Nevâî’nin nevâsı

Ali Şîr Nevâî, Çağatay Türkçesi’nde verdiği onlarca eseriyle asırlar boyu okunmuş, Türk dünyasını etkilemiş, yetiştirmiş büyük şâir ve mütefekkirdir. Eserlerinde toplam 1 milyon 328 bin kelime kullandığı tespit edilmiş. Yine eserlerinde 26 bin farklı kelime kullanarak, toplamda 21 bin kelime kullanan Puşkin’i ve yaklaşık 20 bin kelimeyi yazıya döken Shakespeare’i geçmiştir.

Herat’da doğan şâirin farklı konularda yazdığı 29 eseri vardır ve o yalnız Çağatay Edebiyatı’nın değil, Türk Edebiyatı’nın da önde gelen bir edîbidir. Türk diline gösterdiği özen ve bilgelik dolu bir öğretmen gibi ele aldığı dile dair eserlerinde, Türkçe’nin diğer dillere olan üstünlüğünden, inceliklerinden bahsetmiş, ilim erbabına hiçbir dönemde önemini kaybetmeyecek tavsiyelerde bulunmuştur. Nevâî’nin uzak akrabaları olan bizlerin Türk diline sahip çıkma, onu var olan tehditlerden koruma ve inceliklerini yaşatmaya dair olan isteksizliği hayreti mucip bir hakikattir.

Ali Şîr Nevâî, yaşamış olduğu zor zamanlarda dahi edebiyatçı kimliğini bırakmayarak ömrünün son zamanlarını, Türk Edebiyatı’nın en önemli eserlerinden biri olan Muhâkemet’ül Lugâteyn’i yazmaya adamış önemli bir edebiyatçıdır. Nevâî’ye göre Türkçe, kelime hazinesi ve gramer bakımından Farsça’dan imkânları daha iyi olan bir dildir. Türk dilinin imkânlarına rağmen ana dili ile yazmayan Türk şâirlere ve yazarlara sitem etmiştir. Türkçe’yle şiir yazmayan şâirlerin şâir olamayacaklarını söylemiş ve bunun sonunda da Türk dilinin Türkçe şiirler yazan birçok kullanıcısı olmuştur. Türkçe en az 100-150 yıl ömrünü uzatmıştır ve günümüze yol olmadan gelebilmiştir.

Türkçe’ye yapmış olduğu katkıların yanı sıra Nevâî, Nakşibendî tarikatına mensup olan Ubeydullah Ahrar’ın öğrencisidir. Allah, Hz. Âdem’e bütün isimleri nasıl öğrettiyse genel anlam da insan öğrenme kabiliyetiyle donatılarak yaratılmıştır, görüşündedir. “Hayvanların da dilleri vardır, farklı farklı sesleri de olsa ortak noktaları dildir. Ama mânâyı kavrayabilen ise yalnızca insandır” der.

Ali Şîr mahlas olarak “Nevâî” sözcüğünü kullandı şiirlerinde. Kelime anlamı “makam, âhenk ve nasip ile ilgili” olarak karşımıza çıkıyor. Biz Nevâî’yi daha çok Türkçe hakkındaki düşünceleri ve Türkçe’yi diğer dillere üstün tutuşuyla biliyoruz. Oysa o, mensur eserlerinin yanı sıra manzum eserler de kaleme almıştır. Şiirlerinde klasik edebiyatın izlerini taşıyan Nevâî, Türkçe şiirin nasıl yazılacağını da göstermiştir ve kendinden sonraki birçok şairi tesiri altında bırakmıştır. 15. yüzyıl Doğu Türkçesi’yle yazılan bu şiirler neyi terennüm eder, kulak verelim:

“Gark-ı muhît-i ışkıng edi cân ile köngül
Ol dem ki rûh Enes idi ten birle âşinâ”

(Ruh ile ten daha aşina olmadığı zaman, can ile gönül senin aşkının denizinde boğulmuştu.)

Yani can ile gönül ezelden aşinadır birbirlerine.

“Gülde yüzüng letafetidin rengi körmese
Bülbülga ne edi bu figan birle bu nevâ”

(Gülde senin yüzünün letafetinden bir renk görmese bülbüle bu feryat figanla bu neva neydi?)

Bu beyit klasik edebiyatın sık kullanılan gül-bülbül mazmunlarına örnektir.

“Ey saçıng zencirining sevdasıda mecnun hıred
Dem-be-dem köprek peri dek hüsnünge meftun hıred”

(Ey, akıl saçının zincirinin sevdasında Mecnun’dur. Zaman zaman çoklukla peri gibi güzelliğine akıl tutulmuştur.)

Türk dilinin büyüklüğünü biraz olsun anlamak ve neyi kaybettiğimizi hatırlamak adına bu ay Türk dilinin büyük şairi Ali Şîr Nevâî’den bahsetmek istedik, umarız ki dili kaybetmenin bir ulusu kaybetmek olduğu hakikati en yakın zamanda bilinir.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*