2020 Ağustos – Haber Yorum

Ayasofya Camii

Sürekli Vakıflar Tarihi Eserlere ve Çevreye Hizmet Derneği, Ayasofya’nın camiden müzeye çevrilmesine ilişkin Bakanlar Kurulu kararının iptali istemiyle Danıştay’da dava açmıştı. Davayı duruşmalı inceleyen daire, 2 Temmuz’da tarafları dinledi. Duruşmanın ardından dosyayı inceleyen Danıştay 10. Dairesi, 10 Temmuz 2020 tarihinde kararını açıklayarak Ayasofya’nın camiden müzeye dönüştürülmesine dair 24 Kasım 1934 tarihli Bakanlar Kurulu kararını iptal etti. Bu karar başta milletimiz olmak üzere bütün İslâm coğrafyasında sevinçle karşılandı. Ayrıca 1948 Filistin İslami Hareket Lideri Şeyh Raid Salah, Ayasofya Camii’nin yeniden ibadete açılmasının Mescid-i Aksa’nın kurtuluşu için bir başlangıç olduğunu söyledi.

Danıştay’ın gerekçesinde, Ayasofya’nın Fatih Sultan Mehmet Han Vakfı mülkiyetinde olduğu, cami olarak toplumun hizmetine sunulduğu, Ayasofya’nın tapu belgesinde cami vasfı ile tescilli olduğu ve bunun değiştirilemeyeceği kaydedilerek, 1934 tarihli Bakanlar Kurulu kararının iptal edildiği bildirildi.

Osmanlı İmparatorluğu’nun 7. padişahı II. Mehmet’in 29 Mayıs 1453’te İstanbul’u fethiyle, 916 yıl kilise olarak hizmet veren Ayasofya camie dönüştürülerek fethin sembolü hâline gelmişti. Fetihle birlikte “Fatih” unvanını alan Sultan Mehmet, fetihten sonraki ilk cuma namazını (1 Haziran 1453) Ayasofya’da kıldı. Fatih Sultan Mehmet, Ayasofya’yı camie çevirdikten sonra en önemli gelir kaynaklarını aktardığı Ayasofya Camii Vakfı’nı kurdu. Ayasofya’ya bir minber ve mihrap yaptıran Fatih Sultan Mehmet, ayrıca medrese ve kütüphane ekletti. Ayasofya’nın ilk minaresi de Fatih Sultan Mehmet döneminde yapıldı. Ayasofya’nın müzeye çevrildikten sonra cami hâlini alması için ilk somut girişim, 8 Ağustos 1980’de Başbakan Süleyman Demirel tarafından, Sultan Mecid’in yaptırdığı Hünkâr Mahfili’nin ibadete açılmasıyla gerçekleşmişti.

Sürekli Vakıflar Tarihi Eserlere ve Çevreye Hizmet Derneği, Ayasofya için ilk olarak 2005’te Danıştay’a dava açmıştı. Danıştay 10. Dairesi, 24 Haziran 2005’te söz konusu Bakanlar Kurulu kararının yürütmesini durdurma istemini reddetmişti. Daire, 2008’de ise, Ayasofya Camii’nin müze olarak kullanılmasında hukuka aykırılık bulunmadığına işaret ederek davayı reddetmişti. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, dairenin bu kararını onamıştı. Dernek, 2016’da tekrar Danıştay’a dava açmıştı. Derneğin, Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı bireysel başvuru hakkında ise 2018’de karar verilmişti. Yüksek Mahkeme, Ayasofya’nın namaz kılınması için ibadete açılması yönündeki talebin reddedilmesi nedeniyle din ve vicdan hürriyetinin ihlal edildiği iddiasıyla yapılan başvuruyu, “İncelenmeksizin kişi bakımından yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez bulmuştu.

Hıristiyanlığın İslâmiyet’e devir tesliminin bir abidesi olan Ayasofya’nın, 86 yıl sonra cami olarak özgürlüğüne kavuşmasında emeği geçen herkese teşekkür ediyoruz. Bundan sonraki süreçte Ayasofya’ya ve bütün ibadethanelerimize gerekli önemin gösterilmesi için çabalamamızı, her vakit ibadethanelerimizi doldurmamızı ve başta siyasî çıkarlar olmak üzere hiçbir çıkara alet edilmemesini temenni ediyoruz.

