Peygamberliğe dair bazı sorular

Ön not: Bu yazımızda peygamberlik üzerine merak edilen temel soruların cevaplarını içeren bazı konulara değineceğiz. Soruların birbirinden bağımsız olmasından dolayı paragraflar arasında bağlantı kurulmaması rica olunur. İstifadeli okumalar!

Peygamberlik kurumu, Cenab-ı Hakk’ın kendisini tanıttırmak için gönderdiği delillerin en mühimlerinden birisidir. Çünkü peygamberler, Allah’ın kendilerine vahyettiğini, bulundukları topluma tebliğ eden, konuşan birer delildirler. Bu yüzden Hz. Âdem’den Asr-ı Saadet’e kadar pek çok topluma peygamber gönderilmiştir. Hadis-i Şerif’te geçtiği üzere şimdiye kadar 124 bin peygamber gelmiştir. Kur’ân-ı Kerîm’de adı geçen peygamber sayısı 25 tanedir. Peygamberlerin kimisine hem risalet, hem nübüvvet vazifesi verilirken, kimisi sadece nübüvvet ile memur olmuştur. Bu anlamda resul ve nebi kavramlarını iyi bilmek gerekir. Kendisine müstakil bir din ve kitap verilen peygamberlere “resul”, müstakil bir din ve kitap sahibi olmayıp kendinden önceki bir peygamberin kitabına uygun hareket etmekle vazifeli peygamberlere de “nebi” denir. Şimdiye kadar 313 tane resul gönderilmiştir. Burada şöyle bir şey söylemek gerekir ki, her resul aynı zamanda nebidir. Fakat her nebi resul değildir.

Peki, hiç kadın peygamber gönderilmiş midir?

Bu konuda iki farklı yorum vardır. İmam Mâtürîdî’ye göre peygamberliğin şartlarından bir tanesi de peygamberin erkek olmasıdır. Bu konu Yusuf 109, Enbiya 7, Nahl 43 âyetlerinde açıkça belirtilmiştir. Nahl 43 âyetinde şöyle denilmiştir: “Ey Resulüm! Senden önce de kendilerine vahiyde bulunduğumuz erkeklerden başkasını peygamber olarak göndermedik. Eğer bunu bilmiyorsanız, bilgi sahiplerine sorun.” İmam Mâtürîdî, kadının fıtraten zayıf, nazik, duygusal bir yapıya sahip olmasından dolayı peygamberlik gibi ağır bir yükü kaldıramayacağını söylemiştir. Peygamberler sabır ve mücadele içerisinde bir hayat geçirmişlerdir. Bazen işkencelere bile maruz kalmışlardır. Kadınlar yaratılış itibariyle bu yükü kaldıramaz. Ayrıca kadının ayın belirli günlerinde ibadete mani bazı hâllerinin olması, bunun yanında çocuklarına bakmakla da yükümlü olması nedeniyle vazifesinde noksanlıklar olacaktır. Peygamberin ümmetine imam, gerektiğinde komutan olması gibi kadının peygamberliğini imkânsız kılan durumlar vardır. Cenab-ı Hak, erkeklerden peygamber gönderirken, onlardan en iradeli, en güçlü ve en cesur olanlarını seçmiştir.

Diğer bir yorumu İmam Eş’ari getirmiştir. Bu yoruma göre Cenab-ı Hak isteseydi kadın peygamber gönderebilirdi. Hz. Havva, Hz. Sara, Hz. Hacer, Hz. Musa’nın annesi, Firavunun eşi Hz. Asiye ve Hz. Meryem gibi zatların “nebiye” vasfını taşıyan peygamberler olduğunu dile getirmiştir. İmam Eş’ari bu yorumu yaparken “Nebi, ister tebliğe memur olsun, isterse olmasın kendisine vahiy olunandır” tarifine dayandırmıştır.

Bunun yanında kendisine hiç tabi olunmayan peygamberler vardır. Bu bize bir şey anlatmıyor mu? Nur Sûresi 53. âyette geçtiği üzere; “Peygambere düşen ancak tebliğ etmektir.” Hz. Muhammed’in (asm) amcasının hidâyete ermesini istediği ve İslâm’ı kabul etmediği için üzüldüğü bir zamanda bu âyet nüzul olmuştur. Bediüzzaman bu âyete, bizim hayatımıza bakan yeni bir yorum getirmiştir.

