YAZMAK ÜZERİNE

“Klavyenin başına oturursun ve kelimeleri arka arkaya sıralarsın,
ta ki tamamlanıncaya kadar. İşte yazmak bu, bu kadar kolay, bu kadar zor.”

Yazmak en çetrefilli eylem biçimi. Uzaktan baktığımızda Neil Gaiman’a hak veririz; yazmak dediğin kelimeleri arka arkaya sıralamaktan ibaret. Nedir bu işi bu kadar karıştıran? Yazmak benim nazarımda en insanî eylem, kendimi yaratıcıya en yakın hissettiğim hâl. Konuşurken tamamen içindeyim, kelimeler etrafımda bir bulut. Ancak yazmaya gelince işler değişiyor, o bulutlar bir anda fırtınaya dönüşüveriyor.

Yazmak, zihnin içindeki karmaşanın ufak bir boşluktan dışarı sızması, sızarken damıtılması, arıtılması… Konuşurkenki rastgelelik, serbestlik yazıda yer bulamıyor. Daha derli toplu olmak zorunda, artık etrafımda bir bulut değil; karşımda, gözümün önünde, tekrar tekrar bakabileceğim bir hâlde. İçinde serbestçe hareket edebileceğim bir alandan, birden bire sorumlu olduğum, ürettiğim bir nesneye dönüşüyor. İnsana; olaylara, kişilere, kendisine dışarıdan bakabilme fırsatını vermesi, yazma eylemini benzersiz bir tecrübe hâline getiriyor. Kendini o anki hâlinden ayırıp, hâline uzaktan bakabiliyor olmak, muazzam bir olay. Başka hiçbir canlıda olmayan bu kabiliyeti, yazmak zirveye çıkarıyor. Yazma eyleminin bu özelliği, yazmayı kendi başına “terapötik” bir hâle getiriyor.  Öyle ki, yazmak, pek çok problemin çözümünde kullanılıyor.

Akademik bir makale değil bu, detaylara boğmaya gerek yok. Şunu bilelim yeter, yazım, özellikle anlatı yazımı, travma geçirmiş kişilerde iyileşme sürecini hızlandırıyor. Kişinin kendini kontrol etmeye zorlandığı durumlarda, kişilerden ne yediklerini, nasıl hissettiklerini yazmaları isteniyor. Böylelikle insan, kendisini tıpkı bir aynadan seyreder gibi görüp, içinde bulunduğu durumu net bir şekilde tahlil edip anlamlandırma şansı elde ediyor. Tüm bunlar bir yana, insan bazen yazamıyor. Fikir var, duygu var, dil var, kelimeler var, ama o kelimeleri bir hizaya sokmak mümkün olmuyor. Yazmak aklındakini kâğıda dökmekten fazlası. Anlat desen dilin döner, ama kalem bir türlü işlemiyor.

Yazmak o kadar acayip bir süreç ki yazarken fikir değişiyor, dönüşüyor, başkalaşıyor. İnsan, kendi ürettiğine sahip çıkamıyor aslında, yazı bazen alıp başka bir yere götürüyor fikri. Düşüncenin döngüsel, tekrarlı hâli, yazarken çözülüp akmaya, neticelenmeye başlıyor. Belki bu sebeple bu kadar iyi geliyor yazmak insana. Düşünce ve his girdabını bir akışa, neticeye ulaşan bir harekete çevirdiği için…

 

 

Melike Nursultan Üner
unermelikenursultan@gmail.com

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*