Aslında labirent yok

Bu dünya hayatı, (kendine bakan yüzüyle) boş bir oyalanma ve oyundan başka bir şey değildir.
Âhiret yurdu ise, işte o, (her şeyin diri olduğu) gerçek hayattır. Bunu bir bilselerdi!
(Ankebut, 64)

Ey Allah’ım. Gerçek hayat, ancak ahiret hayatıdır. (Buhari)

Bin kere tövbe etme… Bin kere bozma… Söz verirken samimi, bozarken yalancı…

Bir labirentin içine girip çıkamamak gibi… Labirentin ortasında ne var? Merak mı? Her tövbeyi bozuşta biraz daha uzaklaşmak girişten. Ve geri dönüş yolunu unutmak…

Hayır, model bu değil.

Tekabüldeki model bir eğlence labirenti. Birkaç girişi ve birkaç çıkışı var. Amaç girip çıkmak. Merak var tabiî, ama asıl amaç eğlenmek. Çok sevdiğin bir bilgisayar oyunu gibi… Heyecanların hislerin gerçek, bir nevi. Oyunu bitirdiğinde ise yine gerçek(!) bir boşluk hissi. Oyunsever arkadaşlarınla paylaşmasan, olmayan yerlerin olmayan kahramanısın. Labirent işte biraz bunun gibi.

Bilgisayar oyununa başlamasaydın bitirmek gibi bir amacın olmayacaktı. Labirente girmeseydin çıkmak gibi bir amacın olmayacaktı. Bilgisayar oyununun aynısı gerçek hayatta yok. Mesela keskin nişancısın. Ölüp ölüp dirilmek yok.

Bir oyunun müptelası oldun. Tamam, gerçek hayatta yok, ama bilgisayarda var. Ekranı açtığında masaüstünde ilk tıkladığın o. Gerçek hayatta cismanî, varoluşsal, bir tanımı yok, ama orada kaçınılmaz bir sonucu var.

Bilgisayar oyunu 2 tür, hatta 3 tür varlık modeline sahip:

Birincisi bilgisayarda var. İkincisi gerçek hayatta yok. Üçüncüsü zihninde ve duygularında var.

Sana haz veren bazen de seni deli eden bu oyundan kendini alamıyorsun. Her gün kendine “Artık oynamayacağım” diyorsun, ama canın sıkıldığında ilk aklına gelen şey oynamak. “Yarım saat oynar kapatırım” diyorsun, ama sabahlıyorsun.

Samimi bir dostuna bu oyunu anlatıyorsun hep. “Şöyle heyecanlı, böyle güzel. Bazen çıldırtıyor. Biraz da(!) bağımlısı oldum sanki. Bırakamıyorum.” Dostunun oyunlarla hiç ilgisi yok, ama tutkuna saygı duyup seni kırmadan dinliyor. Hiç değişmeyen dertlerini her defasında sanki ilk defa dinlermişçesine dinlemeyi başarıyor. Ama bir gün canı çok sıkkın. Senle dertleşmek istiyor. Sana derdini açıyor. Sen de altta kalır mısın hiç, ona oyun bağımlılığından, uykusuz geçen günlerinden, kurtulamadığından bahsediyorsun. Seni sabırla dinliyor, ama kendi derdini paylaşamadığı için ve hep senden konuştuğunuz için geriliyor. Birikmiş “kırmamaya çalışma” potansiyel enerjisi kinetik enerjiye dönüşüp patlıyor:

“Yahu arkadaşım karar ver! Oyundan zevk mi alıyorsun, oyuna sinir mi oluyorsun? Bu bağımlılık hoşuna mı gidiyor, yoksa seni yiyip bitiriyor mu? Bıktım be kardeşim! Sil gitsin! Bak ben hiç oynamam. Eksikliğini de duymuyorum. Hani mevzun da mevzu olsa. Yok de bitsin, sil gitsin! Olmadı ben gideyim. Sıkıldım artık be kardeşim. Sen daha güzel işlerin, daha güzel dertlerin adamısın. Bu ne kardeşim!? Dert mi bu? Silersin olur biter. Peki, benim borçlar ne olacak? Battım diyorum sana! Benim borçları kim silecek!?”

O an üzülsen mi, sevinsen mi karar veremiyorsun. Arkadaşına üzülüyorsun, ama gerçekten de onun derdi yanında seninkinin hiçbir şey olmadığını görüyorsun.

Ve fark ediyorsun ki, oyunu bilgisayardan sildiğinde inanılmaz bir hafiflik hissedeceksin. En önemlisi de o oyunu yok kabul ettiğinde o oyun artık var olmayacak. Zihninde ve anılarında olacak belki, ama oynamadığında sönecek. Bir tek duygusunu silmek zor olacak. Ama daha gerçek ve daha güzel dertlere sahip olduğunda bu duygular yüzeye çıkmaya fırsat bulamayacak.

Aslında o bilgisayar oyunu yoktu. Onu hayatında sen var yaptın. Aslında labirent de yok. Asıl olan labirentin hemen yanındaki inişli çıkışlı, ama hep bir zirveye doğru giden geniş bir yol. O yola girdiğinde labirenti göremiyorsun. Ama yolun biraz dışına çıksan her seviye ve yükseklikte başka bir labirent beliriveriyor. Bu dizayn ve teknolojide labirent senin yoldan dışarı adım atmanla işler, çalışır ve görünür oluyor. Labirentin var olmasının tek sebebi senin bir adımın.

Aslında senin adım atman olmasa o labirent de yok. Hatta o yolda gitmesen, yerinde bile dursan o labirent yok. Var olan senin meylin ve yolun dışına attığın o bir adım.

Aslında “o” labirent yok.

Aslında labirent yok.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*