Risale-i Nur’da geçen ifadelere göre iman ve Kur’ân hizmetinde bulunan Nur Talebeleri’nin vazifesi de sadece tebliğdir. Hidâyeti vermek, onu insanlara kabul ettirmek Cenab-ı Hakk’ın vazifesidir. Biz kendi vazifemizi yapıp Cenab-ı Hakk’ın vazifesine karışmamalıyız. Nitekim bir peygamber, kimse ona tabi olmuyor diye vazifesini bırakmadığı gibi, bizim de karşımıza çıkan engellerden, kimsenin bizi dinlememesinden dolayı şevkimizin kırılmaması ve hizmette fütur göstermememiz gerekiyor. İnsanların dinlememesi bizi daha çok şevk ve gayrete getirmelidir. “Meşakkat, alamet-i makbuliyedir. Bir şeyin kıymeti ve ehemmiyeti sayı çokluğuna değil kaliteye bakar ve bakmalıdır” diye düşünmeliyiz.

Peki neden artık peygamber gelmiyor?

İnsanoğlu ilk yaratılıştan günümüze kadar hep bir tekâmül içerisindedir. Dinlerin tekâmülü de aşama aşama olmuştur. Hz. Muhammed’den (asm) önce gelen peygamberler de bu tekâmülün bir parçasıdır. Hz. Muhammed (asm) geldikten sonra din kemâle ermiştir. Maide Sûresi‘nin “Ben sizin dininizi kemâle erdirdim” ayeti buna işaret etmektedir. Tevhid inancı Hz. Muhammed’in (asm) gönderilmesiyle en sağlam zemine oturtulmuştur.

Bunun yanında Hz. Muhammed’den (asm) önce toplumlar arası iletişim, etkileşim ve haberleşme gibi vasıtalar çok sınırlıydı. Aynı zamanda yaşayıp farklı kavimlere gönderilen peygamberler olmuştur. Fakat İslâmiyet’in yeryüzüne inmesiyle dini tebliğ en doğudan en batıya kadar ulaşmıştır. Her toplum İslâmiyet’ten haberdar olmuştur. İletişim, etkileşim, haberleşme ve teknolojinin ilerlemesiyle İslâm’ın her yere tebliğ edilmesi kolaylaşmıştır. Muhammed-i Arabî’nin (asm) nuru tüm kâinata yayılmıştır.

Bir ağacın tohumunda, çekirdeğinde o ağacın bütün tarihçe-i hayatı saklıdır. Ne kadar meyve vereceğinden tutun da, yaprak sayısı, dallarına, boyuna kadar ağacın kemâlâtının bütün bilgileri o çekirdeğin içine yerleştirilmiştir. Aynen öyle de “Sen olmasaydın, sen olmasaydın Ey Muhammed, kâinatı yaratmazdım” kudsî hadisinin sırrınca, Hz. Muhammed (asm), bu kâinat ağacının bir çekirdeğidir. İnsanlığın bütün kemalâtı bu çekirdekte yerleştirilmiştir. Çekirdeğin neticesi olan meyvesi de Hz. Muhammed’in (asm) dünyaya teşrifidir. Ahlâkın bütün meyvelerini, güzelliklerini, iyiliklerini bu Zât-ı Muhammed’de (asm) müşahede ediyoruz. Gayr-ı müslimlerin dahi hayran kaldığı ve örnek aldığı bu mübarek zâtın hayat tarzına imtisal etmek tüm beşeriyetin kemâlâtına vesile olacaktır.

Son olarak Mesnevî-i Nuriye’de geçen bir ifadeyle bitirelim.

“Eğer âlemi bir kitab-ı kebir olarak görsen, kâtibinin kaleminin mürekkebi nur-u Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmdır. Eğer âlemi bir şecere suretinde görsen, evvela çekirdeği, sonra meyvesi yine nur-u Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmdır. Eğer âlemi bir zîhayat libasını giymiş görsen, onun ruhu nur-u Muhammedî Aleyhissalâtü Vesselâmdır. Eğer âlemi bir gül bahçesi olarak görsen, onun andelib-i zîşanı yine nur-u Muhammedî Aleyhissalâtü Vesselâmdır.” (Yeni Asya Neşriyat, 2017, Fihrist, s. 285)

 

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*