Kadına şiddet konusunda devlet, bakış açısını değiştirmeli ve özel önem sarf etmeli

Ülkemizde artan kadın cinayetlerinin çarpıcı yönünü, Av. Kadir Akbaş ile konuştuk. Kadına şiddetin yargıya yansıyan boyutunu, kanunların sağladığı imkânları, neler yapılabileceğini ve bu konuda yapılmış güncel ve özellikli bir araştırmanın sonuçlarını da bulabileceğiniz röportajımızı istifadenize sunuyoruz.

Kadına şiddetin, yargıya taşınma yönüyle ulusal bilançosu nedir?

Çocuk, eş, eski eş, yakın akrabalar gibi aile bireyleri arasında gerçekleşen; bireyin, fiziksel, cinsel, ekonomik veya psikolojik zarar görmesiyle veya acı çekmesiyle sonuçlanan veya sonuçlanması muhtemel hareketleri, buna yönelik tehdit ve baskıyı ya da özgürlüğün keyfî engellenmesini de içeren, toplumsal veya özel alanda meydana gelen, fiziksel, cinsel, psikolojik, sözlü veya ekonomik her türlü tutum ve davranış, kadına ve aile bireylerine yönelik şiddet olarak kabul edilmektedir.

Bu konuda yapılmış çok sayıda akademik araştırma var. Dikkate değer bir çalışma Polis Akademisi Başkanlığı tarafından yayınlanmış. Çalışma Şubat 2019’da yapılmış. 2016, 2017 ve 2018 yıllarında ülke genelinde işlenen kadın cinayetlerini yakından inceliyor.

Akademisyenler Dr. Coşkun Taştan ve Arş. Gör. Aslıhan Küçüker Yıldız’ın araştırmada elde ettiği bulgulara göre:

-3 yıllık dönemde Türkiye’de işlenen kadın cinayeti sayısı (Polis ve jandarma bölgesi birlikte): 932 (2016: 301, 2017: 350, 2018: 281)

Cinayetlerin Türkiye ortalaması (1 milyon kişi başına): 3,8

Kadın cinayetlerinin en çok yaşandığı ilk beş şehir:

1- İstanbul: %14,5

2- Ankara: %6,1

3- İzmir: %5,5

4- Antalya: %4.5

5- Gaziantep: %4.3

Suç aletleri:

Ateşli silah: %52,8

Kesici-delici alet: %31,9

Boğma: %7

-Cinayetlerde kullanılan ateşli silahların yüzde 83,9’u ruhsatsız, yüzde 16,1’i ruhsatlı.

Ölen kadınların yaş aralığı: %25,7’si 26-35 yaş arası,

%20,2’si 36-45 yaş arası,

%19,2’si 19-25 yaş arası,

%12,4’ü 46-55 yaş arasında.

66 yaş ve üzerinde hayatını kaybeden kadınların oranı ise: %7,1 olarak kayıtlara işlenmiş.

-Cinayetlerde evli kadınların oranı %58,5. Bekâr kadınların oranı %16,3. Boşanmış kadınların oranı %16,1.

Tehdit altındaki bir kadın nereye başvurmalı ve onu korumak için ne gibi tedbirler alınıyor?

Mağdur veya şiddete uğrama tehlikesi altında bulunanlar, bulundukları yerin yakınındaki polise veya jandarma karakoluna başvurarak şikayette bulunabilirler. Şiddete uğrayan veya uğrama tehlikesi altında bulunan kişiler, adliyede Cumhuriyet Savcılığı’na da başvurarak şikayette bulunabilir ve gerekli tedbirlerin alınmasını isteyebilirler.

Keza, mağdur veya şiddete uğrama riski olanlar, bulundukları ilin Aile/Asliye Hukuk Mahkemesi hâkimine giderek, şiddeti önlemeye yönelik tedbirleri ve koruyucu tedbirlerin alınmasını isteyebilirler.

Hâkim olayın özelliğine göre aşağıda sayılanlara veya başka tedbirlere karar verebilir.

-Şiddet mağduruna yönelik, şiddet uygulayanın tehdit, hakaret, aşağılama ve küçük düşürmeyi içeren söz ve davranışlarda bulunmaması.

-Şiddet uygulayanın, birlikte yaşanılan konuttan derhal uzaklaştırılması, müşterek konutun korunan kişiye tahsis edilmesi.

-Şiddet uygulayanın, korunan kişilere, bu kişilerin konutuna, iş yerine ve okuluna yaklaştırılmaması.

-Çocuklarla ilgili daha önceden verilmiş bir kişisel ilişki kararı varsa görüşmenin refakatçi eşliğinde yapılması, kişisel ilişkinin sınırlandırılması ya da tümüyle kaldırılması.