Gayretin önünde engel yok

Konya’da yaşayan görme engelli 6. sınıf öğrencisi Ravzanur Koçaker, Kur’ân-ı Kerîm’i 12 ayda ezberleyerek hafız oldu. Karapınar’da yaşayan 3 çocuklu Mehmet ve Rabia Koçaker çiftinin kızı Ravzanur, 4 yaşından sonra tamamen görme yetisini kaybetti. Küçük yaşlardan beri istediği hafızlık için, örgün eğitimle hafızlık eğitiminin bir arada verildiği proje okulu Karapınar İmam Hatip Ortaokulu’na kaydoldu.

Hafız Ravzanur, bu serüvende yaşadıklarını AA muhabirine anlattı. Hedefini gerçekleştirmenin mutluluğunu yaşayan Koçaker, “Kısa sürede hafız olmayı hedeflemiştim, bunu da başardım. Zorlandığım zamanlarda gecemi gündüzüme kattım, tamamladım. Kur’ân’ı hem elimle okuyarak hem de dinleyerek hıfzettim. Günde ortalama 1-2 sayfayla başladım sonra bir günde 11 sayfaya kadar ezber yaptım” şeklinde konuştu.

Ravzanur Koçaker, ailesinin ve öğretmenlerinin kendisine büyük destek verdiklerini belirterek şunları söyledi: “Okul derslerinde de başarılıyım. Bursluluk sınavında 1 yanlışla 497 puan almıştım. Hafızlıkla örgün eğitimi de elhamdülillah başarıyla götürdüm. Okulda öğretmenlerimin de büyük desteği oldu. Onların motivasyonuyla hırslandım ve hafız oldum. Hafız adaylarına Kur’ân yolunda gitmelerini, insanları hafızlığa özendirmelerini tavsiye ediyorum.”

Merkez Kız Kuran Kursu Öğreticisi Huriye Sayar da 12 ay gibi kısa sürede hafız olan Ravzanur’un başarısından büyük mutluluk yaşadığını belirterek, “Kur’ân’ı Braille alfabesiyle elleriyle okudu, gönlüyle gördü ve hep dokunarak sevdi. Kendisiyle gurur duyuyorum” dedi.

Ümitsizlik girdabı ve şevksizlik tuzağına düşmeyerek, samimi bir niyetle amacına ulaşan Ravzanur kardeşimizi tebrik ediyoruz. Görmekteyiz ki, hedeflerimiz yolunda samimi bir niyetle, bitmez bir gayretle, engellere takılmayıp mevcut imkânlarla çabalarsak, amacımıza ulaşmamız her şartta mümkün olabilmekte.

Çeyrek asır geçti

Avrupa’da İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yaşanmış en büyük insanlık trajedisi olarak nitelendirilen Srebrenitsa Soykırımı üzerinden çeyrek asır geçti. Geçen 25 yılın ardından Srebrenitsa Soykırımı, Boşnak milletinin kapanmayan yarası olmaya devam ediyor.

Bosna Hersek’in doğusundaki Srebrenitsa’nın, 11 Temmuz 1995’te Ratko Mladic komutasındaki Sırp birliklerce ele geçirilmesinin ardından başlayan, kısa zaman içinde en az 8 bin 372 Boşnak sivilin hunharca öldürüldüğü soykırım, sadece ailelerin değil, tüm Boşnak milletinin da en derin yarası olarak kabul ediliyor.

Aradan 25 yıl gibi uzun bir zaman geçmesine rağmen hâlâ 1000’den fazla soykırım kurbanının cenazesinin bulunamamış olması ise, Srebrenitsa yarasının hâlâ kapanmamasının başlıca sebebi olarak dikkat çekiyor.

AA’da yer alan habere göre, farklı mahkemelerde görülen “Srebrenitsa” davalarında ise, bugüne kadar 45 Sırp’a, toplam 699 yıl hapis cezası verildi.

