AHMET HAŞİM’DEN ORHAN VELİ’YE ŞİİRİMİZİN TEMAYÜLÜ

Ahmet Haşim’in, “Şiir Hakkında Bazı Mülahazalar” adlı yazısı ile
Orhan Veli’nin “Garip Önsözü” arasında,
şiirin nitelikleri bakımından bir karşılaştırma

Bir yandan Fecr-i Âti topluluğu içerisinde büyük bir öneme sahip olan ve Fecr-i Âtî topluluğu dağıldıktan sonra siyasî ve edebî akımların dışında kendisine has bir şiir ve nesir anlayışının tek temsilcisi Ahmet Haşim; diğer yandan da, Garip Hareketi’nin en önemli temsilcisi olan ve kendine özgü yeni bir zevk ve anlayış ortaya çıkarabilmek için eski olan her şeyden uzak duran, durmaya çalışan Orhan Veli. Edebiyatımızın mümtaz şahsiyetlerinden, edebiyatımıza yeni bir soluk getiren, iki önemli şairimiz. Yüz yıllardır süregelen edebiyatımızın iki ayrı döneminin en tanınan, en şöhretşiâr iki temsilcisi.

Bu yazımızda, 1909-1912 yılları arasında vuku bulan Fecr-i Âtî topluluğundan Ahmet Haşim’in, “Şiir Hakkında Bazı Mülahazalar” adlı yazısı ve 1940’lı yıllara tekabül eden Garip Hareketi’nin temsilcilerinden Orhan Veli Kanık’ın “Garip Önsözü”nü, eserlerinden yola çıkarak değerlendireceğiz.

Ahmet Haşim, 1909 yıllarında Fecr-i Âti topluluğu içerisinde eserler veren, daha sonra topluluğun dağılmasıyla kendine özgü bir çizgide eserler veren ve hiçbir siyasî ve edebî topluluğa bağlı olmaksızın, edebiyatımıza yeni bir soluk, ses getirmiştir. Bu yeni oluşturduğu yolu daha iyi anlamak için Haşim’in poetikası ve eserlerinin içeriğini inceledikten sonra, “Şiir Hakkında Bazı Mülahazalar” adlı yazısını ele aldık.


Ahmet Haşim

 

 

Bu yazıda ilk dikkat etmemiz gereken husus, yazının asıl konusu; Haşim’den alıntı yaparak: “Ne tekerleme ne de tahkir bir münakaşaya zemin olamayacağı için, biz bu satırlarda evvelce okuduklarımızı ve işittiklerimizi hatırlamağa lüzum görmeyerek, şiirde ‘mana’ ve ‘vuzuh’un ne kıymette şeyler olduğu hakkında kendi telakki ve kanaatimizi söylemekle iktifa edeceğiz.” Anlaşılacağı üzere, yazının asıl konusu her türlü münakaşa, tahkir ve tekerleme zemininden öte, yalnızca şiirde mana ve vuzuh. Yani, şiirde mananın yeri ve açıklık. Bunlar şiir için lüzumlu ve gerekli, olmazsa olmaz kıstaslar mıdır? Haşim’e göre şiiri böyle telakki edenler; şiiri asıl çehresinden koparan, şiiri tanımayan kişilerdir.

Haşim’e göre; belagat, nutuk gibi çizgisinden koparan unsurlardan ziyade, şiir; musıkiye yakın olmalı, zemin bulmalıdır. Böylece bir tarzın şiirinin duyulması, mana ve vuzuhtan ziyade, yeni bir soluk kazanması için gerekli bir sebeptir. Bunu ise şöyle ifade ediyor: “Hâlbuki şair, ne bir hakikat habercisi, ne bir belâgatli insan, ne de bir vazı-ı kanundur. Şairin lisanı ‘nesir’ gibi anlaşılmak için değil, fakat duyulmak üzere vücud bulmuş, musikî ile söz arasında, sözden ziyade musikîye yakın, mutavassıt bir lisandır.”

Ve bunu da nesirle kıyaslayarak söyle diyor: “Nesir’de üslubun teşekkülü için zarurî olan anasırın hiçbiri şiir için mevzu-ı bahs olamaz. Şiir ile nesir, bu itibarla, yekdiğeriyle nispet ve alakası olmayan, ayrı nizamlara tabi, ayrı sahalarda, ayrı eb’ad ve eşkâl üzere yükselen, ayrı iki mimarîdir. ‘Nesr’in müvellidi akıl ve mantık, ‘şiir’in ise, idrak mıntıkaları haricinde, esrar ve meçhulâtın geceleri içine gömülmüş, yalnız münevver sularının ışıkları, gâh u bi-gâh ufk-ı mahsüsata akseden kudsî ve isimsiz menba’dır” şeklinde izah ediyor.

Yani manadan çok musıkîye, söyleyiş güzelliğine, telaffuz kıymetine önem veriyor. Kısacası manayı tamamen ortadan söküp atmamakla beraber, musıkînin okuyucuya daha estetik bir zevk vereceğini söylüyor. Böyle değerlendirdiğimiz zaman, bu çizginin dışında kalanlar şiirin yabancılarıdır: “Bu tarifin haricinde hiçbir şiir yoktur. Böylece olmadığı iddia edilebilecek bir şiir varsa, o şiir değildir ve ona ‘şiir’ diyenler ancak yabancılardır.”

