Bediüzzaman’ı Anlamak ile Geçen Bir Ömür

Yeni Asya gazetesi Genel Yayın Müdürü Kâzım Güleçyüz ile Şerif Mardin’i konuştuk.


Kâzım Güleçyüz

 

Şerif Mardin’i yakından tanıyor musunuz? Kendisiyle anılarınız var mı?

“Bediüzzaman Said Nursî Olayı” kitabını yazma serencamında kendisini gazeteye gelişlerinden tanıyorum. O zaman yerimiz Cağaloğlu’ndaydı. İlk seminerini üst katta, mescit katında vermişti. Daha sonrasında buraya ziyaretlere geldi. Kitap yayınlandıktan sonra kitabı imzalayıp bize gönderdi. 1996 senesinde Süleyman Demirel ile Amerika’ya gitmiştik. Orada bir resepsiyonda görüşmüştük kendisiyle. Önemli görüşmelerimizden biri de o zaman olmuştu. Mehmet Kutlular Ağabey’i sormuştu.

 

Şerif Mardin kimdir? Gençler hangi yönlerini bilmeliler?

Şerif Mardin, aslında kitaplarında da görüldüğü gibi, Türkiye’nin sosyolojisini anlamaya çalışan bir sosyolog ve Risale-i Nur hareketini, Bediüzzaman’ı incelemeye başlaması da buradan kaynaklanan bir şey. Kendisini Bediüzzaman’ı incelemeye teşvik eden ilk isim Cemil Meriç olmuş. Meriç de son dönemde Risale-i Nur ile haşir neşir olan ve çok takdir eden bir insandı. Şerif Mardin ile de arkadaşlıkları, dostlukları varmış. Ve teşvik etmiş. Daha sonra Suat Alkan’ın anlattığı tarzda başka bir takım yönlendirici sebepler de araya girmiş. Ardından başlamış bu meseleye. Nurculuk hakikaten Türkiye’nin en önemli sosyal gerçeklerinden biri. Toplumsal bir hareket, milyonlarca mensubu olan, derin izler bırakan ve hâlâ da faaliyetini devam ettiren, ülke sınırlarını aşan bir boyutta. Sosyologların buna kayıtsız kalmaları, aslında bir ayıptır.

 

Türkiye sosyolojisini incelerken, Nurculuk’tan bağımsız hareket etmek eksik kalıyor sanırım.

Evet. Şerif Mardin bu anlamda öncülük yaptı. Ve hakikaten anlamaya çalıştı.

Değişik ifadeleri de var. Hatta bir sefer de Beyazıt’taki eski büyük dersanemize gelmişti. Hanefi Örnek kardeşimizin aktardığı bir hatıra var. “Hocam” dedikleri zaman, “Risale-i Nur medresesinde herkes talebedir” ifadesini kullanmış. Böyle mütevazı bir insan. Aslında doğduğu, yaşadığı çevre itibariyle aristokrat bir ailede yetişmiş. Halkla çok ilgisi olmayan bir aile, ama buna rağmen o mütevazı kişiliğiyle kendisini gösterdi. Bu temaslar esnasında da “Bediüzzaman Said Nursî Olayı” kitabını yazdı. Kitapla ilgili değişik yorumlar yapılmıştır. Hâlâ da yapılmaya devam ediliyor. Kemalistler hiç hoşlanmadılar ve aforoz ettiler. Türkiye’nin sosyolojisini anlamaya ihtiyaç duymayan, güya kendisini sosyolog takdim eden insanların aforozuna uğradı.

Ama Şerif Mardin çok önemli tespitler yapan bir insan. Sadece Risale-i Nur ve Nurculuk hakkında değil, ideoloji konusunda da. İdeolojinin toplumdaki karşılığı konusunda. Hangi konu olursa olsun, o noktada çok kafa yormuş, kitap yazmış bir insan. “Din ve İdeoloji” diye bir kitabı var mesela. Kemalizm’in boşluklarını, zaaflarını çok iyi tespit etmiş. Bunu eserlerinde kayda geçirmiş. “Bediüzzaman Said Nursî Olayı” kitabında da var. Kemalizm’in boşlukları noktasında Risale-i Nur hareketinin neye tekabül ettiğini çok iyi tespit etmiş. Bu kitabı, Amerika’daki ilk baskısı çıkar çıkmaz; eskiden Köprü Dergisi’nde beraber çalıştığımız Naim Öztürk arkadaşımız bize gönderdi. Biz kitabı İngilizce bilen bir grup arkadaşla mütalaa ettik, inceledik, çalışmalar ve değerlendirmeler yaptık üzerine.

 

Bunlar yayınlandı mı?