Geçmişte Srebrenitsa, Fas, Cezayir; günümüzde Doğu Türkistan, Filistin, Yemen, Suriye… Zalim her dönem zalimliğini yapmakta. Burada kaçsalar Mahkeme-i Kübra’da yakalanacaklar. Bizim duruşumuz, tavrımız önemli. Zalimden mi yanayız mazlumdan mı? “Zalimler için yaşasın Cehennem!”

Emine Nine’den gençlere tavsiyeler

Osmaniye’nin Kadirli ilçesinde yaşayan 108 yaşındaki Emine Kederoğlu, uzun ömrünü, doğal beslenme, çalışma ve hayatı sevmeye bağlıyor. 5 çocuk sahibi oldukları eşini 20 yıl önce kaybeden Emine Nine, oğluyla birlikte kaldığı evde yaşamını sürdürüyor.

AA muhabirine konuşan Emine Nine, sağlıklı ve uzun yaşamın sırlarını anlattığı konuşmasında gençlere de tavsiyelerde bulundu. Gezmeyi, düzenli beslenmeyi ve çalışmayı çok sevdiğini belirten Kederoğlu, “Sabah ezanıyla uyanıyor, namazımı kılıyorum. Kur’ân-ı Kerîm okuyorum. Tereyağ, bal, zeytin, et, yoğurt, süt ve peynir gibi doğal besinlerle kahvaltı yaptıktan sonra ev işlerimi yapıyorum. Yemeyi çok seviyorum. Perhizim yok. Canımın istediğini yapar yerim. Yaylalarda gezmeyi de seviyorum. Yaşlılık çok zor. Gençlik gibisi yok. Gençlik ele geçmez, parayla alınmaz, değerini bilin” şeklinde konuştu.

Emine Nine’nin gençlere tavsiyeleri Risale-i Nur Külliyatı’ndaki Gençlik Rehberi eserinde geçen şu ifadeleri akla getirdi: “Gençlik hiç şüphe yok ki gidecek. Yaz güze ve kışa yer vermesi ve gündüz akşama ve geceye değişmesi kat’iyetinde, gençlik dahi ihtiyarlığa ve ölüme değişecek.” Öyleyse fâni, geçici gençliğimizi güzel amellere sarf edip, bâki bir gençlik kazanmak için çabalamalıyız.

Otoriter rejimler sosyal medyayı yasaklıyor

Sosyal medya üzerinden paylaşılan bilgi ve fikirlerin kontrolü çok zor olduğu için, bazı yönetimler çareyi toptan yasaklamada buluyor. Euronews Türkçe’nin haberine göre, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Yalanın, iftiranın, kişilik haklarına saldırının, itibar suikastlarının alıp başını gittiği bu mecraların bir düzene sokulması şarttır. Bu millete, bu ülkeye bu tür mecralar yakışmıyor. Onun için de bir an önce biz bunları parlamentomuza getirip, parlamentomuzdan bu tür sosyal medya mecralarının tamamen kaldırılmasını, kontrol edilmesini istiyoruz” sözleri yeni bir tartışmanın fitilini ateşlerken, sosyal medyayı yasaklayan diğer ülkeler hangileri sorusunu da akıllara getirdi.

Dünya genelinde, sosyal medya üzerinde yasaklar uygulayan ülkelerin büyük çoğunluğunda otoriter yönetimler olması dikkat çekiyor. İşte sosyal medyaya yasaklar getiren ülkelerden öne çıkanlar: Kuzey Kore, Eritre, Çin, Suudi Arabistan, İran, Hindistan.

Z kuşağı olarak adlandırılan nesil teknolojiyle birlikte doğmuştur. Bu nesil için teknolojisiz, sosyal medyasız bir hayat düşünülemez. Maalesef bazı sosyal medya kullanıcıları “özgürlük” kavramını yanlış anlayarak başka insanlara hakaret, taciz içerikli paylaşımlar yapmaktalar. Bunların önünü kesmek, bu mecraları toptancı bir biçimde kapatmakla olmamalıdır. Özgürlük, Bediüzzaman’ın tabiriyle “Ne kendine ne de gayriye zarar vermemektir”. Bu düstur çerçevesinde sosyal medyanın doğru kullanımı teşvik edilmelidir. Bunun için yine bu mecralar aracı olarak kullanılabilir, okullarda doğru teknoloji kullanımı ile ilgili dersler okutulabilir.

