Elinden geleni ardına koyma

“Sizden kim kötü bir iş görürse, onu eliyle değiştirsin; eğer buna gücü yetmezse diliyle değiştirsin; buna da gücü yetmezse kalben karşı koysun; bu, imanın asgari gereğidir.” (M177 Müslim, İman, 78)

Üst üste okuduğum kadına yönelik şiddet haberlerinden sonra günlerce bu hadisi düşündüm. Bu yazı, uzun zamandır zihnimi kurcalayan, “Kalbim bütün bu şiddeti, kötülükleri kabul etmediği gibi, bunlara karşı kınamaktan ve üzülmekten başka bir şey yapmamayı da kabul edemiyor. Ben ne yapabilirim? Dilimle ve elimle neleri değiştirebilirim?” sorularının müzakeresi ile şekillendi.

İnsan, çevresinden gelen geri bildirimlere çok duyarlı. İçinde yaşadığı toplumla birlikte var olduğundan, toplum tarafından onaylanmak, insanın en temel ihtiyaçlarından biri. Şiddetin toplum tarafından beslenip meşrulaştırılması bu açıdan çok kolay, onaylanmasa bile sessiz kalınması çoğu zaman desteklemek ve büyütmek için kâfi. Ancak işin güzel tarafı, şiddeti besleyen normları yıkmak da aynı mekanizmayla mümkün.

Toplum dediğimizde zihnimize soyut, bulanık ve kimlerden olduğu belli olmayan, ulaşması mümkün olamayan bir kitle gelse de, toplum biziz. Tek tük de olsa bireylerin verdikleri tepkiler, özellikle sosyal hayatın içinde, kamusal alanda yaşanan şiddet olaylarına verdikleri tepkiler, toplum vicdanının uyanmasında oldukça etkili. Toplumun geneli ses çıkarmasa bile, birilerinin “bu yapılan doğru değil” diyebilmesi, şiddetin faillerinin ve kimilerinin nezdindeki meşruiyetine çentik atarken, aynı zamanda mağdura yalnız olmadığını, destek bulabileceğini göstermesi açısından çok kıymetli.

Sessiz kalmanın nasıl bir pekiştireç olduğunu basit bir örnekle açıklayalım. Diyelim ki markette sıra bekliyorsunuz, bir uyanık(!) sanki sırayı görmemiş gibi doğrudan kasaya gitti ve aldıklarını kasiyerin önüne yığmaya başladı. Sırada bekleyenler “şimdi bir şey desem bir araba laf yeme ihtimalim var, aman ağzımızın tadı kaçmasın” diye düşünerek seslerini çıkarmayıp, bu davranışın kabul edilebilir olmadığını belirtmezse, kişinin aldığı sözsüz mesaj “kimse bir şey demedi, demek ki davranışım onaylanıyor” olur. Evet, bir araba laf yenme ihtimali var. Kişi yapılan uyarıya karşı savunma veya saldırı pozisyonu alabilir. Genelde bu ihtimal, uyaran kişi için cesaret kırıcıdır, çünkü kişi boşa konuştuğu hissine kapılır. Uyanık arkadaşımız cazgırlık yapıp bir şekilde üste çıksa bile bilinçli veya bilinçsiz olarak aldığı bir mesaj vardır ki, bir dahaki sefere bir sıraya kaynak yapmaya teşebbüs ettiğinde bu mesaj zihninde alarmların çalmasına neden olacaktır: “Bu davranışım birileri tarafından onaylanmayabilir.” Yalnızca o ihtimal bile bu konudaki güvenini sarsıp iki kere düşünmesine sebep olabilir, hiç olmadı o markete girdiğinde biraz daha dikkatli olur.

Örnekteki gibi bir durumda, olay da, hissedilen duygular da daha nettir, dolayısıyla tepki vermek nispeten daha kolaydır. Oysa şiddete şahit olmanın ve tepki verebilmenin birkaç zorluğu var. Bunlardan ilki şiddeti tanıyamamak. Ne olduğunu anlamadığımız bir duruma tepki de veremiyoruz ya da bir şeylerin yanlış olduğunu fark ediyoruz, ama tam olarak adlandıramadığımız için verilecek doğru tepkiyi bulamayabiliyoruz. “Nasıl ya!” diyebilirsiniz, ancak bu çok sık yaşanan bir durum.

Yazının devamına dergimizin Ekim sayısından ulaşabilirsiniz…
Dipnot:
1) Riyazü’s-Salihin, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, s. 211, İstanbul, 2016.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*