Başlamanın Anatomisi

İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır ve insanın en lezzetli ve en hayırlı lokması, el emeği göz nuru yapıp ettiklerinin neticesinde kazandıklarıdır. Rabb-i Rahim, insan özelinde bütün mahlûkatının mükâfatını hizmetlerinin içine bir nevi yerleştirmiştir. Evet, fıtraten çalışmaya meyilli olan insanın rahatı tembellikte değil, bilakis tüm mevcudiyeti ile çalışmasındadır.

Mahlûkattan misal olarak; arı bal yaparken lezzet aldığı gibi, inek süt verirken de aynı hislere kapılıyor. Horoz, himayesinde bulunan tavuklarına nezaret ederken, başını göğe kaldırarak; adeta aldığı lezzeti âleme ilan ediyor. Aynen öyle de; mahlûkatın tasarrufatına sahip, dünya denilen memleketin tarlalarında ekip biçmekte serbest olan, vazife itibari ile bütün hayvanatı temsil eden insan da yapıp ettiklerinden zahiren ne kadar sıkıntı ve meşakkat çekse de, belki neticesi itibari ile -çoğu zaman bir anda geçen zamanın işareti ile- hususan iş vaktinde lezzet denilen ücretini alıyor.

Fiil, eylem, hareket, cehd ve gayretten hoşlanan dünya halifesinin, bu süreçlere ulaşmadan evvel önemli bir eşiği atlaması gerekiyor. Eylem itibari ile bir an-ı seyyaleyi ancak doldurabilecek bir zaman istese de, bahsi geçen hoşnutluğu nihayete erdirmek, kazanmak, yapmak, bitirmek veyahut kaybetmek, bitirememek, sonlandıramamak, tabiri caiz ise bu eyleme bağlı.

Birçoğunun ertelediği, akla gelince afakanlar bastığı, aslında düşünüldüğünde, üstüne gidildiğinde pek de korkulacak bir şeyin olmadığı “başlamak” eyleminden bahsediyoruz. Evet, başlamak bilhassa başlayabilmek… “Başlamak bitirmenin yarısıdır; hatta bazıları abartarak “Başlamak bitirmektir” derler. Sahiden öyle midir? Herhangi bir işe, vazifeye, eyleme başlamak o işi bitirmek kadar değerli midir? Peki, nasıl başlanılır? Daha önce zor ve zorlama ile olsa da başladık mı hiç? Her şey tamamsa niçin başlamaz insan? Başlamak için bir şeyler mi beklenir? Hangi işler başlamak için değerlidir? Diye sorular çoğaltılabilir ve elbette bahsi geçen sorulara bir hayli kafa da yorulabilir.

Başlamanın zaman kavramı ile doğrudan ilişkili olduğunu düşünüyorum. Zamana verilen kıymet ölçüsünde başlamaların sayısı ve kalitesi artış gösterir. Zübeyir Gündüzalp’in “Her şeyini bugün bil” sözü iddiamızı destekler niteliktedir. Nitekim her şeyini bugün bilen bir insan, halledeceği önemli işlerine başlamak noktasında tembellik değil; cehd ve gayret gösterir. Zamana verilen kıymet, ölümü düşünmek ve her an ölümü beklemek ve ona göre yaşamak ve yapılan eylemlerini ona göre seçmek, nihayetinde başlamanın ehemmiyetine ulaştıran bir yol olsa gerek! Bugün, sevdiklerine hem de çok sevdiklerine kavuşmak için bir yolculuğa çıkacak olan insanın sevinci ve yolculuğun başlamasına olan sabırsızlığı ne ise, aslında bugünü son günü olarak nazara alan insanın da zamana verdiği kıymet kadar, başlamak beklentisi de odur.

İstenilen, sonuç beklenilen bir harekete başlamanın bazı engellerinin zihin altında olması kuvvetle muhtemel… Herhangi bir işe başlarken peşi sıra gelecek olan diğer işleri, veyahut yapılacaklar sürecinin ağır baskısını başlamak eyleminin üzerine boca etmek, ertelemelere sebep olabiliyor. Korkular ve kaygılar olumsuz tabloyu verdiği gibi evvelen yaşanılan muvaffakıyetsizlikler de tablomuzda eksi değerlerini arttırıyor.

İnsan çalışmanın, meşakkatin sefasını sürer; tembelliğin değil! Başlamak isteyen insan kaybetmenin, sonuca ve başarıya ulaşmak adına, beklenilmesi gereken bir basamak olduğunu bilmelidir. Bakış açısını değiştirerek karşısına çıkan olumsuz hâlleri kolaylıkla lehine çevirebilir. Misal olarak, senin ne bedeninde, ne zihninde hiçbir arıza yok. Seni yıldıran karşılaştığın hâller değil, o hâller hakkında düşündüklerindir, o hâller başına gelmeden merakını çekmek akılsızlıktır. Düşünmek, muhakeme ve muhasebe etmekle üzülmek birbirinden ayrı şeylerdir. Meseleyi düşünmeli, fakat gam ve keder içerisinde kalmamalı, şeklinde bir yaklaşım, başlamak için zihnimizdeki kaygıları darmadağın ettiği gibi bir sonraki hareketimize kuvvetli bir tetikleyici olacaktır.

Başlamak için neler gereklidir? Bahsi geçen bir zihin inşası, evvel-emirde bize lâzım olan… Başlayıp da bitiren, başlayıp bitirse de muvaffak olamadığı işin, eylemin başka başka neticelere zemin hazırladığını hayatı ile yansıtan insanları örnek almak gerekir. Hakeza, evvelen zikretmiştik; zamana verilen kıymet, mutlak surette gözden geçirilmelidir.

Peki, neye başlamalıdır insan? Dünya hayatına ait, zarurî olarak düşündüğü yapması gereken işlere bir an önce başlamalıdır elbette! Zaten, kuvvetle muhtemel dünyaya temas eden işler farklı motivasyon gereçleri ile çabucak halledilebiliyor. Halledemeyenlerin durumu bahsi geçen inşanın tesiri ile olumluya çevrilebilir.

Asıl bize lâzım olan, yani ahirete azık toplamak derdindekilerin, hakikaten değerli olanlara başlamasıdır. Tövbeye başlamalıdır mesela, bir an evvel! Yanında ahirete en lâzım olacak ve en mühimi namaza başlamalıdır. Tembelliği atmalıdır bir an evvel; zira mükâfat büyüktür, yapılacak ibadet de öyle çok ağır değildir, beden dediğimiz emanete. Ölüm kol gezmektedir sokak aralarında. Ömrünün ne kadar kısa olduğunu idrak etmelidir. Ebediyyen bu dünyada kalacağım tevehhümüne kapılmamalıdır. İhtiyacı olanlara yönelmelidir. Hakeza, ekmek gibi, hava gibi idrak ettiğinde, her vakit ihtiyaç teşvik edecektir. Başlamamışsa hiç geçmişte; gelmekte olan ibadet külfetini şimdiden düşünüp ümitsizliğe kapılamamalıdır. Keza düşerse ümitsizliğe, bir hafta sonra aç kalacağım diye şimdiden tıka basa midesini dolduran divanelerden olsa gerek onun misali.

Başlamalar yeni, başka başka başlangıçları barındırdığı gibi, başlanan işe lâzım olan mütemmimlere de yol açar elbet! Mesela, tövbeye başlamadan evvel temizliğe başlamalıdır, maddî, manevî… Namaza başlarken öğrenmeye, bilhassa marifetullaha başlamalıdır. Kuvvetli bir tetikleyici olması hasebiyle.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*