binbaşı Asım karakolda sorguya çekilir. Doğru söylese Üstadı zarar görecektir. Yalan söylese, kırk senelik namuskârane ve müstakimâne askerliğinin haysiyetine çok ağır gelecektir. Üstadından aldığı sıdk dersiyle yalan söylemektense ölümü tercih eder. “Ya Rab, canımı al!” diye dua eder. 10 dakikada ruhunu teslim eyler. İstikamet şehidi olur.

Doğruluk aksiyon, yalan reaksiyondur. Bediüzzaman aksiyondur. Ne var ki her dönemde gizli veya açık muhalif olarak algılanır. Pozisyonel, yani konjonktüre uygun davranışlarla ülkenin yönetilmeye çalışıldığı dönemlerde yaşar. O ise hayatın her alanında asr-ı saadet modelini önerir. O modele uygun davranışlara evet, olmayanlara hayır der. Gerçekte hayatı, duruşu dünyaya karşı hep hayır şeklindedir. Hak bildiği yolda korku elini tutamaz. “Biz ki hakiki Müslüman’ız, aldanırız fakat aldatmayız. Bir hayat için yalana tenezzül etmeyiz!” der, yalana evet demez. Sıdka, sadakate, ihlâsa, doğruluğa, kardeşliğe, hürriyete, adalete, evet der. Hayır derken de evet derken de incitici, ötekileştirici olmaz.

Şimdi siyaset, ticaret, diyanet dünyasındaki yalanlara, yanlışlara, bunlar yüzünden mağdur olanlara bakalım. Bir kişinin bile hakkı cemiyet için feda edilemez, diyen yalan söylediğine şahit olunmamış Bediüzzaman bu hukuksuzluklara, yalanlara, yanlışlara evet der miydi?

 

Ahlaki fetret

İman ne kadar mükemmelleşirse sıdk da o kadar güçlenir. Günümüzde yalan ve doğru aynı pazarda satılıyor. Yalan ve yanlışlar nedeniyle siyasete, ticarete, diyanete en çok da insana olan inanç ve güven azalıyor. Müslüman’ın itibarı sarsılıyor. Yalanlar ve yanlışlar faillerinden çok temsil ettikleri değerlere zarar veriyor. Yalan, yanlış iş yapanların şiarıdır. Doğru yapanların yalana ihtiyacı yoktur. Şimdilerde “Haklıysan korkma. Hak seni korur” diyen Hz. Alilere (ra), “Biz ki hakiki müminleriz. Aldanırız fakat aldatmayız. Bir hayat uğruna yalana tenezzül etmeyiz” diyen Bediüzzaman’lara ne kadar çok ihtiyaç var.

Yalan ihtiyarlatır, doğru gençleştirir, sözü bakileştirir. “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” ayeti Hz. Mustafa’yı (asm) ihtiyarlatır. Ne var ki artık yalan ihtiyarlatmıyor, aksine gençleştiriyor(!). Yalan söyleye söyleye tüccar, muhtar, müdür, vekil, bakan oluyoruz.

 

Yalancı peygambere inanmayanlar yalancı siyasetçiye inanıyor

Küfür, bütün çeşitleriyle  yalancılık, iman  ise doğruluktur. Bu sırdan dolayı kizb ve sıdkın ortasında hadsiz bir mesafe vardır. Şark ve garb kadar birbirinden uzak olmalıdır. Hâlbuki gaddar siyaset ve zalim propaganda birbirini karıştırmış, beşerin kemalâtını da karıştırmıştır. (Tarihçe-i Hayat) Üstad, “En çirkin şey, en güzel şeylerle beraber bir dükkânda, bir fiyatla satılsa, elbette pek âli olan ve hakikat cevherine giden sıdk ve hak pırlantası, o dükkâncının marifetine ve sözüne itimad edip körü körüne alınmaz.” dese de günümüzde “siyaset propagandası vasıtasıyla yalancılık, doğruluğa tercih ediliyor.” Yalan ve yalancı daha çok müşteri çekiyor.  Çünkü yalan, şarap gibi sarhoş eder. Kitlelerin alkışları sarhoş eder. Bunun için siyasetçiler, bürokratlar, tüccarlar, dindarlar, kindarlar milyonların gözlerinin içine baka baka yalan söylüyor.

En büyük yalan, zulmü meşru göstermek için söylenen yalandır.  Bu yalanlara sessiz kalmak daha ağırıdır. Yalan küfür ve münafıklık belirtisidir. Deccal yalanla iş çevirir. Günümüzde de deccaliyet sürüyor. Yalancı peygamber Müseyleme’nin karşısında doğruluk peygamberi Hz. Mustafa’nın (asm) yanında duranların, yalancı siyasetçileri, diyanetçileri, tacirleri vb. savunmaları ne kadar da üzüntü vericidir. Masum değiliz, savunulacak yanımız yok.

 

Çağın Ebu Zerler’i, nerdesiniz?

Bediüzzzaman harpte bile yalan söylememiştir. Yalana da, yalan siyasete de, yalancılara da hayır demiştir.  Hepimiz Hz. Ebu Zer gibi sahabe olabilseydik, yalana, talana, harama hayır; doğruya, hakka ve helale evet diyebilseydik aramızda Yezid ruhlar yeşermezdi.

Silgilerimiz kalemlerimizden önce tükendi ise söz tükendi, yalan ve yanlış hükümferma oldu demektir. Yanlış olmasa yalan söylemeye ihtiyaç olmaz. Yalan da, doğru da tetikleyicidir. Çarpan ve dominant etkisi vardır. Bir yalan başka bir yalana, bir doğru başka bir doğruya kapı açar. Bediüzzaman silgisi olmayan adamdır. Hayatında yalana yer yoktur. Yalana hayır, doğruya evet demiştir.

 

 

Mustafa Oral
mustafaoral74@hotmail.com

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*