Osmanlıca hikâye

Saygıdeğer Keçeliler;

Kitap okumayı sever misiniz? Ben severim, hatta fazlaca severim. Ama çok okuyamam. Ne bileyim, ne okuyacağımı bilemem bazen. Okuyacağım kitabı buldum mu da elimden bırakamam. Bir hafta mı sürüyor bütün kitabı okumak? Bir hafta boyunca o kitapta yaşarım. Son zamanlarda ise böyle beni sürükleyecek, bir çırpıda okuma isteği uyandıracak bir kitap okumamıştım. Roman okumak istiyordum. Çünkü dünya çok küçük geliyordu artık. Evet, biliyordum dünya çok büyük, milyarlarca insan yaşıyor üstünde. Ama yine de “Yok ya, o kadar da insan yoktur” gibi hissediyordum. Sürekli aynı evde, aynı sokakta, aynı yolda olmak böyle düşündürdü sanırım. Çok az insan tanıyorum ya, sanıyorum ki hakikaten az insan var. Ufkum açılsın, bakış açım değişsin, farklı dünyaları tanıyayım istedim ve uzun zamandır bende olan, ama henüz okumadığım o kitabı aldım elime. İlk sayfa: “Uzun Hikâye, Mustafa Kutlu, 19 Kasım 2012/TÜYAP”. Altı yıl olmuş satın alalı, ama okumak bugüneymiş demek. Başladığım gibi de bitirdim kitabı. Belki ufkum, bakış açım yüz seksen derece değişmedi, ama farklı bir hikâyeye konuk oldum. Farklı insanların hikâyesine. Vagon bir evi ve o evin önündeki iplere dolaşık ebruli, mavi kahkaha çiçeklerini, gece safalarını, Cennet süpürgelerini hayâl ettim. Bir sürü yeni kelime öğrendim. Ve az da olsa büyüdü dünyam. Bu yüzden bu ayki Eskimez Yazı’ya Uzun Hikâye’nin kısa bir sahnesini konuk ettim.

İyi okumalar…

BONUS:
Bu ay da bulmacanız var! Yine Osmanlıca yazılışını verdiğimiz kelimelerin okunuşunu numaralandırdığımız yerlere yazıveriniz efendim.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*