Antipatetic bir konu: Teodise

Antik Yunan’dan İslâm filozoflarına kadar sorgulanan, düşünen/akleden her insanı derin düşüncelere daldıran, kimini dalalete götürürken kimini melaike mertebesine ulaştıran o kritik konu: Teodise.

“Tanrı”nın adaleti anlamına gelen teodise, problem olarak ilk kez Platon’da görülür. Platon’a göre ideler, uyumlu bir cosmos (evren) teşkil ederler. Bu tıpkı bir ehram (piramit) gibidir. Bu sistemin en tepe noktasında “iyi” idesi bulunur ve bu “Tanrı” ile özdeşleştirilmiştir. Aynı zamanda bu en küllî olan varlık idesidir. Ona göre var olan bir şey, aynı zamanda hem mükemmel, hem de iyi olandır. İdeler âlemi de bir düzene sahip olduğundan dolayı, iyinin ve güzelin de âlemidir.

Ünlü İngiliz filozofu David Hume da bu soruyu açarak şöyle dile getiriyordu:

“Allah kötülüğü önlemek istiyor da gücü mü yetmiyor?”

“Öyle ise O, güçsüzdür.”

“Yoksa gücü yetiyor da kötülüğü önlemek mi istemiyor?”

“Öyle ise O, iyi niyetli (ve Rahim) değil midir?”

“Hem güçlü, hem iyi ise, âlemde bu kadar kötülük nasıl oldu da varoldu?”

Bediüzzaman ise bu konu hakkında 29. Söz’de şu veciz ifadeleri kullanır:

“Şu kâinata dikkat edilse görünüyor ki: İçinde iki unsur var ki, her tarafa uzanmış, kök atmış. Hayır şer, güzel çirkin, nef’ zarar, kemâl noksan, ziya zulmet, hidayet dalalet, nur nâr, iman küfür, taat isyan, havf muhabbet gibi asarlarıyla, meyveleriyle, şu kâinatta ezdad birbiriyle çarpışıyor, daima tagayyür ve tebeddülata mazhar oluyor. Başka bir âlemin mahsulâtının tezgâhı hükmünde çarkları dönüyor. Elbette o iki unsurun birbirine zıt olan dalları ve neticeleri ebede gidecek, temerküz edip birbirinden ayrılacak. O vakit Cennet-Cehennem suretinde tezahür edecektir.”

“Allah zulüm altındaki insanları neden kurtarmıyor?” sorusuna beni en çok tatmin eden nokta şu olmuştur: İnsan musibetler sayesinde ahirete bir iştiyak hisseder ve bu dünyadan soğur. Ayrıca bu musibetlerin hepsi çok samimî dualara vesile olur. İnsan enaniyetli bir varlıktır, ancak bu musibetlerle Rabbine sığınıp aczini hisseder ve ahiretine çalışır. Bir hayâl edin; mükemmel bir dünya, hayatınızda hiç musibet yok, bu dünyadan gitmek ister miydiniz? Tabiî ki hayır. İnsan yaşadığı imtihan ve musibetler sayesinde ahiretine çalışır ve o tarafa bir özlem hisseder. Bu mesele, 17. Söz’de tafsilatlı bir şekilde anlatılmaktadır, oraya başvurabilirsiniz.

Bu konuda beni tatmin eden diğer bir kaynak şüphesiz yine Bediüzzaman’ın 13. Lem’a’daki sorulara verdiği müthiş cevaplar olmuştur. Bediüzzaman burada, kötülüğü şeytan üzerinden sorgulayarak hemen hemen hepimizin aklına gelen o soruyu cevaplar -şu an bu yazıyı okurken beyninizin içinden geçtiğini duyuyorum-, “Madem Allah sonsuz rahmet sahibi neden bu kadar kötülük ve adaletsizlik var?” Bediüzzaman’ın Kader Risalesi’nde izah ettiği gibi, “Halk-ı şer şer değil, kesb-i şer şerdir.”

Yani basit tabiri ile şerrin yaratılması şer değil, şerrin işlenmesi şerdir.

Peki neden?

Ateş kötü bir şey midir?

Elcevab: Hem hayır, hem evet.

Ateş hem nimettir, hem nikmet (şiddetli ceza) olabilir. Tahrip için de kullanılabilir, ısınmak, yemek gibi temel ihtiyaçların giderilmesinde de. Şeytanın insana musallat olması ile insanın istidatlarının geliştiğini vurgulamıştır Bediüzzaman.

  1. Lem’a’daki şu ifadesi de unutulmamalıdır: “…Şu dünya… Nakkaş-ı Ezelî’nin teceddüd eden (hikmetle yazar bozar) bir defteri ve her bahar bir yaldızlı mektubu ve her bir yaz bir manzum kasidesi ve o Sani’-i Zülcelâl’in cilve-i esmasını tazelendiren, gösteren âyineleri ve âhiretin fidanlık bir bahçesi…”dir.

Bu veciz ifadeleri açmaktan kendimi aciz hissederek tefekkürü sizin güzel zihninize bırakıyorum.

Bu konuda Tubanur Yeşilhark Özkan’ın yaptığı doktara çalışması olan, “A muslim response to evil: Said Nursi on Theodicy” kitabını ısrarla öneriyorum.

Ayrıca Bediüzzaman risalelerde şu ifadeyi de kullanmıştır: “Mülk O’nundur ve mülkünde istediği gibi tasarruf eder.”

Teodise konusu ile oldukça ilgili olduğunu düşündüğüm bu söz, insana neyi neyden sorduğunu hatırlatmaktadır.

Çok fazla alıntı yaptığım ve veciz sözleri sizin tasavvurunuza bıraktığım bu yazıda, yine Bediüzzaman’ın, her okuduğumda beynimdeki sinapsleri bambaşka âleme gönderen İşaratü’l-İ’caz’daki o sözü ile bitiriyorum: “Demek beşer, bir taraftan Arz’ın şifası için bir ilaç iken, diğer taraftan ölümünü intac eden bir zehirdir.”

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*