Sene 19..

Dozer geliyor dozer

Çekilin yoldan ezer

Benim canım kardeşim

Bilmem ne sanatçısından güzel…

Bu mani size de çok şey anlatmadı mı?

Çok şey derkeeen…

Neeyyyy!

Mazi kalbimde yaradır falan desem,

O da olmadı.

Hatırla kardeşiiimmm,

O yazdıklarınııı,

Gülmelerin ardından,

Çıkan hatıraları

mı desem?

Ya da kısa ve öz olarak hatıra defteri diyim en iyisi…

Çok net bir cevaba ulaştım sonunda, alengirli yollara ne hacetse artık, derdimi antik kuntik anlatmaya çalışma çabam da takdire şayan doğrusu…

Neyse.

Bana kalbin kadar temiz bu sayfayı ayırdığın için teşekkür ederim yazardık hep, teşekkür etmeye bahane mi arıyorduk bilmem.

Şimdi de bana kalbin kadar temiz bu sayfayı ayırdığın için diye başlamayacağım tabiî ki. Yazıyoruz yapılanları, eleştirmeye bahane mi arıyoruz onu hiç bilmem… Her dönemin bir tarzı var.

Eskiler kibarlığa, yeniler eleştirmeye düşkün anlaşılan.

Şuan kendimi ve dahi sizleri gömmüş bulunmaktayım sanırım… Gerçekten kötü bir niyetim yoktu, buraya yazarken fark ettim bunları ve silmeyi de vicdanım yemedi…

Hakikaten neden her şeyin doğrusunu biliyormuş gibi yapıyoruz?

Neden böyleyiz arkadaşım?

Herkesin çiftliğinde ötmeye çalışan horozlar gibiyiz, oysaki horozlar sadece kendi çiftliklerinde ötermiş, bir horoz kadar olamadık.

Laf söyleyen, çemkirebilen herkese helâl olsun, alkışı yapan şakşakçılar olduktan sonra etrafımızda, batar gideriz böyle…

Bir dakika ya, şimdi de kendimizi eleştirmiş oldum.

Bak yine eleştiri çıktı ortaya.

Bilinçaltımızla oynadılar kesin.

Batı bizi bozdu, dermiş eskiler.

Bu Batı’nın canı batasıca dersek, kötü bir şey mi demiş oluruz?

Vay geçmişine yandığım,

İşin içinden çıkamıyorum.

Bu hassas konuya girmeyi hiç gözüm yemiyor.

Editör yazı bekliyor,

Zihnimi bu konular kurcalıyor.

Oy neneem oyy!

Çayır çimen geze geze diye oynamak varken Kıraç gibi, otur bilgisayarın başına ağlanacak hâlimize gülmeceyi kelimelere dök, gibi bir şey oldu bu yazıyı yazma çabası…

Herkesi rahat mı bıraksak en iyisi?

Kibar olmak isteyen kibar,

Eleştirmek isteyen sivri,

Mutsuz olmak isteyen suratsız,

Mutlu olmak isteyen 32 diş gözükse,

Herkesin keyfi bilse falan…

O zaman da ‘başına buyruk danalar’ tabirini mi hak etmiş oluruz?

Ahir zamandayız arkadaşlar, az vaktimiz kaldı. Sur üflendi üflenecek, eli borazanda İsrafil’in.

Şimdi n’apıcaz, nasıl davranıcaz derken,

Allahümme Salli Ala Seyyidina Muhammed, diye salâvatı ritme takmış, ritme de bedenen uyum sağlayan bir genç geçti yanımdan.

Ritmini tasdikleyip tasdiklememeyi herkesin paşa gönlüne bırakırken, nasıl davranacağımızın cevabının Peygamberimiz (asm) gibi olduğunu bulmuş bulunmaktayız.

Peygamber Efendimiz’e selamlarımızı götüren melekler, kimler geldi kimler geçti de daha önce böylesi gelmedi, diyorlardır…

Esprili meleklerden, “yok devenin bale pabucu, böyle salâvat mı çekilir” diyen var mıdır acaba?

Bu deve pabuç falan, bunlar da nostaljiydi sanki yaa!

Bir gün de nostalji serisi yapalım gençler, ama şimdi annem, “Mutfak böyle mi toplanır!” diye sesleniyor.

Hadi ben şimdiki zamanın toprağıyım, eleştiriyorum da anneme n’oluyor!

Çizim: Elif Yurt

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*