NİSAN – HABER YORUM

Akıllı telefonlar masaları işgal ediyor

NEW YORK CİTY’nin gözde restoranlarından bir tanesi, hizmet kalitesini artırmak için araştırma yaparken, akıllı telefonları restoranlarda ne kadar kullandığımızı detaylarıyla açığa çıkarıyor.

New York City’de çok yoğun çalışan bir restoran sahibi, mekânında sürekli geliştirici düzenlemeler yapmasına rağmen hâlâ olumsuz geri dönüşler alır. Bu yıla kadar hizmet kalitesini arttırmak için belli aralıklarla servis elemanlarını eğitime alır, servis hızını geliştirmek için menülerindeki fazlalıkları çıkartır ve gerekli eklemeleri yapar. Yıllar geçtikçe restoranının fiziksel durumunu da sürekli geliştirir ve yeniler. Ancak sonuç şaşırtıcıdır: Müşteriler hâlâ memnun değildir. Servis hızı çok yavaş bulunmaktadır, tabii boş masa bulunabilirse.

Restoran sahibi çıkmazdadır. Çünkü hizmet kalitesini artırmak için elinden geleni yaptığını düşünüyor. Nihayet bir danışmanlık firmasıyla anlaşır. Danışmanlık firması restoran sahibinin beklediği üzere ilk başta çalışanların daha fazla eğitime ihtiyaç duyduğunu ve mutfaktakilerin daha etkin çalışması gerektiğini söyler. Ancak yemekler zaten 6 dakikada hazırlanmaktadır. Daha zahmetli yemekler ise bir kaç dakika daha fazla sürüyor.

Danışmanlık firması olayı biraz daha derinlemesine incelemeye başlar. Araştırma yaptıkça ortaya çıkan sonuç şaşırtıcıdır. Müşterilerin restoranda geçirdiği süre incelendiğinde, 2004’te müşterilerin restoranda geçirdiği süre 1 saat 5 dakikayken, 10 yıl sonra bu sürenin 1 saat 55 dakikaya yükseldiği bulunuyor. İş biraz daha derinleşmiştir artık. Danışman firma restorandan, inceleyebileceği daha fazla veri ister.

Restoran sahibi şu anda dijital sistemde kapalı devre kameralar kullansa da neyse ki o zamanlarda da kasetlere kayıt yapan bir sistemi varmış. Günün her anı için tutulan bu kayıtları incelenmeye karar verirler. Restoran sahibi, “Eski kaydın üzerindeki tarih 1 Temmuz 2004’ü gösteriyordu. Restoran o gün oldukça kalabalıktı. Büyük bir monitöre bağlayıp izlemeye başlamadan önce hemen yanında bir başka monitöre de yine oldukça kalabalık bir başka gün olan 3 Temmuz 2014 tarihindeki kamera kaydını aktardık” diyor.

Servis hızına akıllı telefon etkisi

Karşılaştırmalı olarak kayıtlar incelendiğinde, teknolojinin gelişip akıllı telefonların artmasıyla müşterilerin oyalanma sürelerinin arttığı tespit ediliyor. Müşterilerin kablosuz ağa bağlanmakta problem yaşaması üzerine garsonları oyalaması, yemek servisi yapıldığı zaman garsondan fotoğraf çekmesinin istenmesi gibi problemler tespit edilenler arasında.

2004 ve 2014’teki müşterilerin ne yaptıklarını özetleyen raporlar ise çarpıcı. 2004’te müşteriler içeri girdikten sonra masalara geçiyor ve menüyü açıp ortalama 8 dakikada sipariş veriyor. Garsonlar anında masalardan siparişleri topluyor. Ortalama 6 dakikada siparişler hazırlanıp servis ediliyor. Garsonlar sürekli masaları gözleyip herhangi bir ihtiyacı fark ettiklerinde masaya gidiyor. Müşteriler yemeklerini bitirdiklerinde hesap masaya geliyor ve 5 dakika içerisinde masa boşalıyor. Ortalama masada kalma süresi: 1 saat 5 dakika. Ancak 10 yıl sonraki kayıtlar incelendiğinde akıllı telefonların bu süreyi nasıl baltaladığı gözler önüne seriliyor.