-Şiddet uygulayanın, gerekli görülmesi hâlinde mağdurun yakınlarına, tanıklarına ve çocuklarına (kendilerine şiddet uygulanmamış olsa da) yaklaşmaması.

-Şiddet uygulayanın, mağdurun kişisel eşyalarına ve ev eşyalarına zarar vermemesi.

-Şiddet uygulayanın, mağduru iletişim araçlarıyla veya başka yollarla rahatsız etmemesi.

-Şiddet uygulayanın, bulundurması ve taşımasına izni olan silahlarını kolluğa teslim etmesi.

-Şiddet uygulayan kamu görevi nedeniyle silah taşıyorsa bu silahı kurumuna teslim etmesi.

-Şiddet uygulayanın, alkol, uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmaması, bu maddelerin etkisindeyken mağdura veya bulunduğu yere yaklaşmaması, bağımlılığı varsa tedavi görmesinin sağlanması.

-Şiddet uygulayanın, bir sağlık kuruluşuna muayene ve tedavi için başvurması, tedavisinin sağlanması.

-Şiddet uygulayan evin geçimini sağlıyorsa ve katkıda bulunuyorsa, mağdur talep etmese de hâkim mağdura tedbir nafakası verilmesine karar verebilir.

Şiddet mağduru kadınların ve çocukların devlet tarafından
ekonomik olarak gözetilmesi de söz konusu mu?

Şiddet uygulayan kişinin evden uzaklaştırıldığı süre boyunca şiddet mağdurunun, kendisi ve çocuklarının geçimini sağlamak için nafaka ödemesini istemesi mümkündür. Ayrıca, şiddet mağdurunun ihtiyacının varlığının tespiti ve eşten nafaka alınamaması hâlinde Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları’na başvurulması mümkündür.

Şiddet mağduru kadınlar, Kadın Konukevleri’ne sığınmak istediklerinde burada kaldıkları sürece temel ihtiyaçları karşılanmaktadır. Ancak hiçbir geliri olmayan kadınlara özel ihtiyaçlarını karşılamak üzere sosyal hizmet desteği olarak, bulundukları ilin şartları ve ilgili komisyonun belirlediği miktarda harçlık verilmektedir.

Kadın konukevi hizmetinden yararlanmakta iken kendi istekleri doğrultusunda ayrılan kadınlara ve varsa beraberindeki çocuklarına, yapılan değerlendirme sonucunda; kadın ve beraberindeki çocukları için mevzuat kapsamında verilen desteklerin yanı sıra Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın  İl Müdürlükleri kanalıyla, il ve ilçelerdeki Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları’ndan, özellikle can güvenliği riski nedeniyle başka ile nakil edilen kadın ve çocuklarının ulaşım giderleri başta olmak üzere acil olarak ihtiyaç duyulan farklı giderlerin yanı sıra kira yardımı, ev eşyası yardımı gibi destekler de verilmektedir.

Kanunda kadına şiddetin cezası nedir? Sadece fiziksel veya cinsel şiddet mi yoksa psikolojik şiddet gibi başka şiddet türlerinin de cezası var mı? Ve bu kanunlar nasıl uygulanıyor?

Şiddet denilince ilk akla gelen fiziksel şiddet olmakla birlikte, psikolojik şiddet, cinsel şiddet, ekonomik şiddet uygulamaları da aile içi, kadına yönelik şiddet olarak uygulanmaktadır.

Şiddet uygulayan ya da uygulama ihtimali bulunan kişi, hükmedilen tedbir kararlarını ihlal etmesi durumunda 3 günden 10 güne kadar zorlama hapsi ile cezalandırılabilir. Tedbir kararının gereklerine aykırılığın her tekrarında, zorlama hapsinin süresi on beş günden otuz güne kadardır. Söz konusu ceza paraya çevrilemez, ertelenemez. Kadına şiddet denildiğinde ilk akla gelebilecek ve en yaygın suç tipi, Türk Ceza Kanununun 86. Maddesi’nde tarif edilen “Kasten Yaralama Suçu” için  1 yıldan 3 yıla kadar hapis öngörülmektedir. Yargıtay, aile içi şiddet söz konusu olduğundan bu cezanın 2 yıldan fazla olacak şekilde verilmesi gerektiği yönünde kararlar vermektedir. Yargıtay’ın son örnek kararları ışığında; eş, çocuk ve aile bireylerine karşı yaralama, “Etkisi basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek şekilde ve silahla yapılırsa” 4.5 yıla kadar hapis cezası verilecek.

Bir ebeveynin çocuğuna karşı şiddetine veya erkeğin kadına şiddetine (şiddetin her türlüsü kastımız) şahit olunduğunda kanunen bireylerin müdahale hakkı var mı? Ne yapılabilir?

