Niyet Ettim Başlamaya

Müthiş bir hayat serüveni ile iç içeyiz. Her an yeni başlangıçlar, yeni gelişimler ve ölümler… Birbirini takip eden süreçler… Bir tohumun toprağa atılması, üzerinden geçen işlemlere ve muamelelere sabredip Bismillah diyerek çatlaması… Bunun sonunda yeni bir başlangıca merhaba demesi, serüvenin en canlı örneğidir. Bitti mi? Hayır tabiî ki, serüven devam ediyor. Biraz daha sabır lâzım, sebat lâzım niyetini tamamlayabilmek, meyvesini verebilmek için. Tıpkı bir tohum gibi, bir çocuğun dünyaya gelmesi, büyümesi ve nihayetinde belli hayat meydanı mücadelesinden geçtikten sonra vefat etmesi…

Bir işe başlamak, okul kazanmak, evlenmek v.s. hayatımızdaki kolay olmayan başlangıçlar ve başlamaklar…

Başlamak kolay olmasa da biz de “Bismillah” deyip başlayalım. Evet, kolay değil, çünkü başlamak süreç ister.
Başlamadan öncesi için heybemizden kullandıklarımız mı? Bir tutam cesaret, bir tutam sabır, kararlılık ve gayret… Hepsini hayâl ve düşünce dünyamızda iyice harmanladıktan sonra sağlam bir niyet etmek. Bediüzzaman’ın “40 sene ömrümde, 30 sene tahsilimde sadece 4 kelâm öğrendim” dediği kelâmlardan bir tanesi; niyet. Niyetin fiiliyata dönüşmüş hâlidir başlamak. Niyete kadarki düşünce aşamalarında gel-git’ler yaşar insan. Çünkü karar vermek ve ilk adımı atmak bir işin tamamını yapmaktan daha zor olabiliyor. Kararlı olup, ciddi bir niyet ile ilk adımı attığımız zaman bir de bakarız ki işin sonunu getirmişizdir.

Başlamayı diri tutan gayedir, hedeftir. Sağlam başlangıçlar için de ciddi gayeler gerekmez mi? Bediüzzaman’ın, gaye-i hayâl olmazsa ezhan enelere döner, sözü rehber olmalıdır gaye için.
Kendinden geçmektir başlamak. Kendinden ötesine yol almak, bu esnada yolculuk hâli içinde olmak. Sahi bu yolculuk hâli nasıl devam ettirilir? Acizlik ve fakirlik içinde ihtiyaçlarımızı ne ile karşılayacağız? Pusulamız ne olacak? Ya ayağımıza takılan engeller, üzerimize yürüyen şeytanlar?

Mademki acizliğimiz ve fakirliğimiz hadsizdir, düşmanımız nihayetsizdir. Öyle ise Malik-i Ebedî ve Malik-i Ezelî’nin ismini alıp bütün kâinatın dilenciliğinden ve her hadisenin karşısında titremekten kurtulabiliriz. Acizlik ve fakirlik nihayetsiz kudrete ve rahmete rapt eder. Böylece zerreden, tohumlardan şemse kadar her şey başlamanın, devam ettirmenin ve vazifeyi ifa edebilmenin yükünü kaldırabilirler.
Kâinatın intizamlı faaliyeti şevk olsun bize. Ne de güzel ifa ediyorlar vazifelerini kusursuz, noksansız. Güneş “dön” emrini aldığından beri bir an olsun bırakmamış vazifesini.

Başlamanın edebi de devam etmektir. Onu kıymetli kılan sebat etmektir. Baştan niyetler sağlam olsa da yolda tökezleyebilir insan. Defaatle niyetleri tecdit etmek gerektir. Niyeti sabit kılmak, başlanan işin sonucunu alıncaya kadar sabretmek, sözde durmak, ahde vefa, sık sık karar değiştirmemek… Çok şeye el atan her şeyden olur, kaidesince maymun iştahlı olmanın bize hiçbir fayda kazandırmadığına da şahit olmuşuzdur. Maymun iştahı sebat etmenin tefrit hâlidir. İfrat hâli de keçi inadıdır. Tutulan yanlış yolda bilinçsizce devam etmek, inatçılıktır. Sebatın taşkın ve aşırılık hâlidir. Muvaffakiyet ise vasat bir şekilde sebat etmektir. Nur Talebeleri’nin vasfı olan yakıcı çorbadan ağzı yansa bile o çorbayı içmeye devam edebilmek…

Kendimizden öteye yol alırken, Bediüzzaman, ‘bu sebatsız zamanda’ deyimiyle zamanın bile yoldaş olmadığını anlatıyor bize. “Zaman sana uymazsa sen zamana uy” sloganları kulağımıza fısıldanırken, gayemize doğru sebat edebilmenin ne kadar ehemmiyetli olduğunu haykırıyor. Nefsin hazzına tabi olmamak, materyalizmin akan nehrine ters kürek çekmek, sekülerizme direnmek… Hayata uymak değil, Hakk’a uymaktır sebat.

Zaman bile yoldaş değilken, her an, nasıl Hakk’a tabi olunur, nasıl sebat edilir? Edebin en ekmeli Sünnet-i Seniyye ile 14 asır öncesi Ceziret-ül Arab’a gidip “Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim” diyen, âlemlere rahmet Peygamber’in (asm) Sünnet-i Seniyye’sine tabi olarak… Bize yoldaş olan asrı unutmayıp vefa ederek. Çünkü başka millet ve ümmetlerin olumsuz etkilerinden, ancak kendi inanç dünyamızın değerlerine ve uygulamalarına uyarak uzak kalabiliriz. İmam Malik’in dediği gibi: “Sünnet, Nuh Aleyhisselam’ın gemisi gibidir. Ona binen tufandan kurtulur, binmeyen azgın sularda boğulur.”

Velhasıl-ı kelâm; önce hakikî gayeler edinmek ve onun yolunda başlamaya niyet edebilmek ve sonra sebat ile devam ettirebilmek gerekir. Sebat esnasında ‘asıl’ gayeden sapmamak, bunun için her neye başlarsak başlayalım Sünnet-i Seniyye ile devam edebilmek… Gayret bizden tevfik Allah’tan!

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*