Bunların geniş bir özetini Köprü Dergisi’nin 1990 Aralık sayısında yayınladık. Orada ön plana çıkardığımız başlıklardan bir tanesi: “Risale-i Nur, Kemalizm’in pozitivist-materyalist temellerini çökertiyor” tarzında bir ifadesiydi Mardin’in. Bilhassa bu çok dikkatimizi çekmişti. Kendisinin, Kemalizm’e başka konularda da yönlendirdiği ve benim de zaman zaman değindiğim tespitlerden bir tanesi: “Medeni Kanun Mızraklı İlmihal’in yerini alamadı.” Mızraklı İlmihal, halkın günlük hayatında en ince detayları tanzim eden bir eser. Ama Medenî Kanun öyle değil. İşte hâlâ nikâh tartışması yapıyoruz. Müftü mü kıysın, nikâh memuru mu…

Yine “öğretmen imamın yerini dolduramadı” gibi bir tespiti de vardı kendisinin. Bu ifadeler, statüko muhafızlarının hoşuna gitmediği için, aforoz gerekçelerine yenisini eklediler. Bugünkü iktidar partisiyle ilgili çok ilginç bir tespiti de var. Bunu da biz zaman zaman hatırlatıyoruz, “AKP iktidarı Kemalizm’in başarısıdır” diyor. Burada neyi kastediyor? Dindarların dünyevîleşmesini. “Geçen yüzyılın Nakşibendî müridiyle şimdiki arasında çok fark var” diyor. Birçok noktada dünyevîleşme işaretlerini taşıyor bugünün tarikat mensupları. Şerif Mardin, bu tarz tespitleriyle düşünce ve bilim tarihine çok önemli kayıtlar düşmüş. Onun için Şerif Mardin’i iyi analiz etmek ve anlamak lâzım.

En önemli vasfı da bizim için,
ki genel anlamda da öyle anılıyor; Said Nursî ve Nurculuk gerçeğine ilk defa eğilen, bunu uluslararası sosyoloji camiasının gündemine taşıyan, daha sonra tercümesiyle iç gündeme taşıyan ve Risale-i Nur’un, Nurculuğun sivil, demokrat, kişiye bağlı olmayan, ortak aklı, istişareyi, demokrasiyi esas alan bir hareket olduğunu tespit edip nazarlara veren bir isim olması. O zamanlarda Aktüel Dergisi kitaptan bazı mesajlar, özetler yayınladı. Kapak yaptılar. “Nurculuk sivil, şeffaf, demokrat, açık bir harekettir” gibi bir tanımlama ile. Şerif Mardin, Bediüzzaman’ın doğru anlaşılmasında çok önemli katkıları olan bir sosyolog. Yine, geliş gidişlerimizde hiç unutmadığım bir tespiti de şuydu Şerif Mardin’in: “Said Nursî, asırlardır süren bir geleneği yıkarak, şahsı yerine kitabı ikame etmiş.” Bu da benim dünyamda iz bırakan çok önemli bir tespit.

 

Şerif Mardin’in kendisi Nurcu değil. Fakat Risale-i Nur’u ve Bediüzzaman’ı doğru anlamış bir insan, diyebiliyoruz. Nurculuk hakkında onun kadar araştırma yapan sosyolog bir Nurcu var mı, diye akla geliyor. Böyle bir örnek var mı Nurculuğun sosyolojisini ortaya koyan?

Bizim akademisyenlerimizin bir eksiğidir bu da. Bu alanda çalışan bir arkadaşımız yok maalesef. Sosyal Bilimler’de kendini geliştirmiş ve öne çıkaran bir isim yok. Safa Mürsel’in Sosyal Bilimler’i teşvik eden bir yazısı vardı. Doktoranızı, yüksek lisansınızı bu alanda yapın, diye. Tâ o zamanlardan seslenmiş olmasına rağmen, ihtiyaca cevap verilmemiş. Nazarlar daha çok nerden çok para kazanırız dedirten, doktorluk, mühendislik gibi mesleklerde. Kabiliyetli gençlerimizi bu alana yönlendirmemiz lâzım.

 

“Bediüzzaman Said Nursi Olayı” kitabı çıktığı dönemde çok ses getirdi ve eleştirilere hedef oldu. Hatta bu sebepten dolayı Türkiye Bilimler Akademisi’ne olan üyeliği 3 kez reddedildi Mardin’in. Bu konuda ne söylemek istersiniz? Bu durum neyin  göstergesidir?

İşte bu, bilim dünyasının hegemonyasını, bağnazlığını ve hazımsızlığını gösteriyor. Bilimin özgür bir alan olması lâzım. Eğer bir bilim adamı ülkenin çok önemli bir sosyal gerçekliğine eğilme cesareti gösteriydiyse, bu ortama rağmen ve karşılaşacağı tepkileri göze alarak böyle bir işe giriştiyse, bilim camiasının insafla ve objektif bir şekilde değerlendirmesi gerekirdi. Ama maalesef bilim camiasında bilimin gerektirdiği bağımsız, özgür, her fiile saygılı bir yaklaşım yok. Zaten kendi kitabında da değinmiş. Biz Köprü’ye de koyduk: “Kemalistler böyle kolaycı, yalınkat davranırlar” diye çok keskin bir eleştiri yazmış. Bizim seçtiğimiz vurucu bölümlerdendi.

 

Eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Şerif Mardin, Bediüzzaman ve Nurculuk konusunda dışarıdan bir göz olduğu için muhakkak eksikleri var. Ama başlı başına, böyle bir mevzuya cesaretle girmiş olması ve bunu anlamak için emek göstermesi takdire şayan. Hatta vefatından sonra bir talebesi, “Hâlâ Said Nursî’yi anlamaya çalışıyordu” dedi. Son anlarına kadar devam eden bir çaba. Zaten  bilim böyle bir şey. Beşikten  mezara kadar ilim deniliyor. Şerif Mardin onun müşahhas bir örneği. Said Nursî’yi son anlarına kadar anlama çabasına devam etti. Bu da örnek alınması gereken bir durum.

 

 

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*