Minimalizm: Az her zaman daha çoktur

Minimalizm kavramını açıklamadan önce, bu kavramın türediği minimum kelimesinin anlamına bakarak, kavram hakkında öncelikli bir bilgiye sahip olabiliriz. Minimum, bir şey için en az veya asgari dereceye ulaşmak anlamı taşımaktadır.

Minimum kelimesiyle irtibatlandırdığımız minimalizm kavramının da, insan hayatındaki maddî ve manevî değerleri ihtiyaçlara göre sınıflandırıp en aza indirgeme anlamı taşıdığını söyleyebiliriz.

Minimalizm, daha fazla odaklanabilirlik, hareket serbestliği, yaşam konforu ve kalitesi kazandıran bir yaşam şeklini oluşturmaktadır. 19. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkan bu felsefe, tüketim çılgınlığı, moda sapkınlığı, daha fazlasına ve daha fazla çeşide sahip olma arzusu ve alışkanlıklarına bir tepki olarak, sadeliği savunmak amacıyla ortaya çıkmıştır.

Minimalizmin en yalın şekilde çevirisinin yapıldığı “sadelik” anlamıyla, basitliğin birbirine karıştırılmaması gerekir. “En azı ve şartlar arasından en iyiyi seçmek” sadelik olabilecekken, basitlik kelimesi “kullanımı ve içeriği özelliksiz” anlamıyla bu durumdan çok uzak kalmaktadır. Bundan, yaşama standartlarını düşürmek anlaşılmamalıdır. Hazret-i Peygamber’in (asm) şu hadisi de buna örnek teşkil etmektedir: “Yiyiniz, içiniz, sadaka veriniz ve giyininiz. Ancak kibirlenmeyin ve israf etmeyin. Şüphesiz Allah (cc) nimetinin eserini kulunun üzerinde görmek ister.” (Buhari, Libas 1; İbnu Mace, Libas 23.)

İsrafı tamamen hayatından çıkaran bu felsefe, kişiyi helâl dairede bıraktığı için mutluluğu yakalama fırsatını da vermektedir. Daha mutlu olmak için daha fazlasına sahip olmak gerektiği düşüncesi kapitalizmin bize empoze ettiği bir düşüncedir. Hâlbuki geriye dönüp baktığımızda bu şekilde daha mutlu değilizdir. Çünkü daha fazlasına ve daha lükse sahip olma isteği kişiyi yorar, sınırlarını zorlar ve aşılan bu sınırla birlikte haramın kapıları açılacağından kişiyi mutsuzluğa, stresli bir hayata iter.

Minimalizm düşüncesi kişiye, az kıyafete, az eşyaya sahip olma açısından maddî bir katkı sağladığı gibi fazla zaman, fazla alan, fazla başarı, az stres, az hastalık gibi katkılar da sağlamaktadır. Kişi alışveriş için vakit harcamayacaktır ve kıyafet seçiminde zorlanmayacaktır. Eşya kalabalığından da kurtulduğu için eşyaya hizmet etmek yerine, az ve gerekli olan eşyaları ona hizmet edecektir. Bu da kişiye zaman tasarrufu sağlayacaktır. Bununla birlikte daha önemli ve yararlı işlere vakit ayıracağından başarıya ulaşacaktır.

Bu durum aynı zamanda kişiye özgürlük de sunmaktadır. Ve lezzetteki elemi yaşama seviyesini de en aza indirmektedir. Başkalarının elindekilere sahip olma isteğini de ortadan kaldıracağı için daha huzurlu bir hayata yön verecektir. Böylelikle stresten ve stresin getirdiği hastalıklardan uzak kalınacaktır. Hatta olayı geniş çaplı düşündüğümüzde, kişi mülkiyetçiliği de terk edeceği için miras kavgalarına kadar birçok sorundan ve dertten uzak kalarak paylaşmanın sırrına ve mutluluğuna erecektir.

