Kâinatın Aşk Penceresi

“Hem, kâinat kalbindeki ciddi aşk, bir Mâşuk-u Lâyezalîyi gösterir. Evet, ağacın mahiyetinde olmayan bir şey esaslı bir sûrette meyvesinde bulunmadığı delâletiyle, şecere-i kâinatın hassas meyvesi olan nev-i insandaki ciddi aşk-ı lâhutî gösterir ki, bütün kâinatta-fakat başka şekillerde-hakiki aşk ve muhabbet bulunuyor. Öyle ise, kalb-i kâinattaki şu hakiki muhabbet ve aşk, bir Mahbub-u Ezelîyi gösterir.” (33. Söz/26. Pencere)

Bediüzzaman Hazretleri, yukarıdaki paragrafın yer aldığı “pencere”nin, “ehl-i kalbe ve ehl-i muhabbete hususiyeti” olduğunu söyler.

Biz ebedî gençliğe talip olanlar, kalbimizin Gerçek Sahibini tanıyıp O’nun sevgisini kazanmak adına “ehl-i kalp ve ehl-i muhabbet” olabilmenin derdiyle sürdürüyoruz şu fani hayatı. Bu dertle dertlenmek öyle kolay bir şey değil elbet. Nefsi bu yönde terbiye etmek için kulluk bilincini kazanmak gerekiyor öncelikle. Kalp ehli, muhabbet ehli olabilmek bir şuur meselesi zira.

İnsan, sadece maddeden ibaret bir varlık olmadığından; nefsin arzularıyla baş edebilme, bu arzuları dizginleyip yönlerini güzel şeylere çevirme ve –nefsine zulmetmeyip- bu güzelliklerden istifade edebilme noktasında ciddi bir şuur eğitiminden, bir nefs terbiyesinden geçmektedir. Bu yol ehl-i kalp tarafından bir meyille seçilir, terbiye bizzat tercih edilir. Elbette ki, durağan bir hayat içerisinde olmamaktadır bu terbiye şekli. Bütün âlem son sür’at bir akışla devam ederken, nefsin hoşuna gidecek pek çok şey insanın hayatını kuşatmış bir vaziyette, bir irade eğitiminden söz ediyoruz.

Nefsin hoşuna giden ve onu kuşatan duygulardan biri ve en önemlisi Aşk’tır. Aşk, salt belli bir varlığa yöneltilemeyecek derecede muazzam ve şiddetli bir muhabbettir. Kâinatın kalbinde yer alan ciddi bir duygudan söz ediyoruz. Fuzulî’nin dediği gibi, “Aşk imiş, her ne varsa âlemde.” Peki, bütün kâinatı kuşatan, kâinatın merkezinde, mayasında yer alan bu “Aşk” hakikatinin bir insandan diğerine veya sadece eşyaya yöneltilerek sınırlandırılması mümkün müdür? Ve hakiki “Aşk” bu mudur?

Yazının girişinde zikrettiğimiz “pencere”ye dönecek olursak, bu kuşatıcı duygunun “Sonsuz bir sevgili”yi gösterdiğini görmemiz gerekiyor. Kâinatta olan her şeyin insanda da mevcut olduğu hakikatinden hareketle, kâinatın bu kuşatıcı, “merkez” duygusunun aynı şekilde insanın da merkezinde olduğunu söyleyebiliriz. Dolayısıyla, insanın kalbi de “Allah aşkı”na işaret ediyor. Yani, küçük bir kâinat olan insanın ve büyük bir insan olan kâinatın kalbi, varlığının başlangıcı ve sonu olmayan sonsuz bir sevgili olan “Allah”ı gösteriyor, bu hakiki duygunun O’na yöneltilmesi gerektiği dersi çıkıyor buradan ehl-i kalp ve ehl-i muhabbete.

“Aşk”ı incelemeye, çözmeye, anlamaya çalıştığımız bu sayımızda; akla sorular sorduk, nefisle konuştuk, ruhu dinledik. Bütün tefekkürlerimizin neticesinde, “Allah için sevmek” hakikatine ulaştık. Nihayetinde, bütün insanlığı cezbeden “Aşk”ın nasıl bir şey olduğuna, ne için var olduğuna, aşkın insan, eşya ve diğer duygularla münasebetine dair tefekkürlerimizi derginin sayfalarına nakşettik.

Elinize aldığınız bu sayının, kalbin mahiyetini sorgulamanızda ve hakikate ulaşmanızda bir tefekkür kılavuzu olmasını temenni ediyoruz.

Kalbinize iyi gelsin efendim…

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*