Yapay zekâ rutin işleri devralacak

Yapay zekânın kullanım alanlarının artması, insan hayatı için büyük değişimlerin yaşanacağını gösterirken, araştırmalar, yakın gelecekte bugün yapılan birçok mesleğin yok olacağını, bunun yanında yeni mesleklerin ortaya çıkacağını söylüyor.

İstanbul Medipol Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Selim Akyokuş, AA muhabirine yaptığı açıklamada şunları dile getirdi: “Şu an endüstride kullanılan robotlar, üretim ile ilgili mesleklerde istihdam sayısının azalmasına yol açmıştır. Gelecekte yapay zekânın daha da çok istihdam kaybına yol açacağı tahmin edilmektedir. Örneğin, Forrester Research isimli araştırma şirketi 2030’larda %29 oranında iş kaybı ve bunun yanında %13 oranında yeni iş imkânlarının ortaya çıkacağını tahmin etmektedir. Genel olarak mekanik, rutin, yinelenen ve el ile yapılan veya kavramsal işlerde; büyük miktardaki verilerin işlenmesinde ve organize edilmesinde yapay zekâ ve bilgisayar tabanlı sistemler insanlardan daha iyi çalışmaktadır. Bunun yanında insanlar, stratejik, rutin olmayan, tasarım ve yenilik gerektiren işlerde daha başarılıdır ve bu iş tipleriyle ilgili mesleklerde yapay zekâlar insanların yerine geçmeyecektir.”

Ayrıca yapay zekânın yeni iş sahalarının açılmasına ve mevcut mesleklerin değişmesine de neden olacağı uyarısında bulunan Akyokuş, “Bilgisayar, yazılım ve yapay zekâ alanlarında yeni sistemleri geliştirecek, programlayacak ve kullanacak daha çok mühendislik iş gücüne ihtiyaç duyulacaktır. Birçok alan ve meslekte akıllı yazılım, araç, makine ve robotlar kullanılacaktır. Bu sistemleri etkin ve verimli bir şekilde kullanabilmek için farklı mesleklerdeki kişilerin hazırlanması ve eğitilmesi gerekecektir” ifadelerini kullandı.

İklim krizini çözmek için yenilenebilir enerji kaynakları artırılmalı

2020 Yenilenebilir Enerji Küresel Durum Raporu’na göre, küresel iklim değişikliği problemini çözmek için fosil yakıt tüketiminin sonlandırılması ve yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının artırılması gerekiyor.

AA’da yer alan habere göre, yenilenebilir enerjide elektrik sektöründe önemli bir artış sağlansa da, bu kaynakların toplam nihai enerji talebindeki payı sınırlı şekilde artıyor. Elektrik üretiminde yenilenebilir enerji kaynaklarının payı %26’ya yükselirken, bu oranın ısıtma ve soğutma sektörlerinde %10 ve ulaşımda %3 seviyesinde olduğu görülüyor.

Raporda görüşlerine yer verilen, 21. Yüzyıl Yenilenebilir Enerji Politikaları Organizasyonu (REN21) Genel Müdürü Rana Adib, “Yayımladığımız rapor bu konuda uyarı niteliği taşıyor. Elektrik üretiminde gelinen nokta, büyük resmin yalnızca bir bölümünü oluşturuyor. Küresel ölçekte enerji talebi büyümeye devam ediyor. Yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik üretiminde olumlu artış ise, ancak talepteki büyümeyi doyuruyor. Enerji sisteminin tamamı değişmediği sürece sadece kendimizi kandırıyoruz. Evlerimizin ısınmasını ve arabalarımızı da fosil yakıtlardan arındırmalıyız” ifadelerini kullandı.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*