Hangi matematik?

İmânî meselelerin bir kısmı, neticesi itibariyle geniş ve mutlak olan âhiret âlemine baksa da diğer bir kısmı dar ve kayıtlı olan âlemimize bakıyor. Bu durum, bazı hadislerin yanlış anlaşılıp yanlış yorumlanmasına sebep olabiliyor. Bazı hadislerde verilen ölçüleri mukayyet âlemin matematiğiyle tartmaya çalışabiliyoruz. Tartımız eldekini tartamayıp anlamlı bir sonuç vermeyince de hatayı hadiste aramak gibi yanlışlıklar yapabiliyoruz.

Bazen dikkatsiz zihinlerce hadisin abartıldığı, aldatmaca dolu olduğu kulağımıza çalınmıyor da değil üstelik. Sanki bir denen bir deneni tutmuyormuşçasına hadislere saldıranlar; bu hadislerin hem rağbet ettirici hem de korkutucu olan benzersiz üslubunun, o ânın gerektirdiği ölçüde, laf kalabalığından uzak, az sözle çok anlamları içinde bulunduran bir belagate sahip olduğunu sıkça göz ardı edenler oluyor. Mesela 24. Söz 3. Dal 9. Asıl’da bahsi geçen, meal-i şerifi “Dünyanın, Cenab-ı Hakkın yanında bir sinek kanadı kadar kıymeti olsa idi, kâfirler bir yudum suyu ondan içmeyecek idiler”1 olan hadis, koca dünya ile sinek kanadının karşılaştırılmasının anlamsız bulunmasından dolayı eleştirilmişse de, bahsi geçen yerde bu konuyla alâkalı akla hitap eden doyurucu açıklamalar mevcut. Bu yazı da bu pasajın ışığında ilerlemiş olacak zaten.

Burada geçen sinek kanadına, âlem-i bekadan gelmiş olması hasebiyle taşıdığı o beka, ona koca bir dünya dolusu geçici nurdan daha yüksek bir kıymet veriyor. Yani eşitsizliğin bir tarafında sinek kanadı büyüklüğünde, ama sonsuzluk varken, diğer taraftaki dünyalar kadar ama geçici çokluk bir anlam ifade etmiyor. Beka neredeyse kıymet, eşitsizliğin o tarafına kayıyor. Bu da bizim dünyada uğraştığımız matematikten farklı olduğu için, dikkatsiz baktığımızda hata edebiliyoruz.

Aynı yerde feyz-i İlâhî ve ihsan-ı İlâhîden bahsediliyor, bu çarpanlar da insanın husûsi hayatına yerleşmekle onu sonsuz ve daimi güzellikler sahibi bir insan yapıyor. Ki bu çarpanlar, aklı gözüne inmiş dar âlem matematiğinin uğraş alanları içinde kendine yer bulamaz.

Dar bir matematikle bakıldığında yanılma payının en fazla olduğu bir diğer konu, amellerin sevaplarıyla alâkalı olan rivayetler. Burada da işleyiş cihetiyle dünyaya, kazanç cihetiyle âhirete baktığı için kafa karıştıran; “Fatiha’nın Kur’ân kadar sevabı vardır”, Sure-i İhlâs sülüs-ü Kur’ân”, “Sure-i İza Zülziletil-ardu, rubu, “Sure-i Kul ya eyyühel-kâfirûn rubu”, “Sure-i Yâsin on defa Kur’ân kadar”2 hadisleri hakkında konuşacağız.

Nasıl oluyor da Fatiha Sûresi tek başına bir koca Kur’ân-ı Kerîm kadar sevap kazandırıyor, hatta Yasin Suresi on defa Kur’ân okumak kadar sevap kazandırıyor? Bunu anlamamızda ise fazl-ı İlâhî denklemi işimizi çözüyor. Çünkü Kur’ân-ı Hakîmin her bir harfini okumanın sevap olduğu ve bu sevabın da fazl-ı İlâhîden sümbüllendiği cihetle, bazen on, bazen yetmiş, hatta önemli gün ve gecelere isabet edenlerde bazen on bin, otuz bin sevap…

Dünya matematiğiyle, sûreler sanki önem sırasına göre dizilmiş ve kazandırdığı sevap noktasında kıymetlenmiş gibi bakarsak, akılsızlık ve haksızlık ederiz. Kur’ân’ın içinde yer alan Yasin Sûresi, nasıl oluyor da Kur’ân’ın kendisinden on kat daha sevap kazandırabiliyor? Bu işin içinden hangi dünya matematiği çıkabilir? Demek ki, burada işleyen farklı bir denklem var, yukarıda da bahsettiğimiz gibi fazl-ı İlâhîden sümbüllenen sevaplar bu mevzuyu farklı bir matematikle işlettiriyor.

Bunun mısır tarlası örneği ile genişletilmiş anlatımı için tekrar Risale-i Nur’a baktığımızda; bazen tek bir mısır tanesi yedi sümbül vermiş olabilir, on da olabilir veya daha fazla ve daha az. Yedi sümbül veren her bir ekilmiş mısır tanesinden yeni yeni yüzer tane habbe çıksa, aslında biz, bir tek mısır tanesiyle koskoca tarlayı tekrar elde edebiliyoruz değil mi? Ama dönüp de diyebiliyor muyuz; tek mısır tanesi tüm bu tarladan değerlidir ya da bu tarlanın bir kısmı daha değerlidir, bir kısmı daha az değerlidir? Hayır, diyemiyoruz, öyle değil mi?

Çünkü oradaki her bir mısırın içinde aslında bir koca mısır tarlasının potansiyeli var; uygun zaman ve zeminde sümbüllendiğinde, bunu dünya gözüyle de görebiliyoruz. O zaman semavî bir tarla olarak tasvir edilen Kur’ân’ın her bir âyetinin bir mısır tanesi ve potansiyel bir mısır tarlası olduğunu düşünmemiz ve bu kıymeti vererek okumamız gerekmez mi?

Belirli gün ve geceleri, mesela Leyle-i Kadr’i “O gece bin aya mukabil”3 işaretiyle uygun zaman ve zemin olarak görüp, sümbüllerin feyz-i İlâhîden olduğunu, yani bir hediye olduğunu bilerek âyet ve hadisleri muhatap almak gerekmez mi? Dünya matematiğinin mikyasının ebedî âleme ait şeyleri tartmaya gelmediğinin farkında olmak gerekmez mi?

Dipnotlar:
1) bk. Tirmizi, Zühd: 13; el-Hâkim, el-Müstedrek, 4:306; Ebû Naîm el-Isbahânî, Hilyetü’l-Evliyâ, 3:253.
2) İlgili Hadislerin Kaynakları:
bk. Buhari, Tefsîru Sûreti: 1:1, 15:3, Fedâilü’l-Kur’ân: 9; Tirmizi, Sevâbu’l-Kur’ân: 1; Nesâî, İftitâh: 26; Muvatta, Nidâ: 38; Müsned, 4:211, 5:114.
bk. Tirmizi, Sevâbü’l-Kur’ân: 10, 11; İbn-i Mâce, Edeb: 52; Ebû Dâvud, Vitir: 18; Nesâî, İftitah: 69; Muvatta’, Kur’ân: 17, 19.
bk. Tirmizi, Sevâbü’l-Kur’ân: 9; Müsned, 3:147, 221.
bk. Tirmizi, Sevâbü’l-Kur’ân: 9; Müsned, 3:147, 221.
3) Kadir Sûresi: 3

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*