Fıstık ağaçları kitap açtı

Yıl 2019, aylardan Kasım… İnsanın içini ısıtıp bedenini üşüten sonbaharın yaşattığı med-cezirlerin oldukça fazla olduğu Kasım ayı… Kendimizle en çok yürüyüşe çıkmak istediğimiz, en çok baş başa kalmak istediğimiz…

İnsan kendiyle en çok ne zaman baş başa kalır? Bir parkta yürüyüş yaparken mi? Ya da kulaklığını takıp uzak yolculuklara çıktığı zaman mı? Peki, bir kitabın satırları arasında gezinirken kimse yaklaşabilir mi insana? Hayâl âleminden çekip alabilir mi onu? O istemediği sürece, bu mümkün değildir, değil mi? Urfa insanının da yıllardır uzak kaldığı satır aralarına kavuşma vakti gelmişti. Satır aralarına kavuşup kendiyle baş başa kalma vakti…

Yıllar yıllar önce yüzlerce fıstık ağacının olduğu fuar alanı arazisine bahar gelmiş ve artık meyvelerini vermeye başlamıştı. Evet, fıstık ağaçları kitap açmıştı… Hem de öyle bir açmıştı ki, yediden yetmişe herkes akın akın o çiçekleri toplamaya, kitaplara koşmuştu. Eski zamanlarda tarladan, bağdan, işten gelen Urfa insanının, o yorgunluk ile kitap okumaya fırsat bulamaması, ilk düşünüldüğünde normal karşılanabilir. Kitap okumanın, bırakın insanı yorması, aksine dinlendirdiğini fark etmek zaman almış olsa da sonunda anlaşılmıştı. Ufkunu genişletmek, hayâl âleminde gezinmek, kâinatı okuyabilmek adına önce okumayı öğrenmek arzusu, fıtraten okumaya müştak ruhları fıstık tarlasında buluşturmuştu. Yüksek bir ağacın tepesine çıkıp kâinatı temaşa etmek ne ise; bir kitapla, alıp başını, kâinatı uçsuz bucaksız bir sessizlikte okumak da bir nevi temaşa değil miydi? Peki, neyi temaşa etmekti? Nefsini, kendini, özünü temaşa etmekti; okumaktı, anlamaktı…

Evet, Urfa insanı da sonunda özünü bulma yoluna girmişti. Özünü bilmeden, bulmadan, kendini okumadan nasıl insan olabilirdi ki beşer? “Ey kendini insan bilen insan! Kendini oku. Yoksa hayvan ve câmid hükmünde insan olmak ihtimali var”1 diyor Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri. İnsan, ancak iç muhasebeler, enfüsî tefekkürler yaparak insan olup, hayvan gibi ve cansız bir insan olmaktan kurtulabilir. Bunu da okumayı öğrenerek yapabilir. Okumayı öğrendikten sonra okuyarak yapabilir. Kendini, kitapları, kâinatı okuyarak…

İhtiyaç şiddetlendi mi durdurmak ne mümkün insanı! İhtiyaç şiddetlendi mi, hakikatleri bulmamak ne mümkün? Bir gün 12-13 yaşlarında bir genç, annesine Efendimiz’i (asm) rüyasında görmeyi çok istediğini söylemiş ve görmek için ne yapması gerektiğini sormuş. Annesi de ‘İnsanın bir şeye ihtiyacı nisbetinde o şey onu bulur’ demiş. Bunun üzerine genç, ‘Benim de Efendimiz’i (asm) görmeye çok ihtiyacım var’ deyince annesi, ona gece yatmadan önce bol tuzlu yiyecekler yemesini söylemiş. Genç annesinin dediğini yapmış ve uyumuş. Rüyasında ‘Şırıl şırıl akan bir dereden kana kana su içtiğini, içtikçe daha çok içme ihtiyacı hissettiğini, içmeye doyamadığını’ görmüş. Öyle ki uyandığında susuzluktan dili damağına yapışmış gencin. Tabiî meselenin hakikatini anlamış genç.

İnsanın bir şeye ne derece ihtiyacı varsa, o şey onu gelir bulur; rüya âleminde veya şehadet âleminde. Yıllar önce fıstık tarlası olan fuar alanında organize edilen kitap fuarı Urfa insanının şedit ihtiyacının neticesiydi. Lisan-ı kal ile olmasa da lisan-ı hâl ile bu ihtiyacı dile getiren halis insanlarının duasının neticesiydi belki de… Kitaplar, insanlar, kitabîleşen insanlar ve Urfa… Kitap açan fıstık ağaçlarının kokusu bütün şehri sarmıştı. Bize düşen ise sadece koklamaktı…

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*