Lüzumlu işler

Kimileri uyur, kimileri de yazı yazar. Mesela bu ayki Eskimez Yazı köşesini vaktinde hazırlayamayanlar…

Şükür ki vize sınavlarımız bitti. Sizinkiler çoktan bitmiştir gerçi. Ne ara başladı okullar, ne ara geldi de bitti sınavlar idrak edemedik. Ömür tayyaresi şimşek gibi geçiyor. Bu tayyare geçip giderken öğrendiğimiz şeyler de yolumuzu aydınlatıyor. Öğrenmek bu yüzden çok güzel. “Peyam” kelimesinin Farsça “haber” demek olduğunu, bizim bildiğimiz “peygamber”in aslında “peyam-aver/haber getiren” demek olduğunu bilmek güzel. Yine “pa” kelimesinin Farsça “ayak” mânâsına geldiğini, “peyderpey”in aslında “pa-der-pa/adım adım, azar azar” mânâsına geldiğini öğrenmek güzel. Böyle bakınca okul da güzel.

Gerçi üniversite biraz farklı. Herkes der, biz de diyelim; üniversite lise gibi değil, hoca talebenin peşinde koşmaz. Talebe uğraşır, hocanın peşinden koşar, kendisini geliştirebilen geliştirir. Bazen olur ki hoca baskıcıdır, sizi çok zorlar. “Müderrislik kisvesi altındaki müstebitlere…” diye başlayan yazılar yazdırır size. Kimilerinin de zevkle girersiniz dersine, o dersi dinlemek, dersine çalışmak, hatta sınavına girmek dahi eğlencelidir. Bazı dersleriyse dinlemez, sadece özel okumanızı okursunuz. Çünkü konuşmanız gereken derste slayt sunmanız, ezber yapmanız istenir. Size çok lüzumsuz gelen bilgileri, adeta mânâsını bilmeden, düşünmeden ezberlemek zorunda kalırsınız. Ya da kalır mısınız? Belki bu lüzumsuz malûmatı lüzumlu hâle getirmek sizin elinizdedir.

Asrın tabibi bu hastalığa ne reçete yazmıştır?“Bilirsin ki; ömür kısadır, lüzumlu işler pek çoktur. Acaba benim gibi sen dahi kafanı teftiş etsen, malûmatın içinde ne kadar lüzumsuz, faidesiz, ehemmiyetsiz, odun yığınları gibi camid şeyleri bulursun. Çünkü ben teftiş ettim, çok lüzumsuz şeyleri buldum. İşte o fennî malûmatı, o felsefî maarifi; faideli, nurlu, ruhlu yapmak çaresini aramak lâzımdır. Sen dahi Cenab-ı Hak’tan bir intibah iste ki, senin fikrini Hakîm-i Zülcelal’in hesabına çevirsin, tâ o odunlara bir ateş verip nurlandırsın. Lüzumsuz maarif-i fenniyen, kıymettar maarif-i İlahîye hükmüne geçsin.”1

Reçete neymiş? Kafamızı teftiş edecekmişiz. Muhtemelen hepimizin kafası faydasız, önemsiz odun yığınları hükmünde boş bilgilerle doludur. Hep birlikte Cenab-ı Hak’tan bir uyanış, intibah isteyelim ki, o odunlar ateş alsın, Allah’ı tanımaya bir vesile olup nurlansın inşaallah.

Ayın kelimesi: Kaymakam.

Derste Osmanlıca metin okurken bir de ne göreyim “kaim-makam” diye bir kelime geçiyor. Bizim bildiğimiz “kaymakam” aslında “kaim-makam  (قائممقام)” imiş. Kelimenin aslını görünce kelime daha mânâlı gelmeye başlıyor tabi. Çünkü kaim; ayakta duran, mevcut mânâlarına geliyor. Makam kelimesini ise hepimiz biliyoruz. İki kelime birleşiyor ve “birinin yerine geçen, bir ilçeyi idare eden memur, yarbay” mânâlarına gelen yeni bir kelimemiz oluyor. Sizce de harika değil mi?


1) Barla Lahikası, Bediüzzaman Said Nursî

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*