Müttakî sertifikalı Müslümanlık

Ey iman edenler! Size rızık olarak verdiğimiz şeylerin temiz ve helâl olanlarından yiyin. (Bakara,172)

İnandığı Yaratıcısının emir ve yasakları çerçevesinde, yani Kur’ân’da belirtildiği şekilde, yani Peygamber’i (asm) taklid ederek, yani İslâm kültürüne uygun yaşamak arzusunda olan ve öyle olması lâzım gelen Müslümanlar olarak (kısaca müttakî olma gayretindeki Müslümanlar diyelim) çok önemli bir konudur bizim için “helâl yaşamak”. Helâl yaşamak, tam da bu saydıklarımıza göre yaşamaktır aslında. Ama günümüz toplumunda, her işi bizim yerimize ve çok daha zahmetsiz bir şekilde halleden teknoloji çağının insanları olarak, rahatımıza o kadar alıştık ki; helâl şekilde yaşayarak, inandığı Yaratıcısı’nın emir ve yasakları çerçevesinde, yani Kur’ân’da belirtildiği şekilde, yani Peygamber’i (asm) taklid ederek, yani İslam kültürüne uygun yaşayacağını zanneden Müslümanlar hâline geldik.

“Ne fark eder, zaten aynı şeylerden bahsetmiyor musun?” diye düşünebilirsiniz. Ne demek istediğimi açıklayacağım. Bu yazı biraz helâl algımız hakkında felsefe içerecek. Ama öncelikle şunu vurgulamalıyım ki, bu yazı -tamamen ve tamamen- müttakî olma gayretindeki Müslümanlara yönelik bir yazıdır. Bu kısım çok önemli, zira yazının sonunda bu noktaya tekrar döneceğim ve size, birçoğunuz için belki de sürpriz olacak bir gerçeklikten bahsedeceğim.

Her şeyin rahat ve zahmetsiz olanına karşı duyduğumuz meyil konusunda hemfikiriz sanıyorum. Gelişen teknoloji, daralan zaman içerisinde ve eskisine göre çok daha fazla şeye yetişmek mecburiyetinde olan biz ahir zaman insanları için müthiş bir güzellik oldu. Daha doğrusu Bediüzzaman’ın, “İhtiyaç terakkinin üstadı” diyerek vurguladığı gibi, biz artık çok fazla şeyi, çok kısa zamanda ve kolay bir şekilde halletmek ister hâle gelmiş insanlar, teknolojiye müthiş bir ivme verdik. Mesela bulaşık ve çamaşırımız bizim için yıkanıyor, kurutuluyor; yemek yapmak için gereken malzemeler bizim için doğranıp karıştırılıyor ve odun toplayıp ateş yakma zahmetine girmeden bizim için pişiriliyor. Hatta daha ileri gidip birileri bizim için hazırlayıp bize sadece pişirilecek hâlde sunuyor.

Soruyorum size, bu derece büyük bir kolaylığa kimin itirazı olabilir? Elbette bizim! Yani müttakî olma gayretindeki Müslümanların. Çünkü gayet iyi biliyoruz ki, hazır hâlde bize sunulan ürünlerin içerisinde ‘haram’ maddelerin olması riski var. Bu durumda bir yerden sonra tekrardan başa, her şeyi kendi ve zahmetli bir şekilde üreten insan pozisyonuna geri dönmemiz gerekecek. Ama bu kadar rahata alıştıktan sonra kim tekrar aynı zahmete katlanmaya razı olur? Aynı zahmete katlanmaya razı olmaktansa birileri bizim için üretilen bu şeylerden hangilerinin helâl, hangilerinin haram olduğuna karar verecek olsa ve biz de bu tüketim çağının bol ve hızlı tüketen müttakî Müslümanları olmaya devam etsek…

Yani müttakî olma gayretindeki Müslümanların helâl yaşantısı, birilerinin standardize ettiği şekilde helâl yaşayarak müttakî olduğunu sanan Müslümanların –ne olduğu hakkında kesin hüküm vermek bizim haddimiz olmayan- yaşantısına dönüştü. Yani dışarıda çizilen hazır bir müttakî Müslüman portresi var artık; şu mağazalardan alışveriş yapar, şu marka gıda ve temizlik ürünlerini kullanır, eğlence için filanca mekânlara gider; çünkü hepsi ‘helâl’ olduğunu bir şekilde tescillemiştir gözümüzde. Böyle marketten alır gibi kolayca edinebilecek bir şey hâline geldi müttakî Müslümanlık.