Kendimize değer verdiğimizi düşündüğümüz için daha fazla çalışmakta, daha fazla üretip tüketmekteyiz. Fakat bununla birlikte kendimize, çevremize ve ailemize vakit ayıramamaktayız. Zamanla yalnızlaşıp giderek değerlerimizi kaybetmekteyiz.

Bunun geri adımını atmak da yine bizim elimizdedir. Cenab-ı Hakk’ın koymuş olduğu sınırları aşmadan helâl sınırlarında yaşadığımızda, en iyiyi ve rahatı yakalayabilme fırsatını elde edebiliriz. Maddenin fani olduğunu, her şeyin gelip geçici olduğunu, sadece fikren değil, bu düşünce sistemini hayatımıza geçirerek de ortaya koyabilmemiz mümkündür.

Platon’un şu sözü de minimal yaşam tarzını anlama açısından özet konumundadır: “Önemli olan hayatta en çok şeye sahip olmak değil, en az şeye ihtiyaç duymaktır.”

Minimalizm felsefesi Avrupa’nın İslâmiyet’e gebe olduğunun da güzel bir numunesini teşkil etmektedir. Japon bir minimalist olan Fumio Saski’nin üç gömleği, dört pantolonu ve dört çift çorabı vardır. Toplamda ise 150 parça eşyası vardır. Kendisi bu durumdan memnuniyetini belirterek şu sözleri sarf etmektedir: “Bir şeyleri aldığınız zaman kendinizi mutlu olmuş hissedersiniz. Fakat aslında hep neyiniz eksik onu düşünürsünüz. Şu an sahip olduğum az şeyle kendimi mutlu olmuş hissediyorum.”

Bunu hayat tarzı hâline getiren ve bizlere de tavsiye eden başta Peygamber Efendimiz’dir. O (asm), iktisat ve kanaatla yaşadığı gibi israfı da sevmezdi. Allah-u Teâlâ’nın helâl kıldığı şeylerden de faydalanırdı.

Minimalizme en güzel örneklerden bir diğeri de Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri’nin hayatıdır. 20. yüzyılda yaşamış biri için gayet az eşyası bulunmaktadır. Dünyanın faniliğini anlamış ve hayatında da bunu göstermiş bir zâttır. Ali Ulvi Kurucu, Bediüzzaman’ın Tarihçe-i Hayatı’nın önsözünde onu şu şekilde tarif etmektedir: “Mesela, Üstad, bu yüksek iktisatçılık kudretini sırf yemek, içmek, giymek gibi basit şeylerle değil, bilakis fikir, zihin, istidat, kâbiliyet, vakit, zaman, nefis ve nefes gibi manevî ve mücerred kıymetlerin israf ve heder edilmemesi ile ölçen bir dahîdir.”

Bediüzzaman’ın, vefat ettiğinde geride bıraktığı eşyaları sayılabilecek kadar azdır. (Haşiye)

Cizlavet marka bir çift lastik.
Bir sepet içinde:
Dört adet sefer tası içi, bir adet çinko tencere küçük, bir tane küçük çaydanlık, bir ayaklı bardak, iki tane ayaksız bardak.
Bir adet eski çarşaf
Bir eski Frenk gömleği
Bir tane eski iç gömlek
Sarık üzerine sarılacak bez
Üç tane mendil
Bir havlu
Bir de pamuklu hırka
Bir eski gömlek
Bir eski çarşaf ve mendil
Bir eski bohça
Bir adet havlu
Bir adet kırık gözlük
Bir adet dua kitabı
Eski yazı takvim
İki adet kalem

Rabbim bizlere de israftan uzak, helâl dairesinde, huzurlu, mutlu hayatlar yaşamayı nasip etsin, âmin.

Haşiye:
Bediüzzaman vefat ettikten sonra, Urfa Tereke hâkiminin otele gelerek onun cenazesi başında tesbit ettiği eşyalarıdır.
Kaynak: A. Badıllı, Bediüzzaman Said Nursî, Mufassal Tarihçe-i Hayat, cilt:3

1 Yorum

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*