 

Müşterinin akıllı telefonla derdi bitmiyor

2014 yılındaki kayıtta işler biraz değişiyor. Müşteriler içeri girip masalara geçtikten sonra henüz menüyü açmadan telefonlarını açıp bir şeyler yapıyor. Bazıları bu sürede fotoğraf çekiyor, bazılarının ne yaptığı kameralardan belli olmuyor. Müşterilerin bir kısmı garsonları yanlarına çağırıp 5 dakika kadar süreyle kablosuz ağa bağlanma problemini çözmeye çalışıyor. Nihayet garson masaya yaklaşıp siparişleri sorduğunda büyük bir çoğunluk henüz karar vermeğini söylüyor.

Menü açılıp incelenmeye başladıktan sonra da telefonla ilgilenme bitmiyor. Müşteriler menüye bakmaya ara verip tekrar telefonla ilgilenmeye devam ediyor. Garsonlar sipariş vermeye hazır olup olmadığını öğrenmek için masaya geldiklerinde müşteriler tekrar zaman istiyor. En sonunda müşteriler sipariş vermeye hazır olduğunda sipariş alınıyor, buraya kadar ortalama geçen süre 21 dakika.

Yemekler ortalama 6 dakika içerisinde servis ediliyor. Müşterilerin yarısından fazlası 3 dakikasını yemeklerin fotoğrafını çekmek için, 4 dakika da bu fotoğrafların üzerine konuşmak için vakitlerini harcıyor. İşin kötüsü bu sürede yemekleri soğuyan müşteriler, yemeğin soğumasından şikâyet ederek yemeği geri gönderiyor.

Garsonlardan grup fotoğrafı isteyen müşteriler de fotoğraf çekilip birkaç kez inceledikten sonra fotoğrafın güzelliğine ikna oluyor. Burada da ortalama 5 dakika geçiyor ve garsonlar diğer masalarla ilgilenmekten geri kalıyor. Müşteriler yemeklerini yedikten sonra da bir süre masada oyalanıyor. Yaklaşık 20 dakika sonra hesabı istiyorlar. Bu süre 2004 yılına göre 15 dakika daha fazla. Hesap ödenince de müşterinin problemi bitmiyor. Bu sefer masadan kalktığında hâlâ telefonuyla ilgilenen müşteriler restorandan ayrılırken ya garsona ya da başka müşterilere çarpıyor. Ortalama masada kalma süresi bu sefer 1 saat 55 dakika.

Müşterilerin masaları kullanma süresi 50 dakika kadar artmıştır. Araştırma sonrası problem oldukça net: Müşteriler akıllı telefonlarıyla uğraşmaktan yemeye vakit bulamıyorlar. Üstelik sıcak yemeği kendileri beklettikleri hâlde soğuyunca da yeniden ısıtılmasını talep ediyorlar. Akıllı telefonun girdiği bütün bu etkenlerden dolayı da masada kalma süresi ciddi olarak arttırıyor.

Restoran son olarak ekliyor: “Dışarıda o kadar seçenek varken restoranımıza gelen herkese teşekkür ederiz. Ancak lütfen biraz daha anlayışlı olabilir misiniz?”

Restoranın bu ilginç tespiti üzerine biz de şunu demek istiyoruz: En azından bir aradayken akıllı telefonlarımıza mola verip ânı yaşayabilir miyiz?

 

NASA’dan dondurucu deney

AMERİKAN Ulusal Uzay ve Havacılık Dairesi (NASA), evrenin en soğuk noktasını oluşturmak için harekete geçti.

