2019 Ağustos – Haber Yorum

Ekonominin düzelmesi için şeffaflık şart

Dünya Bankası’nın son raporunda Türkiye’de yaşanan ekonomik kriz ve resesyonun Avrupa ülkelerini de olumsuz yönde etkilediği kaydedildi. Rapora göre, gelişmiş ülkeler arasında en büyük yavaşlama Avrupa ülkelerinde görüldü. Küresel Ekonomik Beklentiler raporunda, Avrupa’nın azalan yatırım ve ihracat nedeniyle 2020 ile 2021 yıllarında en büyük yavaşlamayı yaşayacağı, bu yıllarda bu ülkelerdeki büyüme hızının 1,4 oranında olacağı kaydedildi. Raporda, Türkiye’nin ‘Gayrisafi Yurtiçi Hâsılası’ (GSYİH) ile ilgili tahminlerde bulunuldu. Buna göre, Türkiye’de GSYİH’nin 2019 yılında yüzde 1 oranında azalacağı, ancak 2020 yılında yüzde 3, 2021 yılında yüzde 4 artacağı öngörüldü. Gelişmekte olan ülkeler arasında Arjantin ve Türkiye’nin kur düşüşünden en fazla etkilenen ülkeler olduğu kaydedildi. Amerika’nın Sesi’nde yer alan habere göre, Dünya Bankası Başkanı David Malpass, yayınlanan 182 sayfalık son raporla ilgili yaptığı açıklamada, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin ekonomilerine yönelik birçok risk faktörü bulunduğunu kaydetti. Malpass bu risklerin, ticari engeller, yavaşlayan yatırımlar ve ekonomik yavaşlamalar olduğunu belirterek, “Daha güçlü bir ekonomik büyüme, yoksulluğun azaltılması ve yaşam standartlarının iyileştirilmesi şarttır. Ülkelerin çalışma ortamlarının iyileştirmesi ve yatırımları çekmek için önemli reformlar yapması gerekir. Ülkeler ekonomi yönetimlerinde şeffaflığı yüksek bir öncelik hâline getirmelidir” şeklinde konuştu.

Dijital aktivizmde sağcılar ve solcular

Sosyolog Jen Schradie, yeni yayımlanan The Revolution That Wasn’t isimli kitabında teknolojinin, aktivistlerin faaliyet alanlarını eşit seviyeye getirememesinin yanı sıra, bir dijital aktivizm uçurumu oluşturduğundan, emekçi sınıfın hareketlerini kısıtladığından ve otoriter grupları desteklediğinden bahsediyor. Schradie, muhafazakârların internet kullanımından bahsederek şunları söylüyor: “İnternette bilgi yaymanın maliyeti televizyona, radyoya veya diğer iletişim araçlarına göre çok daha düşük olduğundan tarafsızlık düşüncesi internet için daha gerçekçi görünüyor. Bununla birlikte internetten yüzde yüz verim alabilmek için sağlam kaynaklarınızın, zamanınızın ve motivasyonunuzun olması gerekiyor. Bu imkâna sahip olan ve doğru dijital stratejiyi finanse edebilen kişiler dengeyi, kendi lehlerine olacak şekilde değiştiriyorlar. Fakat ben dijital aktivizmin 2014 yılındaki durumu üzerine bir araştırma yapıyordum. Birçok kişinin görüşünden farklı olarak, muhafazakârların ve otoriter güçlerin dijital ortamı kontrolleri altına aldığını gözlemlemiştim. Muhafazakârlar saldırılarında genellikle tek tip hareket ediyorlar. Muhafazakârlar ve liberallerin kendilerine özgü filtre balonları bulunuyor. Yaptığım araştırma bu balonların niteliksel olarak oldukça farklı olduğunu su yüzüne çıkardı. Sol taraf, çok sayıda kişiyi örgütlemeye ve katılımcı haline getirmeye gayret ediyor. Daha fazla etkinlik düzenlendiğini, örneğin bir sendika toplantısından sonra daha çok grubun bir araya geldiğini ve bu topluluğun yumruklarını birlik duygusuyla kaldırdıklarını görüyorum. Sağ taraf ise ulusal meselelere, internetteki popüler gönderilere, çeşitli yazılar paylaşmaya ve bu yazıların altına yorum yapmaya ilgi duyuyor. Parti tabanını harekete geçirmeye sol taraf kadar önem vermiyorlar. Bu önemli bir farklılık.” Ayrıca Teyit sitesinde yer alan habere göre, Schradie’nin kitabında dijital aktivizmin, liberallerden çok muhafazakârlara faydasının dokunduğu öne sürülüyor.

