Öğrenci İşi “Öğrencilik!”

Bu ay öğrenciliğin tâ kendisi hakkında biraz hasbihâl edelim istiyorum sevgili Keçeliler!
Çünkü biliyorum bazılarınız bu aydan itibaren üniversiteli oluyor. Öncelikle üniversiteye yerleşmiş arkadaşları tebrik ediyor, başarılarının devamını diliyorum. Sınava girip de yerleşemeyen arkadaşlar, çok da şaapmasınlar. Hayatta öyle şeyler olur.

Böyle konuşunca dalga geçiyormuşum gibi geliyor size, farkındayım. Ama beni şahsen tanısanız hayat görüşümün tam da bu olduğuna ve sizinle gerçekten inandığım, yaşadığım şeyleri samimiyetle konuştuğuma kanaatiniz gelir. Başarı ve mutluluğun bir hedef değil, bir süreç olduğu; en sevdiğim mottomdur. Dolayısıyla neyi başaramadığınıza ve bundan dolayı yaşadığınız mutsuzluğa değil, (üzülmeyin demiyorum, mutsuz olacaksınız elbet, hem mutsuzluk da çok güzel bir duygu) bu süre zarfında neleri başarıp nelerle mutlu olduğunuza odaklanın. Hatalarınızdan, eksik bıraktıklarınızdan ders çıkarın, tamam; ama kendinize zulmetmeyin. Ailenizden, çevrenizden destek görmek istemek hakkınız. Elbette onlar da çok emek harcadı, maddî manevî fedakârlıkta bulundu. Ancak kimse sizin yaşadığınız stresi, hayâl kırıklığını ve bir seneyi daha aynı tempoda geçirecek olmanın getirdiği kaygıyı yaşayamaz. Birisi sizden fazla yaşıyorsa orada başka bir problem vardır. Ama bunun için onları da suçlayamayız. Çünkü onlar da bizim asla anlamadığımız başka kaygılar yaşıyorlar kendi dünyalarında. Bu nedenle en güzeli herkesin birbirine şefkatli olması ve sonuca rıza göstermesi. Bu konuda size en büyük tavsiyem, kendinizi bağışlayın. Unutmayın ki siz kendinizi bağışlarsanız herkes sizi bağışlar.

Biraz da üniversiteye başlayacak arkadaşlara tavsiyelerde bulunalım. Şimdi siz sanıyorsunuz ki; “Oooh, lise bitti! O yoğun ders çalışmalar, uykusuz kalmalar, stresler yok. Şöyle  bir sene dinlenirim. Zaten üniversite ortamı rahat. Derslere ister gir, ister girme. Notları bulur çalışırım, bir şekilde geçerim…” falan filan… Yok öyle bi dünya sevgili Keçeli kardeşim. Bu dünya rahatlık yeri mi?

Bir kere üzülerek söylüyorum ki, birçok üniversitede derslere devam zorunluluğu var. Yani yoklama alma devam ediyor. Evet, bence de çok saçma, ama n’apalım. Bunu size söylemezler diye ben söylüyorum ki psikolojik olarak hazırlıklı gidin. Sonra derslerden geçmek öyle çok da kolay değil. Düşünün, bir konuda uzmanlık alıyorsunuz, yani o konuda bir ihtiyacı olan size gelecek bundan sonra; basit şey mi? Elbette işin inciğini cinciğini öğretecekler. Ayrıca meslekî hedeflerin doğrultusunda ortalamanın yüksek olması, yani her dersten alabildiğin en yüksek notu almaya çalışman önem arz edebilir. Eğer akademik kariyer yapmak, yani üniversitede hoca olarak devam etmek ve alanında yeni bilimsel çalışmalara imza atmak gibi hayâllerin ufak ufak da olsa varsa, okulda öğretilen bilgileri çok daha iyi bir performansla öğrenmeye çalışman sence de mantıklı değil mi?

Tabiî bir de bölüme başlamadan önce bilmen gereken çok önemli bir şey var: İngilizce eğitimi. Artık akademide İngilizce çok önemli bir ihtiyaç olduğundan, İngilizce eğitimi üniversitede de -ya bir yıllık İngilizce hazırlık programı ya da İngilizce dersleri şeklinde- devam etmekte. Birçok üniversitenin eğitim dilinin artık İngilizce olduğunu söylememe gerek yok sanırım, tercih yaparken bunu mutlaka araştırmışsındır. Eğer şimdiye kadar iyi bir İngilizce eğitimi aldıysan ve bunlardan muaf olabiliyorsan ne âlâ! Yok değilse de bu fırsatı iyi değerlendirip İngilizce’ye emek vermeni öneririm sana. Böyle dememin birkaç sebebi var;

1) Her şeyden önce; “Bir lisan bir insan.” Üniversiteyle beraber sosyal çevren genişleyecek, bunu çok daha iyi anlayacaksın. O zamana kadar; bana güven. Just trust me! 😉 Hem her şeyden önce bizim en önemli görevimiz olan İslâm’ı güzelce yaşamak ve anlatmak için de bu dediğimi ciddiye al. Tamam, yaşamak her şeyden önemli; ama bazen öyle oluyor ki yaşadığın küçücük bir hakikati bile anlatamadığında çok canın sıkılıyor ve dil bilmemenin acısı yüreğini yakıyor…

2) Lisans eğitimi sonrası yüksek lisans ve akademik görevlendirme için üniversiteye kabul edilme aşamasında, sana en fazla avantaj sağlayan şey İngilizce yeterlilik sınavında aldığın puan!

3) “Ben sadece üniversiteyi bitirip çalışmak istiyorum. Hemen piyasaya atılacağım, akademide işim yok.” diyor olabilirsin. Bu durumda da İngilizce bilmen senin için avantaj. Çünkü sevgili Keçeli kardeşim, üniversite okumakla bitmiyor artık. Kâinatta hiçbir şey durağan değil. Eğer kendini geliştirmezsen düşmeye başlarsın. Mesleğinde gelişmeye açık olman hem meslekî/duygusal tatmin, hem işverenler tarafından maddî tatmin elde etmene yarar. Meslekî yenilikleri takip etmen için yine İngilizce bilmek faydalı.

Yani kısacası, hem üniversiteye yerleşemeyen hem de yerleşen arkadaşlara sözüm şu: Çalışmaya devam. Zaten hiçbir zaman bitmeyecek bu dünyada. Zahmetsiz rahmet olmaz. Ancak güzel bir planlamayla, düzenli bir hayatla, kendimizi yıpratmadan, yaşadığımız her anın kıymetini bilerek ve lezzet de alarak hedeflerimize yürümek mümkün.

Sizleri sevgiyle selamlıyorum…

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*