Atomların çok düşük sıcaklıklarda farklı şekilde davrandığını belirten NASA, bunu gözlemleyebilmek amacıyla ABD’nin California eyaletinde kurulan Soğuk Atom Laboratuarı’nı geliştirdi. NASA, Ağustos ayında başlayacağı deneylerde sandık büyüklüğünde soğuk bir kutunun içinde lazer, bir vakum alanı ve elektromanyetik bıçak kullanacak.

BBC Türkçe’nin haberine göre, böylece gaz parçacıklarının enerjisi tamamen kesilecek, ardından bu parçacıkların hareketsiz kalana dek yavaşlamaları sağlanacak.

Bu teknoloji ile kutunun, uzayın en derin kesimine kıyasla 100 milyon kat fazla soğutulacağını aktaran NASA yetkilileri, araçların gaz atomlarını mutlak sıfır derecesinin milyarıncı hâlinde dondurmak için tasarladığını açıkladı. Projede çalışan bilim insanı Robert Thompson, yer çekimine dair anlayışımızın geliştirilebileceğini vurguluyor.

Thompson, böylece kara enerji üzerinde de çalışma yapılacağını ve evrendeki en geçerli güçlere dair anlayışımızın pekişeceğini aktarıyor.

 

 

Daha eski yaşam kalıntıları keşfedildi

BİLİM insanları yeryüzündeki en eski organizmalara ait fosilleri bulmuş olabileceklerini açıkladılar.

Rocky Dağları’nın Kanada kısmında yer alan mikrofosillerin 4.28 milyar yıl yaşında olduğu belirtiliyor. Bu, gezegenin oluşumundan kısa bir süre sonraya ve yeryüzünde bulunan en eski yaşam kanıtından yüz milyonlarca yıl öncesine denk geliyor.

Bulguları inceleyen Profesör Matthew Dodd, “Keşif, insanoğlunun kendine sorduğu en büyük sorulara yanıt veriyor: Nereden geldik ve neden buradayız? Şimdiye kadar yeryüzünde en eski yaşam kalıntılarının Avustralya’nın batısındaki 3.48 milyar yıllık kayalarda bulunduğu kabul ediliyordu.

 

 

 

Mültecilere ücretsiz robot danışman

İNGİLTERE’DE trafik cezalarıyla mücadele etmek için geliştirilen bir teknoloji, göçmenlere hukukî destek vermek amacıyla kullanılmaya başlandı.

DoNotPay adı verilen bilgisayar programı, “dünyanın ilk robot avukatı” olarak biliniyor. 20 yaşındaki Stanford Üniversitesi öğrencisi Joshua Browder, geliştirdiği ‘bot’u (internet robotu) sığınma başvurusu yapan göçmenlere hukukî tavsiyeler verecek şekilde uyarladı.

BBC’ye konuşan Browder, işleyişi şöyle anlatıyor: “Göçmenlere uluslararası yasalar kapsamında, sığınma ve koruma talebi için uygun olup olmadığını anlamak amacıyla, bir dizi soru sorarak çalışıyor.


Robotun üreticisi Joshua Browder

 

Örneğin, ‘Ülkenize gittiğinizde işkenceye maruz kalmaktan korkuyor musunuz?’ diye soruyor.”

“Robot avukat”, Facebook Messenger uygulaması üzerinden Apple ve Android cihazlarda kullanılabiliyor. Browder, gelecekte Whatsapp gibi uygulamalarda, farklı dillerle hizmet alanını genişletmek hedefinde.

 

Dünyanın konuştuğu robot: Handle

 

TEKNOLOJİ devi Google için robot geliştiren Boston Dynamics firmasının yeni nesil robotunun görüntüleri basına yansıdı.

Handle adı verilen robot 2 metre boyunda ve bugüne kadar yapılan diğer robotlardan farkı, zıplayabilmesi. Tek şarjla 24 kilometre yol gidebilen Handle mükemmel bir denge ile 1,2 metre yüksekliğe zıplayabiliyor.

Boston Dynamics firmasının tanıttığı yeni nesil robot Handle saatte 15 kilometre yol yapabiliyor. Bakımı ve üretimi benzerlerine göre oldukça basit olan Handle’nin iki bacağı ve tekerlekleri bulunuyor.