Sahte videolara dikkat!

TheWashington Post’un Fact Checker isimli doğrulama birimi, yanlış bilginin oluşmasına, internet üzerindeki bilgi karmaşasının önlenmesine ve yayılmasına sebep olan videolar için yeni tanımlar ortaya koydu. Çevrim içi mecralarda hızla yayılan, beğeni, paylaşım ve yorum sayılarının çok üstünde izleyici sayısına ulaşan videolar da aynı WhatsApp mesajları, Instagram postları ve Facebook gönderileri gibi yanlış bilgi içerebilir. Hatta hem göze hem de kulağa hitap ettiği için daha “inandırıcı” olduğu algısı, internet kullanıcılarının videolara aynı şüpheyle bakmasını engelliyor olabilir. Teyit sitesinde yer alan habere göre, The Washington Post, bilgi karmaşasına neden olan videolar için üç ana başlık oluşturarak hem izleyicilere hem de okuyuculara rehberlik sunuyor. Bu başlıklar ise şu şekilde:

1) Bağlamdan yoksun videolar

Üzerinde herhangi bir düzenleme yapılmamış; altyazı, dublaj gibi eklemelerle manipüle edilmemiş videolar, hatalı ilişkilendirilerek ya da eksik sunularak başka bir olayı, kişiyi ya da konumu gösterdiği iddiasıyla paylaşılıyor olabilir. Bu tip videolar, olayları yanlış ya da eksik aktarır.

2) Yanıltıcı kurgu

Başında veya sonunda belirli kısımların kesilmesi sonucu videodaki bilgiler ve ifadeler tam tersi bir niyeti işaret ediyormuş gibi öne sürülebilir. Özellikle söyleşi gibi, kameranın farklı açılardan iki ayrı insanı çektiği videolarda sıklıkla rastlanabilir. Bu tarz içerikler birbiriyle hiç bağlantısı olmayan cümle, kelime veya olayları farklı videolar hâlinde ard arda ekleyerek aldatıcı bir kurgu oluşturmuş oluyor.

3) Kasıtlı müdahale

Farklı motivasyonlar dolayısıyla video üzerine yanlış altyazı ya da seslendirme eklenmiş, videonun kurgusu veya görüntüsü üzerinde oynanmış ya da belirli kısımları çıkarılarak harici içeriklerle değiştirilmiş olabilir.

Çalışma saatlerine dikkat edilmeli

Yapılan bir araştırma uzun çalışma saatlerinin felç riskini artırdığını ortaya koydu. Angers Üniversitesi ile Fransa Sağlık ve Medikal Araştırma Milli Enstitüsü’nün yürüttüğü araştırmada uzun mesai, günde 10 saatten fazla ve yılda en az 50 gün çalışma şeklinde tanımlanıyor. Sonuçları Amerikan Kalp Derneği’nin bilimsel dergisi Stroke’ta yayımlanan araştırmaya göre 10 yıldan fazla süre uzun mesai yapan kişiler, felçle en fazla karşı karşıya olan grup oluyor. BBC’de yer alan habere göre, uzmanlar uzun saatler boyunca çalışan insanların felç geçirme olasılığının diğerlerine kıyasla yüzde 29 fazla olduğunu söyledi. Dernek Başkanı Dr. Richard Francis, “Uzun çalışsanız bile felç riskini azaltmak için yapabileceğiniz basit şeyler var. Sağlıklı beslenmek, spor için zaman ayırmak, sigarayı bırakmak ve tavsiye edilen oranda uyumak sağlığınızda büyük fark oluşturur” şeklinde konuştu.

