Ve insan konuştu

İnsan öyle bir varlık ki, en zorundan bir bilmece gibi. Kâinatın bir nümûnesi olduğu için on sekiz bin âlemin numuneleri de onun o küçük cisminde dercedilmiş. Bu çok boyutlu konuda söylenebilecek çok söz, incelenebilecek çok yön varken, biz bugün “konuşan” insandan bahsedeceğiz. Aslında diğer varlıklara baktığımızda onların da kendilerine has lisanlarla konuştuklarını, iletişim kurduklarını biliyoruz. Ama insanın konuşmasından farklı bir şekilde. Konuşmak, insan boyutunda o kadar özelleşmiş ki; nefes verirken havanın gırtlağımızda bulunan ses tellerini titreştirmesi, diye tanımlanan ses, her fertte ayrı bir hüviyet kazanmış. Muhteşem bir ehadiyyet cilvesi olan bu farklılığa Allah, “Göklerin ve yerin yaratılması, dillerinizin ve renklerinizin farklı olması da O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda bilenler için elbette ibretler vardır”1 âyetiyle parmak basıyor. Dillerinizin farklılığı, derken hemen göze çarpan iki mânâ var; her insanın konuşmasının ve sesinin kendine has olması ve konuşulan binlerce farklı dilin varlığı. Birleşmiş Milletler verilerine göre şu an dünyada konuşulan 7-8 bin dil ve bu dilleri konuşan yaklaşık 7,5 milyar insan var. 7,5 milyar insan ve her birinin sesi bir diğerinden farklı. Vahidiyyet içinde güneşler gibi parlayan bir ehadiyyet mührü. Bir de geçmişe doğru bakıp, şu ana kadar konuşulmuş dilleri, konuşmuş milyarlarca insanı düşününce, hissiyat ancak “Sübhanallah” demekle teskin oluyor. Her bir kulunun sesini işitip, tanıyan ve matlubunu veren Allah, şüphesiz bütün kusurlardan noksandır.

Konuşmaktan bahsettikçe tüm konuşmaların kaynağı olan Allah’ın Kelâm sıfatına varıyoruz. İsimlerine ayine olduğumuz Zât elbette konuşuyor hem de bütün dillerin kuvvetinde konuşuyor. Ama harften ve sesten münezzeh, ezelî bir şekilde. “Şayet yeryüzündeki ağaçlar kalem, deniz de arkasından yedi deniz katılarak (mürekkep olsa) yine Allah’ın sözleri (yazmakla) tükenmez. Şüphe yok ki Allah mutlak galip ve hikmet sahibidir.”2

Bu sıfat da alıyor bizleri, Allah’ın Mütekellim ismine götürüyor; Allah söyleyen, konuşandır. Peki kimle konuşandır, kime hitap ediyor? Elbette şuur sahiplerine, O’nu anlayabilecek olanlara. Gösterdiği bütün lütuf ve merhametiyle ve garip nakışlarla kendini zişuurlara tanıttırmak ve sevdirmek istediği anlaşılan Zât; elbette o insanla konuşacaktır, maksatlarını bildirecektir. Bunu anladık, peki herkesle mi konuşacaktır? Aslında evet, herkesle konuşacaktır, ama farklı makamlarda, farklı şekillerde. Kimine hususî kalp telefonuyla, ilhamlar vasıtasıyla konuşacak; kimine -daha yüksek makamda olanlara- elçiler vasıtasıyla ve kimine de birebir, perde arkasından konuşacaktır. Lâkin herkes bu yüksek makama çıkmaya kabiliyetli olmadığından, elbette insanlar içinde en latif, en âli ruhlu olanla konuşacaktır. Ve bu zatın öyle bir seyahati olacaktır ki, yetmiş bin perdeyle tabir olunan Kab-ı Kavseyn makamına kadar mertebeleri aşacak ve Rabbiyle konuşacaktır:
اَلتَّحِيَّاتُ لِلّٰهِ وَالصَّلَوَاتُ وَالطَّيِّبَاتُ “Bütün zîhayatların, hayatlarıyla gösterdikleri tesbihat-ı hayatiye ve Sânilerine takdim ettikleri fıtrî hediyeler, ey Rabbim, Sana mahsustur. Ben dahi bütün onları tasavvurumla ve imanımla Sana takdim ediyorum.”3

İşte insanlığın çıkabileceği en yüksek makam, mi’râc budur. Bütün tabakaları aşarak, elçisiz, aracısız, bir insanın -insanların en mükemmelinin- yaratıcısıyla konuşmasıdır. Sanatın sanatkârını tanıması, vücub ile imkân ortasında zamansız ve mekânsız görüşmesidir. Nihayetsiz âciz olanın, nihayetsiz Kàdir olana muhatap olması, ne mükemmel şeydir. “Ve o insan kafasındaki kàbiliyet-i nutuk ve beyana o derece ulvî cihazat ve istidat verdi ki, Sultan-ı Ezelîye muhatap olacak bir makamda inkişaf ettirdi, terakki verdi. Yani, fıtrat-ı insaniyedeki sıbga-i Rabbâniye, hitab-ı İlâhî çiçeğini açtı.”4

 

Dipnotlar:
1) Rum Suresi: 22
2) Lokman Suresi: 27
3) Şualar, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul 2018, s. 114
4) Mektubat, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2018, s. 277

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*