Orhan Veli’ye dönecek olursak; her şeyden berî bir üslupla eserler ortaya çıkarmayı yegâne gaye edinmiş, edebiyatımızı, daha doğru ifadeyle şiirimizi, günlük konuşma dilinin söyleyiş seviyesine indirgeyen, şiirde; mecaz, süs ve sunîliğe karşı, sıradan bir insanın hayatına kadar indirgemiş olarak görüyoruz.

                      Orhan Veli Kanık

 

Bunu da: “An’ane, şiiri nazım dediğimiz bir çerçeve içinde muhafaza etmiş. Nazmın belli başlı unsurları vezinle kafiyedir. Kafiyeyi ilk insanlar, ikinci satırın kolay hatırlanmasını temin için, yani sadece hafızaya yardımcı olmak maksadıyla kullanmışlardı. Fakat onda sonradan bir güzellik buldular. Onu, hikmet-i vücudu aşağı yukarı aynı olan vezinle birlikte kullanmayı bir maharet saydılar. Şiirin de menşeinde, diğer san’atlarda olduğu gibi, böyle bir oyun arzusu vardır. Bu arzu iptidaî insan için nazarı itibara alınabilecek bir ehemmiyetteydi.” şeklindeki ifadeyle apaçık görüyoruz.

Buna gerekçe olarak da, insanın o zamandan beri çok tekâmül ettiğini, değişimler geçirdiğini ifade ediyor. Eğer şiirde bu ifade edilen ahenk, kafiye ve vezin takdir edilmesi gerekiyorsa, böyle bir şart ve gereklilik bu unsurlara rağmen mevcuttur. Ayırca Orhan Veli’ye göre vezin ve kafiye sadece birer kayıttan ibarettir. Bunlar şairi sınırlandıran, düşüncesine hükmeden, hassasiyetinde değişiklikler meydana getiren unsurlardır. Şairin gördüğü şeyleri salt bir anlayışla, teşbih ve istiare ve diğer klasik anlayışlarla ifade etmesine karşı çıkmış ve bunu yapan kişininse toplumun en münevveri sayılması anlayışını da sert bir üslupla iğnelemiştir: “Hayran oluğumuz insanlar bunlara bir kaç tane daha ilâve etmekle acaba edebiyata ne kazandıracaklar? Teşbih, istiare, mübalâğa ve bunların bir araya gelmesinden meydana çıkacak bir hayal zenginliği, ümit ederim ki, tarihin aç gözünü artık doyurmuştur.”

Edebiyatta sürekli değişmelerin olduğunu, bu değişmelerin beraberinde yeni sıkıntılar doğurduğunu, kabullenilmesinin güç olduğunu, garipsemelerden geçtiğini ifadelerinden bariz bir şekilde görüyoruz. Misal olarak: “Güç kabul edilecek değişiklik, zevke ait olanıdır.” yine “Tarihin beğenerek andığı insanlar daima dönüm noktalarında bulunanlardır.”

 

Bu hususları geçtikten sonra Ahmet Haşim’in “Şiir Hakkında Bazı Mülahazalar” adlı yazısı ve Orhan Veli’nin “Garip Önsözü”nü şöyle bir ifade getirerek karşılaştırırsak daha doğru olur. Orhan Veli sanatta tedahülü her zaman eleştirmiş. Şiiri günlük hayatın sıradan ifadeleri ve manalarına indirgemiş. Şiiri şiir, musıkîyi musikî, resimi resim olarak kabul etmiş. Ahmet Haşim ise, mana ve vuzuhtan ziyade şiiri bir musıkî çerçevesinde geliştirmiş, edebiyat camiasında yeni bir soluk doğurmuş.

Orhan Veli bu hususu, yani şiirde böyle bir tarzı: “Şiirde musikî, musikîde resim, resimde edebiyat bu güçlüğü yenemeyen insanların başvurdukları birer hileden başka bir şey değil” ifadeleriyle açıklıyor. Hâlbuki bir eser, Orhan Veli’ye göre, halk tarafından kolay anlaşılır olmalı, edebiyatımızda böyle eserlerin kolay anlaşılmasından dolayı daha çok sevildiğini ifade ediyor. Haşim’in şiirinde bulunan musikînin resimde de olduğunu, heykel yahut mimaride de olduğunu ve hâl böyle olunca bunlardan da istifade etmesi gerektiğini ifade ediyor.

Sonuç olarak Orhan Veli, Haşim’in şiirlerinde yaptığı musikî ve tasfire değinerek; bunların şiirde esas unsur olmaması gerektiğini ifade ediyor. Haşim ise; yaşadığı dönemdeki edebiyat değişmeleri içerisinde, şiiri “mana ve vuzuh”un sınırlarından taşıyıp, musikîvari bir incelikle görmek istediği bir seviyeye taşımıştır.

 

Kenan Şirin
kenansirin1993@gmail.com

 

MERDİVEN

Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden,
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak,
Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak…

Sular sarardı… yüzün perde perde solmakta,
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta…

Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller;
Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller,
Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?

Bu bir lisân-ı hafîdir ki ruha dolmakta,
Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta…

Ahmet Haşim


BEDAVA

Bedava yaşıyoruz, bedava;
Hava bedava, bulut bedava;
Dere tepe bedava;
Yağmur çamur bedava;
Otomobillerin dışı,
Sinemaların kapısı,
Camekânlar bedava;
Peynir ekmek değil ama
Acı su bedava;
Kelle fiyatına hürriyet,
Esirlik bedava;
Bedava yaşıyoruz, bedava.

Orhan Veli

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*