Türkiye poşet kullanımında iyiye gidiyor

Türkiye’de 1 Ocak 2019’dan itibaren Ambalaj Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği gereğince, satış noktalarında plastik poşetlerin tüketicilere 25 kuruş karşılığında verilmesi uygulamasına başlanmıştı. Plastik kullanımını azaltmak amacıyla başlatılan uygulamayla çevre kirliliğinin önlenmesi, çevre duyarlılığı için farkındalık oluşturulması ve kaynakların verimli yönetilmesi hedefleniyor. Plastik poşetlerin ücretlendirilmesi uygulamasında gelişen süreç ve gelinen nokta itibariyle, gerek satış noktaları gerekse de vatandaşlar açısından belirli bir bilgi ve farkındalık seviyesi oluşturulduğu, toplumda bez çanta, file gibi çok kullanımlık taşıma ekipmanlarının kullanımının yaygınlaştığı ifade edildi. Uygulama ile Türkiye’de plastik poşet kullanımında yüzde 78,4 azalma oldu. Aylık yaklaşık 35 adet olan kişi başı plastik poşet kullanımı yaklaşık 10’a kadar düştü.

Dijital bağımlılığı ölçen program: “Dijitanalist”

DijitalBağımlılıkla Mücadele Derneği (DİBAMDER) Genel Başkanı ve Cumhuriyet Üniversitesi (CÜ) Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Tuncay Dilci, üç yıllık bir çalışma sonucu, 45 soruda bireyin dijital bağımlığını ölçen “Dijitanalist” adlı programa imza attı. AA’da yer alan habere göre, Doç. Dr. Dilci, çeşitli sosyal medya programlarına yönelik sorulara cevap veren kişinin dijital bağımlı olup olmadığını öğrenebildiğini dile getiren programın, dijital bağımlı çıkan kişilere çeşitli önerilerde bulunduğunu belirtti. Dilci konuyla ilgili şunları söyledi: “Dijilist diyeceğimiz, sadece ve sadece dijital nesneler üzerinden hayatı yorumlayan, hayatı yaşayan ve bunlar üzerinden zevk ve algı biçimlerini şekillendiren bir nesille karşı karşıyayız. Bu neslin sağlıklı bir sonuca ve yine gerçek temelli bir yaşam biçimine geçebilmesi için birtakım önlemleri almak durumundayız. Bizim şu an içerisinde bulunduğumuz sıkıntı, hayatımızın her anında dijital nesneler olmazsa olmazmış gibi hareket ediyor olmamızdır. Gözlerimizdeki yaşlar bile kurudu, yüzümüzdeki renk değişti. Artık algı biçimimiz farklılaştı, kısacası her şeyimiz sanallaştı.”

Yeşilay’dan proje: Ben de Varım!

İstanbul Kalkınma Ajansı, İŞKUR ve Yeşilay iş birliği ile yürütülen “Ben de Varım!” projesi kapsamında, Yeşilay Danışmanlık Merkezi’nde (YEDAM) psikolojik ve sosyal destek almış 18-29 yaş arası gençler çalışmaya hazırlanıyor. Yeşilay, İstanbul Kalkınma Ajansı’nın desteklediği ve iştirakçileri arasında İstanbul Ticaret Odası ve İŞKUR İl Müdürlüğü’nün yer aldığı “Ben de Varım!” projesiyle, danışanların bir birey olarak hayatını sürdürmesi için en önemli adımı atmasına destek veriyor. Yaşları 18 ila 29 arasında değişen, Yeşilay Danışmanlık Merkezi (YEDAM) ve YEDAM Atölye’de psikolojik ve sosyal destek alan danışanlar, proje kapsamında Türkiye’nin iş gücüne katkıda bulunmak için ilk adımlarını atıyor. Atölye çalışmasına katılan her danışandan en az 20’şer adet tasarım yapılması beklenirken, yesilaymarket.com üzerinden kursiyerlerin tasarımlarından oluşturulan ürünler satışa sunulacak. Böylece ilk kazançlarını elde etme fırsatına sahip olacaklar. Yeşilay, bağımlılıktan kurtulmak için tedavi gören ve belirli bir süre temiz kalma kriterine uyan danışanların iş hayatına katılımının desteklendiği proje için, sosyal firma modeli kapsamında gönüllü firmaların katıldığı bir havuz oluşturuyor. İş hayatına atılarak ülke ekonomisine katkı sunan bireyler, bağımlılıkla mücadele adımlarında elde ettikleri gelirlerle hayatlarına kaldıkları yerden devam edebilecekler.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*