Cemaatler ve dönüşüm

Cemaat kavramı sosyoloji literatürüne her ne kadar Alman düşünür Tönnies ile birlikte girmiş olsa da, cemaatin insanlık var olduğundan beri süregelen bir oluşum olduğunu söyleyebiliriz. Zira insan, sosyal bir varlık olduğu için, pek çok diğer canlı gibi, bir arada olmaya muhtaçtır.

Sanayi devrimine kadar cemaatlerin yapısı daha çok içine doğulan, hazır bulunan, belli bir toprağa, yere, bölgeye aidiyet olarak teşekkül eden yer cemaatiyken, sanayi devrimi sonrasında kentlerin nüfusunun hızla artmasıyla farklı menfaat/fikir birlikteliklerine göre şekillenen yeni yapılar olarak şekillendi. Bu doğrultuda, dinî hizmetler için bir araya gelen insanlar da dinî cemaatleri oluşturdu.

İslâm, doğuşu itibariyle şehirli/medenî bir dindir. Hac, Umre gibi ibadetler İslâm âleminin adeta kongreleridir. Camiler, cem olunan, bir araya gelinen mekânlardır. Namaz ibadetinin bir arada cemaatle ifâ edilmesi tavsiye edilmiştir. Dolayısıyla cemaat, hem insan olarak hem de Müslüman olarak ihtiyaç duyulan bir oluşumdur.

İslâm tarihine baktığımızda, Emevîler’den bu yana dikeyde ulemalardan oluşan devlet merkezli bir İslâm anlayışı varken, yatayda tarikat ve cemaatlerin oluşturduğu halk İslâm’ı var olagelmiştir. Gerek Emevî, gerek Osmanlı gerekse Cumhuriyet döneminde, resmî anlayış, tarikat ve cemaatleri sürekli kontrol altında tutmaya çalışırken, faaliyetlerinde serbest olmaları siyasî gelişmelere göre şekillenmiştir. Bir zaman muteber görülen, iltifat edilen tarikat veya cemaatler, başka bir zamanda resmî otorite tarafından tehlikeli ve yasaklı ilan edilebilmiştir. Örneğin, Osmanlı döneminde Bektaşîler, uzun bir dönem muteber bir yapı olarak görülürken, 2. Mahmut’un Yeniçeri Ocağı’nı kapatması sonrasında, Osmanlı’nın son dönemlerinde yasaklı ilan edilerek yok edilmeye çalışılmıştır. Yine Osmanlı’nın son döneminde tekkelerin denetim altına alınması adına, Şeyhülislam’a bağlı Meclis-i Meşâyih adlı bir müessese kurulmuştur.

Cumhuriyetin ilanıyla birlikte tarikatlar, tekkeler kapatılmış, dine karşıt bir tavır alınmıştır. Bu tavra karşı halk İslâmı’nın cevabıysa sosyal hayattaki dinî cemaatler şeklinde oluşumlar olmuştur. Zira dikeydeki rejim İslâmı’na karşı dini savunmak artık avamın üzerine kalmıştır. Ancak yukarıda bahsedilen ikili yapı sebebiyle, cemaatlerin siyasetten yakalarını kurtarmaları mümkün olamamıştır. Dolayısıyla asıl vazifeleri din ve iman hizmeti olması gereken dinî cemaatlere siyaset ve iktidar bir şekilde tesir edebilmiştir.

Yazının devamına dergimizin Kasım sayısından ulaşabilirsiniz…

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*