Ayna var

Radyoya gelirken baktım yanımda bir motorcu… Hafif dokundu arabaya ve bir şeyler söyleyip gitti. Suçluydum, çünkü aynaya bakmadan direksiyonu sağa kırmıştım. Ne dedi delikanlı, biliyor musunuz: “Ayna var, ayna!”

“Karakolda ayna var” diye de bir türkümüzü hatırladım. Bir arkadaşım farkına varmış; ayna kelimesini çok kullanıyorsun, demişti. Ayna edebiyatta bir sembol…

Evet, motorcu gencin sözü dikkatimi çekti: “Ayna var, ayna!” Sonra yeryüzüne baktım, gökyüzüne baktım, gelirken düşündüm. Her şey bir ayna… Buna edebiyatta ‘mirat-ı mücella’ deniyor. Cilalı, pırıl pırıl bir ayna. Kâinat bir ayna; biz bu aynaya pek bakmıyoruz. Benim bugün direksiyonu sağa kırarken aynaya bakmadığım gibi…

Peki buradan nereye gideceğiz? Ayna kendisini bir sefer gösterir. “Ben aynayım…” der, o kadar… Ama aynaya sızanlar ne? Aynaya baksaydım; o motorcu çocuğu görecektim. Birileri ikaz mı etmeli acaba: “Aynaya bakın!” diye.

Kâinat bir ayna… Her yaprak, ayçiçeği, gül ayna… Gökkuşağı, gökyüzü, bulutlar bir ayna… Ağaçlar, kuşlar… İşte o adını sayamadığımız çiçekler bir ayna… Aynaya baksak… Biz de aynayız…

Peki, ayna ne?

Çiçeği bir ayna kabul edelim. Peki bu aynada-n ne göreceğiz? Çiçekçiyi… Nakşı bir ayna kabul edelim. Bu nakışta ne göreceğiz? Nakkaşı… Bir resmi ayna kabul edelim. Bu aynada ne göreceğiz? Ressamı… Fotoğrafı bir ayna kabul edelim. O fotoğrafta ne göreceğiz? Fotoğrafçıyı…

İşte yeryüzü bir ayna; sanatkârını gösterir. Gökyüzü bir ayna; sanatkârını gösterir. O yüzden o söz hoşuma gitti: “Ayna var, ayna!” Aynalara bakacağız da… Ne göreceğimizi bilmemiz gerekiyor. Çiçeğe bakınca, kuşlara bakınca, gökyüzüne bakınca, yıldızlara bakınca, aya bakınca… Bunların bir “ayna” olduğu tamam da… Oradan nereye gideceğiz? İşte kâinat baştan sona bir ayna ise buradan göreceğimiz; her bir sanatın sanatkârına ayna olduğu…

Bu, okullarda anlatılmıyor. Sadece ‘bu ağaç’ denilip geçiliyor. “Bu çok güzel bir ağaç!” deniliyor. “Çok güzel yapılmış bir ağaç!” denmesi gerekirken ağaç “garip” bırakılıyor ve “garip” bir cümleyle karşı karşıya kalıyoruz. İşte bu ağaç… İşte bu gökyüzü…

Peki ya bu ayrılık, bu yalnızlık, dünyaya geliş-gidiş aynasından, yani hayat-ölüm aynasından göreceğimiz ne?

Meselâ ölüm aynasında-n neyi göreceğiz? Ölümsüzlüğü… “Ben ölüyorsam; ölmeyen biri var.” Hastalık aynasında-n neyi göreceğiz? Sağlığı… “Ben hastalanıyorsam; hastalanmayan biri var.” İşte sonsuzluğa açılan bir bakış aynası…

Aynaları severiz. Hele gençken başından ayrılmadığımız bir şey… Diyor ki şair: “Acaba ben aynadan gidince, aynalar benim sırrımı başkasına verir mi?” Evet, her şey bir sırrı fısıldar. Duymak bize düşüyor. Çiçeklerin fısıl fısıl konuştuğunu, sessizliğin sesini, yolların uzayıp gittiğini, gökyüzünün durmadan bize bir şeyler fısıldadığını ve rüyadan daha rüya bir dünyada yaşadığımızı, masaldan daha masal zamanlar geçirdiğimizi, “saat aynaları” söyler bize…

Ayna denince sadece o cam anlaşılmamalı… Bir “sır” var aynanın arkasında; simsiyah… Hep dikkatimi çekerdi. Önü pırıl pırıl; arkası zift… O “sırrı” kaldırdığınızda hiçbir şeyi göremiyorsunuz. İşte o sırrı çözmek için dünyadayız.

Kâinatın, nefeslerimizin bir sırrı var. Her göz açıp kapayışımız bir ayna… O aynaları “kırarsak” bütün inceliklerin gönlü kırılır. Cahit Sıtkı bir şiirinde: “Koklamadan attığım gül demeti” diyor. Acaba zamanları, dünyayı, mevsimleri, gençliğimizi koklamadan atıyor muyuz?

Ve aynalar zaman zaman tozlanır. Onların tozunu almalıyız; nelere şahit olduklarını görebilmemiz için…

Aynalar da saatler gibi; yaptığı işin farkında olmaz. (Aynalar genellikle sessiz olduğu için mi kırıp geçiyoruz nicesini!)

İşte aynalar gibi “sessiz” bir çığlık atar mevsimler. Kulağınızı verirseniz -kalp kulağınızı- duyabilirsiniz; görebilirsiniz hatta…

“Aynasız” yaşamak; her ân bir “kaza” ile karşı karşıya gelmemiz anlamına gelebilir. Ve birileri: “Ayna var, ayna!” diyebilir size. İşte bunu düşünürler söyler: “Ayna var, ayna!” diye…

Aynasız kalmak kör olmak… Deniz gökleşir, gök denizleşir birbirlerine bakarken. Böyle yüz yüze geldiklerinde acaba ne konuşurlar! Baş başa kaldıklarında yapraklar yapraklarla ne konuşur! Okumayı bilene her yaprak bir kitapmış ya… Bu ayna kitapları okumak gerekiyor.

Bakmayın siz toprağın karanlık, kahverengi olduğuna. Bir ayna o… İşte o tozlanmışlık, puslanmışlık var ya… Onu şöyle silip bi’ zahmet; aynaya yansıyanları görmek…

Elma bir ayna… Kahramanı “elma” olan bir roman olamaz mı? Kahramanı “ayna” olan bir roman…

Ve aynaya yansıyanlar… Kâinat aynasına yansıyanlar… Ve bu aynada gördüklerimiz…

Ve dostlar birbirine ayna-laşır.

Giderken beni karanlığa terk etme. O cümleyi söyle: “Allah’a ısmarladık…”

Hafta içi her gün saat 08.00’da ve tekrarları 17.00 ve 21.30’da İstanbul Bizim Radyo’da yayınlanan “Keyfince Lügât” programından deşifre edilmiştir.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*