TEK ÇİZGİNİN GÖRKEMLİ HİKÂYESİ

Merhaba sevgili okuyucu;

Hiç etrafındaki kargaşadan, eşya yığınından, uğultulardan bunaldığın oldu mu? Ya da yıllık büyük temizliklerde eline geçen bir sürü ıvır zıvır eşyadan gına gelip, hepsini atmaya yeltendiğin? İnsanız, illaki olmuştur. Hayatımızın bir yerinde daha basit yaşamayı arzulamıșızdır muhakkak. Daha derini görebilmek için, daha aza ihtiyaç duyarız kimi zaman.

Biliyoruz ki, insanı etkisi altına alan hangi fikir akımı varsa, derununda bir hakikat var. Biz bu ay size Minimalizm gözlüğünden okuduğumuz hakikati anlatmak istiyoruz. Minimalizm, Doğu ve Uzak Doğu kültüründe binlerce yıldır var olan bir yaşam biçimi. Batı’da ortaya çıkışı ise insanlığın yüzüne bir tokat gibi çarpan 2. Dünya Savaşı sonrasına dayanıyor. Doğu’da Minimalizm bir yaşam tarzı olarak görülürken, Batı’daki yankısı özellikle sanat ve mimaride duyulmuş.

Minimalizm’in iki anahtar kelimesi var: az ve basit. Bu iki kelimeye yakından baktığımızda Minimalizm’in içindeki tanımlarının bizim zannettiğimizden çok daha kapsamlı olduğunu görüyoruz. Az ve basit, yetersiz ve kaba anlamına gelmiyor. Aksine, öyle bir azlık tanımı var ki, ihtiyaç duyulan her şeyi içine alıyor, dışarıda sadece lüzumsuz olanı bırakıyor. Bu da çok dikkatli bir süreç gerektiriyor. Neyin lâzım neyin elzem, neyin lüzumsuz olduğuna karar vermek, ihtiyacımız olmayandan vazgeçebilmek, kolay olmuyor. Dönüp dolaşıp her yolun sonunda insanın eşya ile olan ilişkisine çıkıyoruz sevgili okur, zaten bizce şu dünyayı anlamak da eşya ile olan ilişkimizi anlayıp şekillendirmekten geçiyor.

Azın bile çoğaldığı ve çokluğuyla boğduğu şu asırda, aslında Minimalizm bir sanat akımından çok daha fazlası. Ancak bu sayımızda yalnızca hayvan figürlerinin çiziminde bile minimalist bir uygulamanın ne denli görsel ve işlevsel bir etkisinin bulunduğunu gözleyeceğiz. Açıkçası Emma ve Stephan ikilisinin hayvan çizimleri ilk bakışta pek bir şey anlatmayabilir. Ama bu tek çizgilik resimlerin ortaya çıkma süreci bize önemli bir bakış açısının prensiplerini takip etme imkânı sunuyor.

Öncelikle sanatçılar herhangi bir hayvanın pek çok  açıdan detaylı ve gerçekçi çizimlerini yapıyorlar. Daha sonra çizimde neyi vurgulamak istediklerine bağlı olarak ve elbette çizdikleri hayvanı anımsatması koşuluyla tek çizgilik denemeler yapıyorlar. “Bizim metodumuz özneyi bizim yapana kadar özümsemek.” demişler yaptıkları işi anlatırken. Yani sadeliğe ulaşmanın altı çizilesi sözcükleri: özümsemek ve özgünlük. Ayrıca özneyi derinlemesine analiz ettikten sonra ifadedeki tüm fazlalıklardan kurtulmak için de ayrıca zaman harcıyorlar. Minimalizm aslında tam olarak neyin gerekli olduğuna, neyin fazlalık olduğuna insanın kendisine has ritmiyle karar vermesi demek. Bu açıdan bakınca minimalist ve sade yaşamı herkesin; kendi gerekliliklerine, prensiplerine ve ihtiyaçlarına göre inşa etmesi gerekiyor. Sonuçta Ehadiyet sırrıyla hepimiz farklı farklı donatılmışız ve hepimiz için fazlalık olan unsurlar bile farklı.

Öte yandan sanatçıların çizim süreçleri, analiz ve sentez, parçalamak ve inşa etmek gibi iki temel aşama içeriyor. Yukarda bahsettiğimiz gibi önce eşyayla ilişkiyi analiz etmek, sonra eşyayla yeni bir ilişki kurgulamak gibi hayatımıza adapte edebiliriz. Hatta bu bize “Ya Baki, Entel Baki” zikrinin Risale-i Nur’daki tefsirini hatırlatıyor. Önce bütün yaratılmışla bağını kesmek, daha sonra Rabbinle kurduğun bir tek bağ üzerinden yaratılanlarla yeni bağın kurulması. Yoksa yaratılanla kendi hesabımıza kurduğumuz çok sayıda bağ gelip kendi boynumuza dolanıyor ve bizi boğuyor.

İkili, “Her çizgi farklı bir hikâye anlatıyor.” diye anlatıyor çizimlerini. Öyleyse siz kendi hayat çizginizin hangi hikâyeyi anlatmasını istiyorsunuz? Üstüne düşünmeye değer görünüyor.

Hamiş: Minimalizm hakkında yazarken bile gereğinden fazla kelime tüketmiş olabiliriz. Kusurumuza bakmayın, biz de henüz sadeliği öğrenme aşamasındayız.

 

Melike Nursultan Üner & Nuriye Sultan
gencyorumsanat@gmail.com

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*