Cemaat, İslâm iklimini teneffüs yeridir

Gazeteci-yazar Ahmet Taşgetiren ile “Cemaat” sayımız için görüştük. Tecrübeli gazeteci Taşgetiren’in ilmî derinliğinden süzülen bu röportajımızda; cemaat kavramının/cemaat olmanın önemini, cemaatlerin nasıl olması gerektiğini, mü’min olmanın gereklerini, cemaat-birey ilişkisini, cemaat-siyaset ilişkilerinin etkilerini ve ümmet olma şuurunu okuyacaksınız. İstifadeli olması dileğiyle.

Ahmet Taşgetiren hakkında:
1948 senesinde Kahramanmaraş’ta dünyaya geldi. 1965 yılında Kahramanmaraş İmam Hatip Lisesi’nden, 1970 yılında İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü’nden mezun oldu. 

1969 yılında medya alanına girdi. Yeniden Milli Mücadele, Pınar, Türk Edebiyatı ve Aksiyon dergilerinde makaleler yazdı. Altınoluk dergisinde 33 yıl süreyle genel yayın yönetmenliği yaptı. 

Burç FM’de günlük yorumlar yaptı, birçok TV kanalında programlara katıldı. 

Bayrak, Tercüman, Zaman, Yeni Şafak, Bugün, Star gazetelerinde köşe yazarlığı da yapan Taşgetiren, halen Karar gazetesinde yazmaktadır.

 

Dinimizin “cemaat”e ne kadar çok önem verdiğini biliyoruz. Efendimiz (asm) “Cemaatte rahmet vardır” diyor. Ve yine “Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaatiz” diyoruz. Bu anlamda, İslâm’da “cemaat”in yeri ve önemiyle başlasak…

Ben İslâm insanının olmazsa olmaz özelliklerinden birinin “cemaat şuuru” olduğunu düşünenlerdenim. İslâm’ın “dinin direği” diye nitelenen en temel ibadeti namazın, “cemaat hâlinde” kılınması istenmiş, bunun için de İslâm medeniyetinin en temel müesseselerinden biri olan ve inananları kubbesi-çatısı altında toplayan “cami” hayat bulmuş. İslâm buradan ilerleyerek cihan çapında bir cemaat demek olan “ümmet”i inşa etmiş. Cemaat, İslâm toplumunun çekirdeğini oluşturuyor. İslâm, mü’minleri birbirine kardeş kıla kıla büyük mü’minler topluluğuna ulaşıyor. İslâm insanını ben, Rahmeten lil-Âlemin olan Resulü Ekrem’den (asm) ilhamla “Rahmet insanı” olarak; İslâm toplumunu da “Rahmet toplumu” olarak niteledim. Cemaat, cami ile bağlantılı insan kümesi demektir. Camiye temiz gelinir, Allah’a kulluk bilinci diri olarak gelinir, alınlar secdeye konur, yani tevâzuun zirvesine çıkılır, saflarda yan yana durulur, bir tarağın dişleri gibi birbirine eşitlenilir, adeta tek yürek olunur, Rahman ve Rahim’in huzurunda duruş bilinci kuşanılır, din günü hatırlanılır, hep huzurda oluş bilinci ile donanarak sokağa, hayatın içine çıkılır…  Yani cemaat bir yerde donup kalmaz, hayatın içine kalbi donanımı ile taşınır. Eğer camiden hayata nefesler taşıyabilirse mü’minler, rahmet iksirini de taşımış olurlar.

Herkesin bir Dar’ül Erkam’ı olmalı

Sosyal anlamda cemaatler/cemiyetler var, tarikatlar var. Bunları nereye koyacağız? İslâm bu tarz bir “cemaat” olmaya teşvik ediyor mu? “Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat”ten bunu da anlamalı mıyız?

Cemaat, cemiyet ya da tarikatlar da hayatın tabiî oluşumları. Hayat camiden ibaret değil. İnsanın camide geçen zamanı, eğer ders halkası vs. gibi programlar söz konusu değilse, namaz vakitleri ile sınırlı olabilir. Bu da diyelim insanın günde bir saatini kapsar. Onun dışında bir hayatı vardır insanın ve mü’min o hayatı da İslâm’ın ölçülerine göre yaşama durumundadır. Sosyal iklimi İslâm’ın belirlediği ortamlarda insan, genel bir “İslâm cemiyeti” havasını teneffüs eder. Bu durumda bile farklı kalb eğitimi mektepleri ihtiyaç hâline gelebilir. Toplumsal iklimin ana karakterinin İslâmca belirlenmediği durumlarda ise, insanlar, İslâm iklimini teneffüs edebilmek için özel alanlar oluşturma ihtiyacı duyabilirler. İslâm’ın azaldığı kaygısı oluşabilir kimi gönüllerde. Bir İslâm toplumu inşa etme zarureti hissedilebilir. Bunlar, farklı bir birlikteliğe zemin hazırlayabilir.

Ben, Mekke döneminde Dar’ül Erkam’ın varlığını bu açıdan çok önemsemişimdir. Dar’ül Erkam bana göre bir eğitim ortamı idi, bir dar’üş şifa idi, bir dayanışma mekânı idi. İslâm’a yeni giren insanlar orada dinlerini öğreniyor, Resulullah (asm) ile buluşarak Mekke ortamının açtığı yaraları sarıyor, orada buluştuğu mü’minlerle yalnız olmadığını görüp kalbi takviyeye kavuşuyordu. Ben zaman zaman “Herkesin bir Dar’ül Erkam’ı olmalı” diye yazdım. Hiç olmazsa evlerimiz Dar’ül Erkam’dan izler taşımalı, aile fertleri orada eğitim almalı, yaralarınıa sarmalı ve oraya girip çıktıkça kendini yenilemeli.

Hiçbir durumda “Hakk’ın ölçüleri”ni kaybetmemek

Röportajın devamına dergimizin Kasım sayısından ulaşabilirsiniz…
Fotoğraflar: Murat Sayan

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*