Yolculuklara keyif katacak kamp karavanı

 

TASARIMIYLA doğa âşıklarının kalp atışını hızlandıran kamp karavanı Tigermoth, dört çeker arabaların arkasına takmak için tasarlanmış. Dayanıklı ve hafif bir karavan olan Tigermoth, kamp ve yolculuk deneyimini hem pratik hem de keyifli bir hâle getiriyor. Seyyar bir ev gibi düşünebileceğiniz Tigermoth, hareket halindeyken kendini şarj edebilen bir taşıt. Bu sayede size doğada bir hafta kadar yetecek enerji sağlıyor.

İçine kolayca yükleme yapabilmeyi ya da içeride otururken etrafı seyredebilmeyi mümkün kılacak şekilde açılan geniş bir kapısı var. LED ışıklar, 12V prizler, su ve isteğe bağlı olarak güneş panelleri bulunduran karavanın ayrıca, çekmece gibi açılıp kapanabilen ufak bir mutfağı bile mevcut. Bu sayede kısa süreliğine Tigermoth’un size sunduklarıyla doğanın ortasında konaklayabiliyorsunuz.

Taxa Outdoors imzasını taşıyan kamp karavanı, insanda bir an önce hazırlanıp kendini yollara vurma isteği uyandırıyor.

 

 

“Kusursuz” görünmek mi?

 

BEDENDE kusursuzluk arayışı yeni dünyada oldukça popüler. “Before-After” çılgınlığı bir yana, bir de doğuştan gelen lekelerle, benlerle ve bedenin uzuvlarıyla kavga edip, kararını kimin verdiği belli olmayan bir estetik anlayışla onları dönüştürme çabası var.

Kendimizi yanı sıra karşımızdaki kişiyi nasıl gördüğümüz de bir hayli önemli. Saçları, cildi, giysileri… Örneğin doğum lekesi olan bir yabancıya baktığınızda ne görüyorsunuz? Daha doğrusu bu konuya dair ne hissediyor ve karşınızdakini nasıl algılıyorsunuz? Kopenhaglı fotoğrafçı Linda Hansen’in çalışması, bu soruları daha da derinleştirme niyetinde.

 

 

2 çocukla dünyayı geziyorlar

GARRETT ve Jessica Gee çifti, bir yıldan fazla bir süre önce her şeyi satıp dünyayı dolaşmak üzere iki küçük çocuklarıyla yola koyuldu. Kendilerine “Ölmeden Önce Yapılacaklar Listesi Ailesi” dediler. Dört kişilik bu aile hayallerini gerçekleştirme konusunda kararlıydı.

İş hayatlarının ruhlarını çaldığı fikrine kapılan çift, yaşam dinamiklerini kökten değiştirmeye karar verdi. Sahip oldukları her şeyi sattılar ve bunların hepsi 45,000 dolar etti. Geriye kalanlar ise iki sırt çantasına sığacak kadardı. Yola çıktılar.

Başlangıçta ABD’nin, Utah eyaletinde yaşayan aile, şimdi, bir yıldan uzun bir süredir seyahat ediyor. İsviçre, Dubai, İtalya, Almanya, Türkiye, İngiltere… 2016 yılında 23 ülke gezmiş Gee ailesi duracak gibi de gözükmüyor. Dorothy ve Manilla isimli iki çocukları, dünyanın en mutlu çocukları gibi gözüküyor ve henüz sınırlara dair yerleşmiş bir algıları da yok.

Dünyadaki tüm ruhu daralmışlara ise şu mesajı gönderiyorlar: Sabah 8, akşam 5 işlerinde sabitlenmek zorunda değilsiniz. Hayatınızda hangi noktada olursanız olun, kısıtlanmış değilsiniz.

 

 

 

Hazırlayan: Mustafa Sait Önal
mustafasaitonal@outlook.com

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*