Böyle bir durumla karşılaşılınca durumun aciliyetine bağlı olarak 155 Polis İmdat, 156 Jandarma İmdat, Alo 183 Aile Kadın Danışma Hattı’na ihbarda bulunulabilir. Daha acil bir durumun varlığı hâlinde 112 Hızır Acil aranarak ambulans çağrılabilir. Güvenlik Birimi olan bir site veya benzeri bir yerde ikamet ediliyorsa site güvenlik birimine de derhal ihbarda bulunulabilir. Keza komşulardan yardım istenerek birlikte aile içi şiddetin önlenmesi sağlanabilir.

Kadın cinayetlerine sebep olan durumlar ve çözümleri hakkında neler söylersiniz?

Araştırma sonuçlarına göre; kadın cinayetlerinin gerekçelerinde ilk sırada %42,6 ile psiko-sosyal sorunlar var. İkinci sırada %6,2 ile cinsellik, üçüncü sırada %13 ile ruhsal-bedensel sağlık sorunları ve madde kullanımı, dördüncü sırada ise %7,7’ ile ekonomik sebepler yer alıyor.

Önce tespitler:

Çocuklar: Özellikle çocuklu ve evli kadınların öldürüldüğü vak›alarda, kadının eşinden gördüğü şiddet karşısında evden uzaklaşmasının önünde en önemli engellerden biri çocuklarıdır. Olay tutanaklarında, mükerrer ve müzmin şiddete rağmen maktulün çocuklarının geleceğini düşünerek ayrılmaktan kaçındığına dair tanık ifadeleri mevcuttur.

Eve dönmezse öldürme tehdidi: Bazı vak›alarda eşinden ayrı yaşamaya başlayan, hatta boşanma süreci başlatan kadınların, eğer eve dönmezlerse öldürüleceklerine dair eşlerinden tehdit aldıkları kayıtlara geçmiştir. Maktullerden bazılarının, bu tür tehdit karşısında, bazen barışarak her şeyin düzeleceği umuduyla geri döndükten sonra öldürüldükleri görülmektedir. 

Mükerrer vak’alarda failin şiddet eşiğini artırarak öldürme bariyerini aşmasını olaylaştıran etkenler:

Ayrı kalma ve yeniden birleşme: Bazı vakalarda (özellikle erkeğin kalacak yerinin olmadığı uzaklaştırma kararlarının söz konusu olduğu durumlarda ve aldatılma şüphesi veya gerçeğinin söz konusu olduğu vakalarda) tedbir kararı uygulandıktan sonra eşlerin (ya da bazı ender durumlarda birinci derece akrabaların) yeniden fiziksel yakınlığa girmeleri, cinayete giden yolda bir etkendir.

Alkol ve madde kullanımı: Bazı vak’alarda alkol ve madde kullanımının, cinayetin işlenmesinde kolaylaştırıcı bir rol oynadığı görülmektedir.

Üçüncü kişilerle ilişki: İster şüphe düzeyinde olsun ister fiilen gerçekleşmiş olsun, aldatılma failin “öldürme bariyerini” aşmasını kolaylaştıran önemli etkenlerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır.

Psikiyatrik bozukluk: Bazı vak’alarda failin öldürme eşiğini aşmasında, müzmin psikiyatrik bozukluklar (özellikle kronik şizofreni gibi hastalıklar) önemli bir etken olarak rol oynayabilmektedir.

Reddedilme: Özellikle genç yaştaki failler üzerinde etkili olan bu faktör “duygusal partner olma”, “cinsel ilişki kurma” ve “evlenme” gibi isteklerinin reddedilmesi durumunda failin öfke ve kıskançlık krizlerine girerek öldürme bariyerini aşmasını kolaylaştırmaktadır.

Ayrılık sonrasında çocuklarla görüşme konusunda yaşanan sorunlar: Geçimsizlik ve benzeri nedenlerle ailelerin çözülmesi neticesinde çocukların eşlerden birinde (genellikle kadında) kalması durumunda, çocuklar ile eşlerden birinin (genellikle failin) görüşmesi konusunda derin anlaşmazlıklar yaşanabilmektedir. Bu anlaşmazlıkların neticesinde fail öldürme eylemini gerçekleştirebilmektedir.

Toplumsal baskılar: Olay tutanakları incelendiğinde bazı vak’alarda failin, aldatılma şüphesine/kesin bilgisine rağmen evliliği devam ettirebilmek için bunu bir süre görmezden geldiği; ancak sosyal çevreden gelen baskılar neticesinde bu tutumunu sürdüremediği ve eşini öldürdüğü görülmektedir.

