2019 Kasım – Haber Yorum

Plastiği hayatımızdan azaltmanın 6 yolu

Son yıllarda yapılan onlarca araştırma, plastik atıkların besin zincirine karıştığını ve dünya üzerindeki tüm canlıların gıdalarla beraber plastik tükettiğini gösteriyor.

Yeni bir araştırmaya göre, ortalama bir insan her hafta kredi kartı büyüklüğünde plastik yutuyor. Yeşilist’de yer alan habere göre, plastiği tamamen hayatımızdan çıkaramasak da daha az maruz kalmanın yolları var.

1) Plastik ambalajlı su tüketmeyi bırakın

Plastiklerin besin zincirine dâhil olmasının en büyük sorumlusu pet şişe ve plastik damacanalardaki sular. Filtrelediğiniz çeşme suyunu ya da kaynağında şişelenmiş cam şişedeki suları tüketin.

2) Plastik ambalajda yemek ısıtmayın

Plastik ısındıkça değdiği gıdalara kimyasal salmaya başlar, bu yüzden plastik kapta yemek ısıtmayın. Amerikan Pediatri Akademisi’ne göre plastik ürünleri bulaşık makinesine koymaktan da kaçınmak gerekiyor.

3) Sabıkalı plastik kaplardan uzak durun

Ftalat, stiren ve bifenola gibi zehirli kimyasallar içerdiği bilinen 3, 6 ve 7 kodlu plastik kapları hayatınızdan tamamen çıkarın.

4) Daha fazla taze gıda tüketin

Taze gıdaların birçoğunun içerisindeki mikroplastik miktarı ölçülmese de naylon ambalaja sarılmış gıdalar yerine ambalajsız taze gıdaları tercih ederek plastikten daha uzak bir yaşam sürebilirsiniz.

5) Evdeki tozlardan kurtulun

Ftalat gibi zehirli kimyasallara evdeki tozda da rastlamak mümkün. Düzenli olarak elektrikli süpürge ile temizlik yaparak evdeki toz miktarını en aza indirmeye çalışın.

6) Büyük düşünün

Bireysel önlemler alarak tükettiğiniz plastik miktarını azaltabilirsiniz, ama büyük resmi de unutmamak gerek. Plastik yerine cam ambalajlı ürünleri tercih edin, alışverişlerinizde bez çantanızı yanınızda taşıyın ve çevreci politikaları destekleyin.

6 önemli kaynağımız da giderek tükeniyor

Su, petrol gibi bildiğimiz ve giderek tükenmekte olan kaynaklar var. Ama bunlar dışında çok da farkında olmadığımız, kötü kullanım nedeniyle tükenmekte olan ve hayatımızda önemli bir yer tutan başka şeyler de var.

Yörüngede Boşluk: 2019 yılı itibariyle Dünya yörüngesinde dönmekte olan toplam 500.000 nesne bulunuyor. Bunların sadece 2000 kadarı bugün bir işlev görüyor. Bunlar, günlük iletişim, GPS ve televizyon için kullanılan uydular. BBC’de yer alan habere göre, geri kalanlar fırlatılan roketlerden ve yörüngedeki nesnelerin çarpışmasından arta kalan parçalardan oluşuyor. Yörüngede dolaşan bu nesnelerin hareketini düzenleyen bir hava trafik kontrol sistemi bulunmuyor. Dünya’ya yakın mesafede seyreden gereksiz kalıntıları temizleyecek bir teknoloji de henüz geliştirilmiş değil. Yörünge kalabalıklaştıkça bu nesnelerin çarpma ihtimali, dolayısıyla telefonlarımızı, haritalarımızı, hava tahmin sistemlerini düzenleyen bağlantıların hasar görme riski artıyor.

Kum: Kum, çakılın yanı sıra yeryüzünde en fazla kullanılan maddelerden biri. Birleşmiş Milletler’e göre, kendisini yenileyebileceğinden çok daha hızlı tüketiyoruz ve erozyon yoluyla kumun oluşması binlerce yıl alıyor.

Muz: Günümüzde ticarî amaçla üretilen muz türlerinin büyük çoğunluğu ‘Panama hastalığı’ denen bir bitki hastalığına yol açan mantarların tehdidi altında. Yediğimiz muzların çoğu Cavendish adı verilen ve bir tek bitkiden türetilmiş olan bir tür. Panama hastalığı muz bahçelerinde hızla yayılma potansiyeline sahip.

Helyum: Uçan balonlarda kullanılan helyum, bazı araştırmacılara göre 30-50 yıl içinde tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olduğumuz bir gaz. Helyum tıp alanında da önemli bir işlev görüyor. Emar (MRI) cihazlarının işlemesini sağlayan mıknatısları soğutmada kullanılıyor.

Toprak: Bitkilerin besin kaynağı olan toprak, son 150 yıl içinde kayba uğradı. Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF) tahminlerine göre, dünyada mevcut üst toprağın yarıya yakınının doğal yollardan oluşması 500 yıl alıyor.

Fosfor: Bu madde ilk bakışta günlük yaşantımızda pek yer tutmuyor gibi görünüyor. Ancak insan DNA’sının yapısı bakımından biyolojik olarak hayatî önemde olduğu gibi, tarımsal gübre olarak da büyük önem taşıyor ve bunun yerine geçebilecek başka bir madde bilinmiyor. Bugünkü kullanım şekliyle, madenlerden fosfor çıkarma işleminin ancak 35 ila 400 yıl kadar devam edebileceği tahmin ediliyor.

