Helâl Dairesi Geniştir, Keyfe Kâfi Gelir

Helâl dairesi geniştir, keyfe kâfi gelir.
Harama girmeye hiç lüzum yoktur.
Feraiz-i İlâhiye ise hafiftir, azdır.
Allah’a abd ve asker olmak öyle lezzetli bir şereftir ki, tarif edilmez.

 

“Madem her şey elimizden çıkacak, fânî olup kaybolacak. Acaba bâkîye tebdil edip, ibka etmek çaresi yok mu?” deyip düşünürken, birden semavî seda-i Kur’ân işitiliyor.

Der: “Evet, var. Hem, beş mertebe kârlı bir surette güzel ve rahat bir çaresi var.”

Suâl: Nedir?

Elcevap: Emaneti Sahib-i Hakikî’sine satmak. İşte o satışta beş derece kâr içinde kâr var.

…..

Beşinci kâr: Bütün o a’zâ ve aletlerin ibadeti ve tesbihatı ve o yüksek ücretleri en muhtaç olduğun bir zamanda Cennet yemişleri suretinde sana verileceğine, ehl-i zevk ve keşif ve ehl-i ihtisas ve müşahede, ittifak etmişler.

İşte bu beş mertebe kârlı ticareti yapmazsan, şu kârlardan mahrumiyetten başka, beş derece hasaret içinde hasarete düşeceksin.

Birinci hasaret: O kadar sevdiğin mal ve evlât ve perestiş ettiğin nefis ve heva ve meftun olduğun gençlik ve hayat zayi olup kaybolacak. Senin elinden çıkacaklar. Fakat günahlarını, elemlerini sana bırakıp boynuna yükletecekler.

İkinci hasaret: Emanette hıyanet cezasını çekeceksin. Çünkü, en kıymettar aletleri en kıymetsiz şeylerde sarf edip nefsine zulmettin.

Üçüncü hasaret: Bütün o kıymettar cihazat-ı insaniyeyi hayvanlıktan çok aşağı bir derekeye düşürüp, hikmet-i İlâhiyeye iftira ve zulmettin.

Dördüncü hasaret: Acz ve fakrın ile beraber, o pek ağır hayat yükünü zayıf beline yükleyip, zeval ve firak sillesi altında daim vaveylâ edeceksin.

Beşinci hasaret: Hayat-ı ebediye esasatını ve saadet-i uhreviye levazımatını tedarik etmek için verilen akıl, kalp, göz ve dil gibi güzel hediye-i Rahmaniyeyi Cehennem kapılarını sana açacak çirkin bir surete çevirmektir.

Şimdi satmaya bakacağız. Acaba, o kadar ağır bir şey midir ki, çokları satmaktan kaçıyorlar? Yok! Kat’a ve asla! Hiç öyle ağırlığı yoktur. Zira, helâl dairesi geniştir, keyfe kâfi gelir. Harama girmeye hiç lüzum yoktur. Feraiz-i İlâhiye ise hafiftir, azdır. Allah’a abd ve asker olmak öyle lezzetli bir şereftir ki, tarif edilmez. Vazife ise, yalnız bir asker gibi, Allah namına işlemeli, başlamalı. Ve Allah hesabıyla vermeli ve almalı. Ve izni ve kanunu dairesinde hareket etmeli, sükûnet bulmalı. Kusur etse istiğfar etmeli: “Yâ Rab, kusurumuzu affet. Bizi Kendine kul kabul et. Emanetini kabzetmek zamanına kadar bizi emanette emin kıl. Âmin!” demeli ve Ona yalvarmalı.

Sözler, Yeni Asya Neşriyat, 2017, s. 41-44

 

 

LUGATÇE:

abd: kul.

ehl-i ihtisas ve müşahede: maneviyat sahasında derinleşmiş olup, hakikatleri manen gören ve sırrına erenler.

ehl-i zevk ve keşif: hakikatleri manen zevk edip keşfedenler.

feraiz-i İlâhiye: Allah’ın farz kıldıkları, kesin olarak yapılması gerekenler.

hasaret: zarar.

ibka etmek: sonsuzlaştırmak.

perestiş: tapar derecede sevme.

seda-i Kur’ân: Kur’ân’ın sesi.

vaveylâ: çığlık, feryat.

zeval: sona erme.

 

Avatar photo
Bediüzzaman Said Nursî hakkında 103 makale
Kur’an’ı çağa tefsir ederek, “Ben kimim, nereden geldim, nereye gidiyorum, bu dünyadaki vazifem nedir?” sorularına cevaplar sunan, “iman-ı tahkiki”, “ahlâk” ve “istikamet” rehberi Risale-i Nur Külliyatı’nın müellifi.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*