Mesele birilerinin bize iyilik, güzellik, kolaylık olsun diye böyle bir işe atılması değil esasında. Mesele bizim algılarımızın değişmesi. Evet, ne kadar da olsa ahir zaman insanıyız, tüketim toplumunun bireyleriyiz. Yetişemiyoruz, çabuk yoruluyoruz, zahmete gelemiyoruz. Eninde sonunda pratik, hazır üretilmiş şeylere ihtiyaç duyuyoruz. O yüzden daha fazla bu konu üzerinde durarak “helâl sertifika kuruluşlarına gereksiz öfke patlaması” şeklinde bir izlenim oluşturup, bu yazıdaki amacımı saptırmak istemiyorum. Ben burada; müttakî Müslümanlıktaki helâl yaşantının mânâsını anlamaya çalışmayıp, surî bir taklitçilikle, iki kere iki dört eder derecesinde helâl veya haram diyerek kolayca nitelendirebildiğimiz şeyler üzerinde durup düşünmenin önemine vurgu yapmaya çalışıyorum.

Mesela bir temizlik ürününü düşünelim. Kâinatta temizlik memuru olarak görev yapan hiçbir canlı organizma, bir yandan temizlerken diğer yandan zarar veriyor mu? Oysa temizlik ürünü diye marketten alıp eve getirdiğimiz birçok ürün (helâl damgalı dahi olsa) insan ve çevre sağlığını ciddi anlamda tehdit ediyor. O ürünlerle yapılan temizliklerin suyunu gönderdiğimiz topraktan yetişen sebze meyvelerle besleniyoruz, uzun yıllar daha besleneceğiz ve hatta çocuklarımız, torunlarımız dahi beslenecek.

Bir örnek de beslendiğimiz ürünler üzerinden vermezsek olmaz. İncelediğim kadarıyla bir gıda ürününe helâl sertifikası vermek için gerekli kriterlerden biri içeriğinde haram ve haram yoldan elde edilmiş maddelerin bulunmaması. Evet, katkı maddelerine varıncaya kadar tetkik edilmesi ve haram bir şey bulaşmadığından emin olunması içimize biraz su serpti gerçekten. Ancak bu katkı maddesi de nedir? Bakıyoruz, koruyucu katkı maddeleri kast edilmiş. O ürünün çok uzun süre, hele ki o plastik (yapay, doğada örneği bulunmayan) ambalajlar içerisinde bozulmadan beklemesini sağlayan katkı maddeleri. Bir gıda maddesinin bozulması ne demektir? Basitçe, insanlar onu besin kaynağı olarak vücuduna almayı geciktirdiklerinde mikroorganizmaların besin kaynağı hâline gelmesi demek değil midir? Bu durumda yapay koruyucu katkı maddeleriyle işlenmiş bozulmayan bir gıda, mikroorganizmaların bile tenezzül edip yemediği o gıda, ceset beslemesinde bizim için ne kadar faydalı olabilir? Ya bir de zararlıysa… Ki bu konuda müttakî olma gayretindeki bütün Müslümanların ufacık da olsa şüphesi olduğu görüşündeyim. Öyleyse vücuduma beslenme noktasında faydası olmayan veya az olan, zararı faydasından çok olan bir şey benim için ne kadar helâldir? Evet, haram değildir belki, ama yeterince helâl midir?

Pekâlâ, benim müttakî olma gayretindeki Müslüman kardeşim… Sana bir haber vereyim. Dışarıda, müttakî olma gayretinde bir Müslüman olmayan, Müslümanca yaşama gayretinde bile olmayan, hatta İslâmiyet’ten haberi olmayan, dahası Yaratıcı’nın emirleri, yasakları umurunda olmayan bir insan topluluğu var. Ve bu insanlar öyle bir şuurla yaşıyorlar ki, müttakî olma gayretindeki Müslümanlar olan bizlerin Kur’anî ve Peygamberî bir hassasiyetle düşünmemiz, incelememiz gereken ne varsa yapıyorlar. Rahatlarından feragat ediyorlar, keyiflerinden taviz veriyorlar. Dışarıda satılan en ufak bir şeyin helâl sertifikası olup olmadığıyla değil, kaynağının, getirisinin ve götürüsünün neler olduğuyla ilgileniyorlar. Bu tüketim çılgınlığıyla tek başlarına mücadele ediyorlar. Bu insanî mesuliyete düşmekten korktukları için mümkün olan her şeyi kendileri üretiyorlar. Doğada organik hâlde bulunan (yani Allah’ın bize doğrudan sunduğu) maddeleri kullanarak, ihtiyaçları olan her şeyi bizzat kendileri üretme gayreti içerisindeler. Şimdi biz müttakî olma gayretindeki Müslümanlar, “Aman kim uğraşacak, bunları düşünüp yapmaya zaman mı var?” diye çekilsek ayıp değil mi? Görünen o ki, bu insanların yaptıkları bu güzel hareketlere İslamî bir niyet katmalarına, bizlerin de İslamî yaşantımıza böyle güzel hareketler katmamıza ihtiyaç var. Gayri İslâmî yaşayışlarına bakıp yaptıkları hareketleri küçümsemeyelim, aksine destek olalım. Helâl sertifikalı hazır müttakîliğimizden biraz taviz verip, organik müttakîlik için emek harcayalım. İlla bu sayede gerçekten helâl bir yaşantıya sahip olabiliriz. Ve bu sayede başkalarının iman ve İslâm nimetine kavuşmasına da vesile olabiliriz.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*