Tüketici Güven Endeksi’ne güven düşüyor

24 Haziran 2018’de yapılan genel seçimler ve cumhurbaşkanlığı seçiminden hemen sonra Temmuz ayında yüzde 72,7’ye yükselen Tüketici Güven Endeksi, bazı iyileşmeler gösterse de bir daha yüzde 70’i göremedi.  Amerika’nın Sesi’nde yer alan habere göre, Yeditepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Veysel Ulusoy, Tüketici Güven Endeksi’nde önlenemeyen düşüşün ekonomiye karşı güvensizliğin açık bir göstergesi olduğunu dile getirdi. Tüketici Güven Endeksi’nin alt kırılımlarını oluşturan “hanenin maddî durum beklentisi”, “genel ekonomik durum beklentisi”, “işsizlik sayısı beklentisi”, “tasarruf etme ihtimali” endekslerinden yalnızca birinde pozitif bir beklenti oluşurken üçünde negatif beklenti var. Ekonomiyle ilgili bilgi veren Ulusoy şunları söyledi: “Tüketici Güven Endeksi 0 ile 200 arasında değerlendiriliyor. 100’ün altında kalması ekonomiye ilişkin kötümserliğe işaret ediyor. Şu anda endeks, 100’ün değil 60’ın dahi altına inmiş durumda. Tüketici Güven Endeksi son 20 yılın neredeyse en dibine doğru gidiyor. 2008’de küresel ekonomik krizin Türkiye’de en çok hissedildiği dönemde bile bu kadar gerilememişti.

Siyaset ruh sağlığını bozuyor

Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) yapılan bir araştırmaya göre politikanın insan sağlığı üzerinde olumsuz bir etkisi var. Nebraska-Lincoln Üniversitesi tarafından yürütülen araştırmaya katılanların yüzde 40’ı politikanın kendilerinde strese neden olduğunu ifade etti. Her beş kişiden biri, politika yüzünden uyku sorunu yaşadığını vurguladı. DW’de yer alan habere göre, araştırmaya katılanların yüzde 20’si siyasî görüş ayrılığı sebebiyle arkadaşlık ilişkisinin bozulduğunu bildirdi. Yine her beş kişiden biri siyaset nedeniyle kendini yorgun hissettiğini dile getirdi. Ankete katılanların yüzde 11,5’i siyasetin beden sağlıklarına zarar verdiğini dile getirirken, yüzde 31,8’lik bir grup, medyada kendi siyasî görüşlerine aykırı fikirler savunulduğunda “delirdiğini” belirtti. Yüzde 29,3’lük bir kesim ise siyaset sebebiyle kontrolünü kaybettiğini söyledi. Siyaset Bilimci Kevin Smith ve diğer araştırmacılar siyasetin insanların bedensel ve ruhsal sağlığına etkisini inceleyen söz konusu araştırmanın bir ilk olduğunu ve gelecekte bu çalışmayı, kapsamını genişleterek tekrarlamayı düşündüklerini duyurdu.

Müslüman toplumlar bilinçlenmeli

İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi (İZÜ) bünyesinde faaliyet gösteren İslâm ve Küresel İlişkiler Merkezi, “Uluslararası İslâm Dünyasında Demokrasi Arayışları ve Sivil-Asker İlişkileri” konferansına ev sahipliği yaptı. İslâm dünyasında sivil-asker ilişkilerinin tartışıldığı 3 günlük konferansa dünya genelinde 20’den fazla akademisyen katıldı. Konferansta “Müslüman toplumlar bir an önce bilinçlenmeli” mesajı verildi. CIGA Direktörü Prof. Dr. Sami A. Al-Arian, Mısır, Türkiye, Pakistan, Cezayir, Sudan ve Endonezya gibi birçok Müslüman ülkenin siyasî ve ekonomik gelişiminin önündeki en büyük engelin, sivil-asker ilişkilerinde yaşanan gerilimler olduğunu söyledi. Hamad Bin Khalifa Üniversitesi’nden Prof. Dr. Louay Safi, “Müslüman toplumların bir an önce bilinçlenmesi gerekiyor. İslâm dünyasında siviller yaşanacak siyasî ve ekonomik tüm dönüşümlerin bir parçası olmalı” dedi.

Poşet çaylardan uzak durun

Kanada’daki McGill Üniversitesi’nden araştırmacılar, demlenen poşet çayların suya milyonlarca mikro ve nanoplastik parçacığın sızmasına neden olduğunu keşfetti. Yapılan araştırmanın raporu, Environmental Science & Technology sitesinde yayınlandı. Yayınlanan rapora göre, demlenmekte olan tek bir poşet çay, 11.6 milyar mikropartikül ve 3.1 milyar nanopartikül plastiği suya sızdırıyor. Uzmanlara göre söz konusu rakamlar, plastik şişelerde satılan sular da dâhil olmak üzere diğer yiyecek ve içeceklerde bulunan plastik partiküllerinden çok daha fazla. Yapılan deneylerde üç farklı poşetli bitki çayı kullanıldı. Söz konusu çaylar 95 derece sıcaklıktaki kaynamış suyun içerisinde beş dakika kadar bekletildikten sonra, araştırmacılar suyu süzerek poşet çayları elektron mikroskopuyla inceledi. Sputnik’te yer alan habere göre, inceleme sonucunda, söz konusu nanopartiküllerin poşet çayların poşetinde hâlihazırda bulunmadığı, demlenme esnasında ortaya çıktığı görüldü.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*