Ve çözüm önerileri:

6284 Sayılı Kanun kapsamındaki olayların kolluk kuvvetlerince tasnifi ile ilgili sorununun aşılabilmesi için polis merkezi amirliklerinde çalışan amir ve memurların konuyla ilgili eğitimden geçmeleri yararlı olacaktır

Yüksek riskli ve uzaklaştırma kararı olan vak’alarda, taraflar boşanmış ise ve çocukları varsa velayet konusunun ve özellikle babanın görüş günü ve görme şeklinin daha dikkatli düzenlenmesi gerekmektedir. Ayrıca yüksek riskli vak’alarda çocuk görme randevularının uzman gözetiminde düzenlenmesi ve gerçekleştirilmesi önerilmektedir.

Özellikle riskin yüksek olduğu, evden uzaklaştırma gibi önleyici tedbirler verilen kişilerin hem rehabilitasyon hem de kalacak yer temini için yatılı öfke kontrol programlarına alınmalarının sağlanması ve bu programın ülke genelinde yaygınlaştırılması hayatî öneme sahiptir. Ankara’da pilot çalışması gerçekleştirilmiş olan ve şiddet uygulayan kişilere öfke kontrol eğitimi verilen uygulamanın yaygınlaştırılması, bu tür durumların engellenmesine katkıda bulunacaktır. Ayrıca elektronik kelepçe, KADES ve benzeri teknolojik uygulamaların yaygınlaştırılmasının yararlı olacağı düşünülmektedir.

Kadının şiddetle karşılaştığında polisten önce gidebileceği ara yapılar üzerinde düşünülmesi gerekmektedir.

Özellikle yaşlı ebeveynlerle birlikte yaşıyor olmaları durumunda şizofreni gibi ciddi psikiyatrik bozuklukları olan hastaların takibinde risk analizleri yapılarak, Sağlık Bakanlığı ile diğer paydaşlar arasında etkili işbirlikleriyle vak’aya özel tedbirler alınmalıdır.

Takip ve rehabilitasyon çalışmalarında öfke kontrol sorunu, alkol ya da uyuşturucu bağımlılığı olanların kontrol ve tedavisinin yapılması ve bu tedavinin denetimli serbestlik uygulamalarıyla zorunlu tutulması kadın cinayetlerinin önlenmesi ve kadına karşı şiddetin artarak devam etmemesi için elzemdir.

Takip mekanizmasının eşlerin yeniden bir araya geldiklerinde bunu ilgili kuruma bildirmelerini de zorunlu kılacak şekilde kurulması, ya da kadının belli kısa aralıklarla durumunun sosyal çalışmacılar tarafından değerlendirilmesi, uzaklaştırılan erkeğe yönelik rehabilitasyon çalışmalarının da mevzuatta öngörüldüğü şekilde, ciddiyetle yapılması gerekmektedir.

Tedbir kararları verildikten sonra kararın uygulanması ile ilgili olarak hem hukukî hem de sosyal-psikolojik yönden izleme-değerlendirme yapmak üzere kurumsal rol paylaşımı gereklidir. Hangi kurumların ve aktörlerin, kararın izlenmesi ile ilgili ne tür görevleri yerine getireceği konusu berraklaştırılmalıdır.

Şiddete maruz kalan bir birey başvuruda bulunduğunda ilk olarak yapılan işlemlerden biri risk derecesinin tespit edilmesidir. Söz konusu risk analizinin nasıl yapıldığı ve ne ölçüde isabetli çıkarımlar yapıldığı son derece önemlidir. Polis bir aile içi şiddet vak’asıyla karşılaştığında ifade alma aşamasından sonra, vakanın risk derecesini tespit etmek üzere pol-net sisteminde mevcut bulunan “Aile İçi ve Kadına Karşı Şiddet Olayları Kayıt Formu”nu (kısaca: Kayıt Formu) doldurur. Bu formdaki risk analizinde çıkan sonuca göre koruyucu ve önleyici tedbir alınmasına aracılık eder (kimi durumlarda bu kararı doğrudan kendisi alarak onaya sunar). Dolayısıyla söz konusu Kayıt Formu’nun iyi derecede açıklayıcı olması ve isabetli bir biçimde risk durumunu belirlemesi önemlidir.

Görüldüğü gibi, Polis Akademisi’nde görevli iki akademisyenin raporunda altı çizilen konular gerçekleştirilmesi çok zor olan konular değil.

Devlet bu ve benzer çalışmaları ne kadar dikkate alıyor bilemiyoruz.

Akademik çalışmaların sahaya yansıması farklılık gösterse de çoğu zaman önerilerin katkısı olabiliyor.

Sorun, devletin bu olaylara bakışını değiştirmesiyle birlikte biraz özel önem sarf edip gayret göstermesi, kurumlar arasında eşgüdümün mutlak biçimde sağlanması ve her şeyden önce bu zincirde görev alan ya da alacak olanların yaptıkları işin gelecek kuşakları doğrudan etkileyeceğini anlayacak görev bilincini yerine getirmesiyle aşılabilir.

Tabiî, eğitimin bu sürecin “olmazsa olmazı” olduğunu unutmamak gerekiyor.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*