Her elin bahtına bir güzel düşer

Ne Amerikan tavukları kadar gereksiz bilgiler
ne de hayatınızı kurtaracak kadar gerekli bilgiler…

“Her elin bahtına bir güzel düşer” demişler sevgili okur.
Ne de zarif demişler. Bakalım bu ay bahtımıza hangi güzel bilgiler düşecek…

Bediüzzaman’ın ablası Dürriye Hanım ve yeğeni Ubeyd

Bediüzzaman Said Nursî, geçen ay da yazdığımız üzere 7 kardeştir. Bu kardeşlerin en büyüğü Dürriye Hanım’dır. Dürriye Hanım’ın doğum ve ölüm tarihleri ile ilgili bir bilgiye henüz ulaşılabilmiş değildir. Nüfus kayıtlarının harf inkılâbından sonra ciddî anlamda işlenemediğini, bu yüzden birçok veriden mahrum kaldığımızı belirtelim.

Dürriye Hanım’la ilgili bilebildiğimiz, Bediüzzaman’ın Rus Harbi’nde şehid düşen yeğeni Ubeyd’in annesi olduğu ve 1. Dünya Savaşı’ndan evvel Nurs deresine düşerek şehiden boğulduğudur. Yani Nurs’ta doğdu, Nurs’ta yaşadı, Nurs’ta evlendi ve çocukları oldu. Bunlardan biriydi Ubeyd.

Bediüzzaman Hazretlerine küçük yaşlarda talebe olmuş; Van’da, Başet Dağı’nda kaldığı yıllarda onunla birlikte yaşamıştır. 1. Dünya Savaşı’nda Bediüzzaman Hazretleriyle birlikte Bitlis deresinde Rus ve Ermeni kuvvetleriyle çarpışarak şehid olmuştur. Ubeyd’in Ruslarla çarpışma sırasında şehid olduğuyla alâkalı olarak, Vanlı Ali Çavuş namındaki Ali Aras, oğlu Fevzi Aras’tan aktarılan hatıralarda Ubeyd’den şöyle söz eder: “Ubeyd, düşman tarafından vurulunca, sırtında yeni bir elbise, kemerinde de altınları vardı. Vurulunca bana; ‘Ali gel, bunları al, gâvurun eline düşmesin’ dedi. Ve kelime-i şehadet getirerek şehid oldu.”

Ubeyd ile alâkalı olarak daha sonra Bediüzzaman Hazretleri Risale-i Nur’da şunları kaydeder: “Ubeyd isminde bir yeğenim ve talebem vardı. Benim yanımda ve benim yerime şehid olduktan sonra, üç aylık mesafede esarette bulunduğum zaman, mahall-i defnini (gömüldüğü yeri) bilmediğim hâlde, bence bir rüya-yı sadıkada, tahte’l-arz (yerin altında) bir menzil sûretindeki kabrine girmişim. Onu şühedâ (şehitler) tabaka-i hayatında gördüm. O beni ölmüş biliyormuş; benim için çok ağladığını söyledi. Kendisini hayatta biliyor. Fakat Rus’un istilâsından çekindiği için, yer altında kendine güzel bir menzil yapmış.”1

Şehid annenin şehid oğlu Ubeyd, mübarek Nursî Hanedanı’nın şehidler kervanındaki yerini almıştır.

Kaynak: http://www.sorularlasaidnursi.com/seyyidler-suelalesinden-bir-hanedan/

Dipnot:
1) Mektubat, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2018. s. 18

İspanyol Gribi

Said Nursî’ye 1. Dünya Savaşı sonrası yıllarda; “Neden geldin geleli siyasete karışmıyorsun?” diye sormuşlar. O da siyasetin şerrinden Allah’a sığındığını ifade ederek:

“Evet, İstanbul siyaseti, İspanyol hastalığı gibi bir hastalıktır. Fikri hezeyanlaştırır”1 demiştir. Peki nedir bu İspanyol hastalığı? Neden siyaseti bu hastalığa benzetmiştir?

İspanyol Gribi (İspanyol Nezlesi), 1918-1920 yılları arasında, H1N1 virüsünün ölümcül bir alt türünün yol açtığı grip salgınıdır. 18 ay içinde 50-100 milyon arası insanın (o dönemki dünya nüfusunun yaklaşık %5’i) ölümüne sebep olarak insanlık tarihinde bilinen en büyük salgın olmuştur.

İspanyol Gribi’nin bir özelliği; zayıf, yaşlı ve çocuklardan çok, sağlıklı genç erişkinleri etkilemiş olmasıdır. Yani bünyeyi güçlendirmek bir çözüm olmamıştır. 1. Dünya Savaşı’nın son aylarında tüm dünyayı etkisi altına almış, hatta kimi tarihçilere göre 4 yıl süren savaşın sona ermesinde önemli bir etken olmuştur.

Bu hastalığa “İspanyol Gribi” denmesinin sebebi; dünya genelinde, 1. Dünya Savaşı yıllarında kamuoyundan yeni bir hastalık salgınının saklanmasına rağmen ilk olarak İspanya kamuoyunda tartışılmaya başlamasıdır. Yani savaşı etkilememesi için bu hastalık gizleniyordu, ancak İspanya bu hastalığı radyolarda konuşarak salgın olduğunu dile getiren ilk ülkedir.

Üstadın, İstanbul siyasetini bu hastalığa benzetmesi; belki bu hastalığın sağlıklı insanlara zarar vermesi yönüyle, belki fikri hezeyanlaştırması yönüyle, belki de dönemin en büyük maddî kayıp verdiren hastalığı olması yönüyledir.

Türkiye’yi de büyük oranda etkilediğini, o dönemdeki yazar ve şairlerden de öğrenmekteyiz. Bir örneğini Nazım Hikmet’ten dinleyelim:

“Biz ki İstanbul şehriyiz, seferberliği görmüşüz:  Kafkas, Galiçya, Çanakkale, Filistin, Vagon ticareti, tifüs ve İspanyol nezlesi, bir de İttihatçılar, bir de uzun konçlu Alman çizmesi. 914’ten 918’e kadar yedi bitirdi bizi.”

Dipnot:
1) Eski Said Dönemi Eserleri, Sünuhat, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2017. s. 356

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*